Kanuni Sultan Süleyman'dan Kalan Bir Miras
AHMETLER YAYLASININ HÄ°KAYESÄ°
Gazeteci Mustafa KOÇ
Yaylalar Ä°çinde AkdaÄŸ Yaylası
AkdaÄŸ Yaylası’nın hikâyesi, Antalya’nın doÄŸusunda bulunan yaylaların hemen hepsi için ÅŸablon teÅŸkil eden bir hikâye. Akseki, SeydiÅŸehir ya da BeyÅŸehir’in herhangi bir köyü ile Manavgat, Alanya ya da GündoÄŸmuÅŸ’un herhangi bir köyü arasında onlarca yıldır, bazen yüzyıllardır süren yayla mahkemeleri; yayla kavgaları, bu köylerin en önemli sorunlarından olagelmiÅŸtir. Yayla mahkemeleri, bir anlamda, yerleÅŸik düzene geçmiÅŸ köylerle göçebe yaÅŸamı devam ettiren köyler arasındaki toprak paylaşımı kavgasının çözümsüzlüÄŸüne iÅŸaret eder. Mahkemeler ve kavgalar, yaylaları fiilen kullananlarla, yaylaların sınırları içinde bulunduÄŸu köyler arasında, mülk edinme mücadelesi ÅŸeklinde devam eder.
Sözü geçen hikâye ve benzerleri, Halil Ä°nalcık’ın ÅŸu cümlelerinde vurgulanan uygulamalarla baÅŸlıyor; devam ediyor: “Konar-göçer olarak da tanımlayabileceÄŸimiz … toplulukların yaÅŸamları, yerleÅŸiklerden ayrı bir statüde tezahür etmekteydi. Osmanlı Devleti, bu toplulukları kendi imparatorluk düzeniyle uyum içinde var edebilmek için bazı önlemler almıştı. Buna göre; her cemaate yaylak ve kışlaklarıyla bir yurd veriliyor; bunun sınırları belirlenip tahrir defterlerine kaydediliyordu. Konargöçer topluluklar, yaÅŸantılarının bir gereÄŸi olarak bu yaylak ve kışlaklar arasında mevsimlik göç hareketleri gerçekleÅŸtiriyorlardı. Bu yurd alanı içinde yörükler, hayvancılığın yanı sıra az da olsa tarımla da uÄŸraşıyor; ormanlık veya bataklık araziyi tarıma açıp, kendi ihtiyaçlarını karşılamak veya pazarlamak için buÄŸday, pamuk ve pirinç vs. ekiyorlardı” (1)
DoÄŸup büyüdüÄŸüm köy (Manavgat’ın Ahmetler köyü) ve Akseki’nin Çimi köyü arasında yüzyıllardır devam eden yayla mahkemesinin, iki köy arasındaki huzursuzlukların, bazı dönemlerde kurulan saÄŸduyuya dayalı dostlukların hikâyesini, bir güne sığdırılan gezinin notları arasında, bu hikâyeleri atalarından benden daha çok dinlemiÅŸ, yörüklük ilminde benden ileri arkadaÅŸlarımın dilinden aktarmaya çalışacağım.
Yol göçle düzelir
AkdaÄŸ’a yolculuÄŸu mümkün olduÄŸunca eski göç yolu üzerinden ya da yakınlarından yapmaya çalışıyoruz. Çocukluk anılarımızın önemli bir bölümünün oluÅŸtuÄŸu mekânları tek tek geçiyoruz. Sözünü ettiÄŸimiz mekânlar bu yol üzerinde bulunuyor.
Murtiçi’ni geçince Derbent BoÄŸazı’na giriyoruz. Karşı yamaçta develer, eÅŸekler, katırlar ve atlarla üzerinden göçülen yolun kalıntıları hâlâ duruyor. TaÅŸ duvarlar yıkılmış olsa da yok olmamış. Derbent’i geçince Gülen dağından sonraki ilk dinlenme yerine varıyoruz.
YaÅŸça bizden büyük, göç yolunda bizden daha çok pabuç eskitmiÅŸ Ali Kara (Kara Ali):
“Ardıçların bulunduÄŸu yerde konaklardık” diyor, eliyle iÅŸaret ederek.
Ä°kinci konaklama yeri Cemerler köyünün biraz yukarısındaki ardıcı ve çimeni bol alan: Kandilce. Kandilce, çocuklar için sadece dinlenme yeri deÄŸil harika bir oyun alanıydı da. Sonra, Nohut Çukuru. Karşı yamaca tırmanan dümdüz bir susa; solda bir kuyu; dört bir yan otlarla, çiçeklerle kaplı. Benzer bir kuyu Kandilce’de de vardı.
Tepeye çıkınca Kara Ali:
“Durun”, diyor, “size göç yolunu göstereceÄŸim.”
Susadan ayrıldığımız bölümde insan ve hayvanların bıraktığı izler kaybolmuÅŸ olsa da taÅŸ döÅŸeli yol olduÄŸu gibi duruyor.
Akseki’yi geçip Çimi’ye yaklaÅŸtığımızda içimden “doÄŸa çıldırmış” diye geçiriyorum. Çiçek giyinmiÅŸ makiler sarı rengin otoritesine boyun eÄŸmiÅŸ görünüyor.
Çimi’den sonra doÄŸanın çıldırmışlığı daha da artıyor; maÄŸrur duruÅŸlarıyla katranlar, sedirler, ardıçlar, ÅŸimÅŸirler; karamıklar, yayla gülleri ve öküz gözleriyle oldukça uyumlular.
Dört bir yanımızda yeÅŸille morun, maviyle kırmızının, siyahla beyazın çiçek ya da ot kılığına girip, sadece göz deÄŸil gönül zevkimizi de galeyana getirdiÄŸi düzlükler, yamaçlar, tepeler, boÄŸazlar…
Bir baÅŸka konaklama yeri Yayla BoÄŸazı’ndan AkdaÄŸ’ın bir bölümü görülebiliyor: Haziran’ın on üçü olmasına raÄŸmen yamaçlar kar dolu.
Arataşı’na çıkıyoruz; solda daha çok Gebecelilerin ve Kepezlilerin kullandığı Çimi Yaylası; saÄŸda, baÅŸlangıcında Çimililerin ekip yetiÅŸtirdiÄŸi bir kavaklığın yer aldığı on binlerce dönümlük bir düzlük: Aldürbe.
ÇocukluÄŸumun büyük anısı, Aldürbe ayaklarımın altında.
Karşınızda Akdağ: 2.870 metre
Alanın bittiÄŸi yerde Ä°malı Dağı, sonra AkdaÄŸ. AkdaÄŸ’ın karla kaplı bölümlerinden Ä°malı’nın sağına düÅŸen yükseltilere Yürük adı veriliyor. Çocukken bu bölümün adını “Çürük” diye bellemiÅŸtim. Ä°malı’nın soluna düÅŸen karlı yamaçların üstünde Tomsu Başı ve Güllü Belen var. Cırlavık, Ä°malı’nın arkasına düÅŸtüÄŸü için görünmüyor. Cırlavık, farklı renklerdeki güvercinlerin konup uçtuÄŸu, sularını viÅŸne rengi kayalarla bezenmiÅŸ bir yamaçtan aÅŸağılara akıtan ÅŸelalesiyle, Ahmetlerlilerin oba kurdukları yerlerin belki de en güzeliydi.
Aldürbe’den AkdaÄŸ’daki oba yerlerine iki yönden gidilir: Ä°malı’nın sağından Cırlavık’a; Cırlavık’ın solunda yer alan çakıllı yamaçtaki patika yoldan KızıleÄŸrikönü’ne, oradan BozlaÄŸan’a; BozlaÄŸan’dan Namaras Yaylası’na varılır. Ä°malı’nın solundan gidildiÄŸinde Ä°ncegeriÅŸ denilen sırttan ilerlenerek Tomsu Başı ve Güllü Belen’e çıkılır. Güllü Belen’in ötelerinde Emir El sülalesinin oba kurduÄŸu Aylıca’ya varılır. Güllü Belen ve Tomsu Başı arasından devam eden patikadan Namaras Yaylası’na doÄŸru ilerlendiÄŸinde Akça El oymağının oba kurduÄŸu Sayyatak’a; daha da ilerlendiÄŸinde Pantır El ve Molla Mahmut El oymaklarının oba kurduÄŸu BozlaÄŸan’a varılır. BozlaÄŸan’dan sonra ovacıklar ve gölcüklerle kaplı bir düzlük geçildiÄŸinde heybetli duruÅŸuyla görenleri büyüleyen Papaz Yalısı karşımıza çıkar; yalının dibinden sola dönülüp biraz ilerlenince Namaras Yaylası’na varılır.
Aldürbe’nin (tahrir defterlerindeki adı Deliderne) eski bir göl yatağı olduÄŸu tahmin ediliyor. Baharda köstebeklerin buluÅŸma yeri olan alanda çalıların dibi köstebek yuvalarıyla dolu.
Ahmetlerliler, Haziran sonlarında Aldürbe’den ya da Aldürbe’nin doÄŸu ucunda bulunan Ahmetler Kuyusu’ndan AkdaÄŸ’daki oba yerlerine çıkarlar. Köyün en çok nüfuslu oymağı Pantır El’den Yörükler ilk zamanlar AkdaÄŸ’da bulunan KızıleÄŸrikönü, EÄŸrikar ve Çandırsırtı denilen yerleri yaylak tutarlardı. Pantır El yörükleri ara bir konak olarak Cırlavık’ı kullanırdı. EÄŸrikar’da ÅŸimdilerde Fersinliler yaylarlar.
AkdaÄŸ’da Temmuz ayına kadar kar vardır. Ä°çme ve kullanma suyu kardan elde edilir. Temmuz ve AÄŸustos aylarında kar çok derin olmayan obruklardan çıkarılır. Derin obruklara gelince, bu obruklar doÄŸal soÄŸuk hava depolarıdır; peynir, tereyağı ve bal buralarda tazeliklerini koruduÄŸu gibi lezzetlerine lezzet katarlar.
AkdaÄŸ aslında bir obruklar ülkesidir. Dünekdibi ObruÄŸu, Ahmetler Kuyusu’nun güneyinde Kepir adı verilen keskin taÅŸlarıyla ünlü dağın yamacındadır. Aldürbe’nin 205 metre yukarısında bulunan, 10 metre kare tabanlı, içinden dört mevsim karın buzun eksik olmadığı obruÄŸun derinliÄŸi 192 metredir. Ahmetler Kuyusu civarında bulunan bir baÅŸka obruk, Gölcük 1 ObruÄŸu 83,5 metre derinliÄŸe sahip. ÇobanoÄŸlu, Gölcük 2 ve Sabır Obrukları 79 metre derinliÄŸi olan obruklar.
Sedirler, katranlar, ÅŸimÅŸirler, ÅŸimdi nerdeler?
“Aldürbe” diyor, emmim oÄŸlu Avukat Hüseyin (Koç), “266 yıllık bir davanın konusu”.
Alanı ve AkdaÄŸ’ı göstererek:
“Atalarımız ve biz yüzlerce yıldır yaz aylarında burada yaÅŸadık; koyunlarımızı keçilerimizi buralarda otlattık. Çimililer, köylerine yakın olduÄŸu için Aldürbe’nin kendilerine ait olması gerektiÄŸini iddia ediyorlar. Oysa buralar Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı uyarınca Ahmetler Yaylası olarak tahsis edilmiÅŸ.”
Kavaklığın yukarısında, yolun üstünde Aldürbe çeÅŸmesinin buz gibi sularından içen herkes derin bir “ohhh” çekiyor.
DüzlüÄŸün solunda otun yoÄŸun olduÄŸu bölümde birkaç yayla evi, bir iki toprak dam; yamaçlarda sıralanmış arı kovanları yer alıyor. AkdaÄŸ’ın eteklerinden baÅŸlayarak, Ä°malı Dağı’nın soluna düÅŸen yamaçlarında, Ä°malı’nın saÄŸ yamacında seyrek de olsa ardıç aÄŸaçları var. Aldürbe’nin sağında boydan boya uzanan ketirler, çocukluÄŸumun buralarda geçtiÄŸi ellili yıllarda sedirlerle, katranlarla, ÅŸimÅŸirlerle kaplıydı. O devasa ormandan geriye keskin taÅŸlarla kaplı tepeler, koyaklar ve çok az sedir aÄŸacı kalmış.
YeÅŸilindeki tonun ayırt ediciliÄŸiyle olduÄŸu kadar, narinliÄŸiyle de insanı kendine hayran bırakan ÅŸimÅŸir aÄŸaçlarından numunelik de olsa bir tek aÄŸaç, ara ki bulasın.
Yayla güneÅŸinin yakıcı olduÄŸunu hatırlatanlar oluyor; Aldürbe’ye konuk olanların sığınması için alanın bu bölümünde yerini neredeyse bilerek seçmiÅŸ, tek başınalığını yadırgar görünmeyen alıç aÄŸacının gölgesine sığınıyoruz.
YolculuÄŸun üç dayanağı
Yayla ziyaretinin çocukluk anılarını tazeleme yanında benim için üç önemli hedefi daha vardı: Bunlardan birincisi kardelen çiçeÄŸini yerinde görmek, fotoÄŸrafını çekmekti. Ä°kincisi grubu oluÅŸturanların çoÄŸunluÄŸunun da hedefiydi: Sülalemizin adını aldığı büyük dedemiz Pantır’ın mezarını bulmak. Pantır’ın torunlarının torunları olan bir grup “Pantırlı”olarak, ÅŸanına yakışır bir mezar yaptırıp efsanesini anıtlaÅŸtırmak konusunda söz birliÄŸi etmiÅŸtik. Üçüncü hedef, içinde “Kara Lök” adlı devemizin yarığına ısırgan yemek için kafasını sokup çıkaramadığı kayanın da bulunduÄŸu oba yerimizi, çadırlarımızın taÅŸ duvarlarını ya da duvar taÅŸlarını bulmak; ören yerlerinde bıraktığımız izlerin bugüne ne kadarının kaldığını görmekti.
Ninemin ‘nergis’leri ‘kardelen’ oldu
AkdaÄŸ’ın, Ä°malı’nın yukarılarına düÅŸen yamaçları, Ä°malı-Cırlavık arası kardelenin en çok yetiÅŸtiÄŸi yerdi. Bu bölgede yetiÅŸen çiçeklerin, çevrecilerin ilgisine mazhar olmasının da etkisiyle medyada çokça yer alması, kardelenin koruma altına alınmasını saÄŸlama yanında, çiçeÄŸin tanınmasını, kardelene ilginin artmasını getirdi. Bölge ÅŸimdilerde kardelenin Türkiye’deki “merkez üssü” olarak kabul görmekte.
Minnacık bir kadın olan ninemin çapa tutan çatlak elleri ne de çok çiçek soÄŸanı çıkarmıştı buralarda kayaların altından, taÅŸ aralarından. Ninemin ayak izlerinin, çapa izlerinin efsanesini saklayan topraklardaki bu narin çiçeklere ulaşıp, fotoÄŸraflarını çekip yayınlayacaktım. Kardelen, ninemin soÄŸanını çıkarıp sattığı “nergis”in yeni adıydı. Adını Narkissos’tan alan, yörük literatürüne de orijinal adıyla giren çiçeÄŸin nostaljik ya da fotoÄŸrafik deÄŸer gördüÄŸü ya da melodramatik temalı öykülere kitap kapağı yapıldığı yerlerde adı “kardelen”e dönüÅŸüyordu.
GüzelliÄŸin aÅŸinası olan biz yörük taifesi açısından iÅŸlevselliÄŸini de çaÄŸrıştıracak ÅŸekilde, çiçek mitolojik adıyla, “nergis” olarak telaffuz edilmeliydi; öyle telaffuz edilir.
Ä°ncegeriÅŸ adı verilen, AkdaÄŸ’a at sırtını andıran upuzun gövdesiyle uzanan belen üzerinde, izleri henüz silinmemiÅŸ patikadan yokuÅŸ yukarı, karların bulunduÄŸu yamaçlara yürümek oldukça yorucu oldu. Karlara ulaÅŸmak, kardelenlere ulaÅŸmakla aynı ÅŸeydi. Bu iÅŸi baÅŸarmış olsam da sonuç benim için hayal kırıcıydı: Yamaçta “kar” vardı da “delen”i eksikti.
Yukarılara çıktım; sola döndüm; daha yukarı, daha da…
Nergislere ulaÅŸtım; ne var ki nergis mevsimi geçmiÅŸ; ulaÅŸtığım nergislerin çiçekleri gitmiÅŸ, henüz kurumayan yaprakları kalmıştı.
AkdaÄŸ’a çıkmak kadar AkdaÄŸ’dan inmek de zordu.
Titreyen dizlerim, Ä°ncegeriÅŸ’te birlikte ilerlediÄŸimiz, çoktan geri dönmüÅŸ küçük gruba beni ulaÅŸtırmayı baÅŸardı.
Savaşa devam mı yoksa barış mı?
Kara Ali, mezarına ulaÅŸmaya çalıştığımız büyük dedemizin hikâyesini aktarıyordu:
“Çimililer, Pantır Mustafa’ya Ahmetler Kuyusu’nda baskın düzenlemiÅŸler, Pantır ve oÄŸulları karşılık verince baskıncılar geri çekilmek zorunda kalmış. Pantır, oÄŸullarına seslenerek: ‘Malları toplayın, göçü sarın, bunlar güç toplayıp tekrar saldıracaklar,’ demiÅŸ. Kurna (Korna) yolundan köye dönülmüÅŸ. Pantır’ın tahmin ettiÄŸi gibi, Çimililer, Ahmetler Kuyusu’na baskın düzenlemiÅŸler. Pantır’ı bulamayınca oba evlerini yıkıp, buraya adını veren kuyuyu taÅŸla doldurmuÅŸlar. Pantır, dokuz yıl Namaras Yaylası bitiÅŸiÄŸindeki ‘Ahmetler Yurdu’ diye bilinen yerde oba kurmuÅŸ. Çimi’nin önde gelen isimlerinden Tahir AÄŸa: ‘Yaylanın Pantırsız tadı tuzu yok; Pantır yolları yapar, saÄŸa sola bakardı,’ diyerek adamlarını Gülen’e göndermiÅŸ; Pantır’ın yeniden Ahmetler Kuyusu’na göçmesini saÄŸlamış. Pantır, Tahir AÄŸa’nın verdiÄŸi palangayla kuyuyu temizlemiÅŸ.
Sohbetin Çimililerle kavgaları deÄŸil, barış günlerini öne çıkarır yönde seyretmesi çözümsüzlüÄŸün kader olmaktan çıkarılması açısından sevindirici, diye düÅŸündüm.
Kara Ali’yi tamamlamak için Tarih merakını uzmanlık derekesine yükselten Mehmet Arslan söz aldı:
“Millî Mücadele döneminde, Millî Tekâlif Kanunu gereÄŸi, her köyden mal ve aynî erzak toplanmış. Bizimkiler yayladayken haber gelince at, deve, keçi, koyun, aba, yün, kıl vs. toplayıp Akseki’ye göndermiÅŸler. Ahmetlerliler, Çimi için de mal erzak toplayarak Tahir AÄŸa’ya vermiÅŸler. Köyleri adına o da Akseki’ye vermiÅŸ.”
Üçüncü ortak
Yaylanın üçüncü “ortağı” Hacıahmetliler. Hacıahmetlilerin yaylaya yerleÅŸme hikâyesi biraz da Ahmetlerlilere ve Çimililere karşı mesafeyi “konjonktür”e göre “iyi” ayarlamalarından kaynaklanıyor. Sohbetin bundan sonrası ÅŸu ÅŸekilde seyretti:
Hüseyin Koç:
“DiÄŸer Ahmetlerliler; AkdaÄŸ’ın Sayyatak, Aylıca, BozlaÄŸan, KızıleÄŸriönü, Güllübelen ve Aldürbe’ye göçüyorlarmış. Pantır, Ahmetler Kuyusu’nda yalnız kalınca, teyzesinin oÄŸlu olan, Hacıahmetli Mahallesi efradının atası Hacı Ahmet’i, Yeroluk denilen yerden Ahmetler Kuyusu’na gelmeye, birlikte oturmaya davet etmiÅŸ. Hacı Ahmet, kuyuya göç etmiÅŸ, birlikte oturmaya baÅŸlamışlar. Sonradan Pantırlı, Hacıahmetliyi Yeroluk’a göçmeye zorlamış; ancak bizimkiler AkdaÄŸ’a göçünce Hacıahmetliler, tekrar Kuyu’ya gelmiÅŸler.”
Ali Kara:
“Hacıahmetlilerin ikametgâhı Ahmetler sınırları içinde. Yılın sekiz ayını burada geçirirler. Her türlü idari iÅŸleri Ahmetler Muhtarlığı tarafından yerine getirilir. Seçimde köyün dengeleri üzerinde oynarlar. Atadan akrabalığımızın yanında yakın zamanlarda bile bizim köyden kız alıp, bizim köye kız vermiÅŸlerdir. Dört ay boyunca yaylada da iç içeyiz. Nüfuslarını sonradan Çimi’ye kaydettirdiler. Bu durum onların Ahmetlerliler tarafından Ahmetlerli, Çimililer tarafından Çimili olarak kabul edilmemesine yol açıyor.”
Hüseyin Koç:
“Çimililer, bizim köyün sürülerini çevirip, talan etme ya da tokata katıp para alma yoluna çok sık gittiler. Bu iÅŸler tabi ki karşılıksız deÄŸil. Bizimkilerin de zaman zaman Çimi’ye, Çimilinin malına zarar verdiÄŸini itiraf etmemiz gerekir.”
Bir baÅŸka Hüseyin (Hüseyin Kara):
“70’li yıllarda Çimililerin yaylaya köyce baskın düzenlemesi sonucu, silahlı çatışma çıkmış, jandarma astsubayının basireti sayesinde çatışma ölümsüz sonuçlanmış. Çimi ile Ahmetler arasında çok sayıda kavga ya da çatışma çıkmasına raÄŸmen, ölüm olayının yaÅŸanmaması hayırlı bir durum.”
Mehmet Arslan:
“Ahmetler’le Çimi arasında alışveriÅŸin eksik olmadığı dönemler de az deÄŸil: Bizden hayvan, peynir, nergis, kıl, yün alırlar; bize kap kacak, meyve, sanayi mamulü ÅŸeyler satarlardı.”
Alana inildiÄŸinde sohbetin konusu yayla mahkemesine yöneldi. Mahkeme tutanaklarından bihaber olmayanların ortak kanısı Aldürbe’nin “Ahmetler Yaylası” sınırları içinde bulunduÄŸu yönündeydi.
Ömer PaÅŸa hücceti mi Süleyman fermanı mı?
Konuya en çok Hüseyin Koç ve Mehmet Arslan hakimdi. Her ikisinin de üzerinde birleÅŸtikleri nokta ÅŸuydu:
“Prof. Dr. Vasfi RaÅŸit SeviÄŸ, Prof. Dr. Enver Behnan Åžapolyo, Prof. Dr. Aydın Sayılı, Prof. Dr. Faruk Sümer, Prof. Dr. Ali Sevim, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi BaÅŸkanlığından emekli Kâmil Tepeci gibi Türkiye’nin yetiÅŸtirdiÄŸi saygın ve seçkin bilimadamları baÅŸkanlıklarında verilen bilirkiÅŸi raporlarında; Defter-i Hakanî’de kayıtlı, Kanunî Sultan Süleyman fermanıyla tahsis edilmiÅŸ ‘Ahmetler Yaylası’ tespit edilmiÅŸ. Bu bölge Askerî harita ve diÄŸer haritalarda da ‘Ahmetler Yaylası’ olarak geçiyor”du. (2)
Ä°ki dayanağı da Çimililerin vardı: Bunlardan birincisi 1159 (1743) tarihli belge idi:
“Akseki nahiyesi içerisindeki bir kısım araziyi Emiriye geliratının Darüssüade AÄŸası BeÅŸir AÄŸa’ya temlikini ve geliratın bazı evkafa tahsisini ihtiva eden ve padiÅŸah emrine dayanılarak zamanın usulüne uygun ÅŸekilde icmal defterine yazılan kaydı…”
Ä°kincisi yüz yıl sonraki, 1259 (1843) tarihli bir belge; Çimi’nin mahkemeye sunduÄŸu bir ÅŸikayet dilekçesi. Belgede Çimi köylülerinden bazı kiÅŸilerin dilinden “Bizim Ahmetler Yaylası’nda tapulu-temessüklü topraklarımız var, otundan suyundan faydalanırken Ahmetler, Gelves ve Bucak köylüleri bizi buralara sokmuyor,” deniliyor.
Çimililerin Konya Valisi Ömer PaÅŸa’ya hücceti delil göstermeleri Ahmetlerliler açısından geçerli olamazdı; zira, Tarih Profesörü Faruk Sümer baÅŸkanlığındaki heyetin mahkemeye sunduÄŸu rapordan da anlaşılacağı üzere, “Ömer PaÅŸa’ya ait hüccetin Ahmetler Yaylası ile ilgisinin bulunmadığı”, “Ahmetler Yaylası’nın Ahmetler’e ait” olduÄŸu “açık”tı.
Dava dosyası Akseki, BeyÅŸehir, Afyon arasında gitti geldi; bazen Çimi bazen Ahmetler lehinde karar çıktı.
Çimi geçiÅŸleri kontrol etmek için, köyün yakınlarından geçen yolu kapattı. Yolun köy içinden geçen bölümüne demirden bir kapı yaptırarak, çobanların para vererek geçmeleri ÅŸeklindeki kuralı bazen uyguladı, bazen “yürürlükten” kaldırdı.
DönüÅŸümüz muhteÅŸem olmadı
Bütün bu geliÅŸmelere son yıllardaki bir yasa deÄŸiÅŸikliÄŸi nokta koymuÅŸ görünüyor: Yapılan bir düzenlemeyle Aldürbeyi de içine alan bölge malı olan herkese açık olmak üzere mera olarak belirlendi. Mera komisyonunun aldığı karar gereÄŸince hayvanları bulunan Çimililer, Ahmetlerliler, Hacıahmetlerliler yayladan yararlanabilecek.
Bu durum, kavgaların deÄŸilse de, mevcut duruma itirazların, yeni davaların gündeme gelmeyeceÄŸi anlamına gelmiyor.
Pantır’ın mezarı ve ören yeri konusuna gelince; Pantır’ın mezarından iz kalmamıştı; ören yerimizde ise, üzerine çadır kurduÄŸumuz duvarlar, bizden sonra da kullananlar olmuÅŸ ki, olduÄŸu yerde, olduÄŸu gibi duruyordu.
Ziyaret bitmiÅŸti; dönmeye hazırlanıyorduk. Kavaklığın karşısından, kayalıkların baÅŸladığı yerden bir duman bulutudur yükseldi. Duman deÄŸil toz bulutuydu yükselen. Bize yaklaÅŸtığında, bulutu kum yüklü damperli bir kamyon irisinin püskürttüÄŸünü fark ettik. Açıkgöz’ün biri (adının YaÅŸar olduÄŸunu öÄŸrendik) buradaki doÄŸal kum yataklarını keÅŸfetmiÅŸ, kumun en bol olduÄŸu yere “Catarpiller”ini yerleÅŸtirmiÅŸ; alanın yeÅŸilini kazıdıkça kazımış; kayaların dibini kazdıkça kazmış; Aldürbe’nin doyumsuz manzarasına gün be gün büyüyecek bir çirkinlik çukuru konduruvermiÅŸti. Bulutun Arataşı’nı aÅŸmasından bir süre sonra yola çıkan yayla taifemiz, Akseki’ye dek yol vermemeyi marifet bilen kamyonun püskürtmeye devam ettiÄŸi tozları yutmakla ödüllendirilecekti.
Dipnotlar:
(1) (Halil Ä°nalcık, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (1300–1600), Türkçeye Çev. Halil Berktay), Cilt 1, Ä°stanbul 2000,s.71–75.)
(2) Birinci sayfasında Kanuni Sultan Süleyman’ın TuÄŸrası bulunan Alaiye Sancağı 172 No’lu Defteri Hakani / Tapu Tahrir (Vergi) Defteri.
Varak (Yaprak) 67.a ; Karye-i Ahmedler, tâbi‘-i Höngüre (Höngüre-Çöngere’ye baÄŸlı Ahmetler Köyü)
67.a Sayfasında Ahmetler Köyü’nün aile reisine dayalı vergi nüfusu 80 kalemde isim isim yazılıyor ve sonuna vergi ödeyecek Nefer / Hane Reisi ile toplam vergi yazılıyor.
Varak (Yaprak) 67.b; Nefer (Hane Sayısı) : 73
“Yaylak-ı Deli Derne namı diÄŸer ErtaÅŸ ve Kurna GediÄŸi ve Ä°malu Dağı ve Çırlayık ve Keklik Pınarı dimekle mahduttur.
Hâsıl (Toplam Vergi ) : 3.998”
Not: Ahmetler Yaylasıyla ilgili görseller için burayı tıklayın.
EKLER:
1- Ahmetler Yaylasıyla ilgili fotoğraflara bakmak isterseniz buraya tıklayın.
https://www.ahmetler.com/ata-yurdu-ahmetler-yaylasi
2- Ahmetler Yaylasında Oba Yerleri (Google Resimleriyle) - Ali Varol'dan
https://ahmetler-koyu.blogspot.com/2012/03/obalarmz-ahmetler-yaylas-2.html