AHMETLER’İN SOYAĞACI
Aynı dedenin çocukları
olmasına rağmen uzun yıllar içinde büyüyen ailelerimizin soy ağacı çeşitli adlar altında Sülaleler olarak bugüne gelmiştir.
Bir yarı göçer Yörük Türkmen köyü olan Ahmetler; Ortaasya'dan, Türkistan’ın Horasan bölgesinden en az 600 yıl önce göçüp gelen bir oymağın devamıdır. Ahmetler yüzlerce yıl dışarıya kapalı bir yaşam sürerek bugüne gelmiş. Bugün çeşiitli sülaleler şeklinde tanımlama ve ayrım yapılsa da aslında sonradan gelen az sayıda köylümüz dışında Ahmetler’in tamamı, aynı dedenin torunlarıdır. Üstelik bu köyün kurucularının büyük bir bölümü veba salgınında kırılmış olsa da çok daha büyük bir bölümü, yaklaşık 250 yıl önce yaşanmış olaylarla ilgili olarak o günkü köy yeri olan Taşharman'dan Tarsus'a göçmüşler ve Taşkuyu'ya yerleşmişler. Köylüler, geçtiğimiz yıllarda uzaklarda kalan bu yakın akrabalarıyla yeniden buluşmuşlardır.
Ahmetler'in
en önemli yazarlarından biri olan emekli öğretmen Ali Varol, bu araştırmayla
köyümüzün sosyal tarihine büyük bir katkı yapmıştır. kendine ait blog sayfasında da yayımlanan bu çalışma için Ali Varol'a bütün Ahmetler
halkı adına teşekkür ederken sitenin en değerli yazılarından birini
yayınlamaktan gurur duyuyoruz:
Ahmetler Köyü Soy Ağacı
Araştıran ve Yazan: Ali VAROL
GİRİŞ
“Ölülerinizi
onların iyilikleri ile yâd edin (anın). Onların kötülüklerini anlatmayın.” –
Hadis-i şerif.
Peygamberimizin
bu sözünü düşününce ne gelir aklımıza? Ölülerimizi ya da dedelerimizi,
atalarımızı anmak… Ve de iyilikleri ile anmak… Bu nasıl olabilir? Tanımadığımız
insanı anmak aklımıza gelir mi? Eğer dedelerimizi, atalarımızı tanırsak,
onların yaptığı iyilikleri de biraz bilirsek, onları iyilikleri ile anabiliriz.
Değerli
ozanımız Yunus Emre bir dörtlüğünde der ki:
İlim ilim
bilmektir
İlim kendin
bilmektir.
Sen kendini
bilmezsin
Bu nice
okumaktır.
Buradaki
kendini bilmek, kendini tanımak ya da haddini bilmek şeklinde
anlaşılabilir. Kendini tanımak şeklinde
düşünecek olursak, atalarımızı tanırsak kendimizi tanımamız kolay olacaktır.
Sözgelimi dedemin seksen yaşında iken dişleri sapasağlam ise benim diş sorunum
az olacak demektir. Babam ya da amcalarım sportmen bir vücuda sahipse ben ya da
çocuklarım sporla uğraşırsak başarılı olabiliriz. Onların bize bıraktığı genler
bu konuda bize yardımcı olacak demektir. Yani atalarımızı tanırsak kendimizi ya
da çocuklarımızı tanımamızı kolaylaşır. Atalarımızda güzel sesi olan yani güzel
ezan okuyan ya da güzel türlü söyleyen yoksa benim ya da çocuklarımın müzikle
uğraşması isabetsiz olacak demektir. Atalarımızdan genler yoluyla aldığımız
miraslar olduğu gibi ahlâkî, kültürel miraslarımız da vardır. Kültürel mirasların
ne olduğunu anlamak için de yine onları tanımak, nasıl yaşadıklarını bilmek
gerekir.
Yine bir söz
vardır: “Dününü bilmeyen bu gününü anlayamaz. Bu gününü anlayamayan yarınını
göremez” Görülüyor ki dedelerimizi atalarımızı bilmek tanımak kendimiz için de faydalı
bir iş olacaktır. Görülüyor ki atalarımızı tanımamız için bir sürü nedenimiz
var. Bu nedenleri daha da sayabiliriz.
Dedelerimizi
atalarımızı tanımak, adlarını bilmek ve de unutmamak için 2009 yılı yaz
aylarında köyümüzde bir araştırma yaptım. Sağ olsun herkes yardımcı oldu.
Olabildiğince her soydan yaşlılarla görüştüm. Bilebildikleri kadarıyla
dedelerimizin atalarımızın adlarını saydık ve yazdık. İlginç olan, ben onlara
atalarının adını sormuşken, onlar atalarının adı ile beraber, neler yaptıklarını,
kendilerine neler bıraktıklarını da anlatmaya başladılar. “Şu tarla felan
dedemden kalmış, bu bahçe felan ebemden kalmış.” gibi cümlelerle onların
iyiliklerini anlatmaya başladılar. Onlara karşı bir saygı bir minnet duygusu
seslerinin tonundan anlaşılıyordu. Bazı isimler konuşulurken onunla özdeşleşmiş
bir olayı da anmadan geçemiyorlardı. Onların adını anarken bu iyi mirasları
anmadan bizi bu günlere getirebilmek için ne gibi zorluklara katlandıklarını
anlatmadan geçmenin, onlara karşı bir saygısızlık bir haksızlık olacağını
düşünüyorlardı sanki. Daha ben sormadan onların nasıl bir adam olduğunu, nasıl
yaşadıklarını da anlattılar. “Nasıl bir adamdı?” sorusunun karşılığı olarak,
başkalarını da düşünen, başkaları için iyi bir şeyler yapmış olan, renkli kişiliklerden
kısa özgeçmişler oluştu. “Nasıl yaşamışlardı?” sorusuna karşılık
seferberlikten, efelerden, kıtlıktan söz etmeye başladılar.
Atalarımızın,
dedelerimizin nasıl yaşadıklarını inceleyince onların bize neden, nasıl bir
miras bıraktıkları da anlaşılıyor. Bize bırakılan miras onların devraldıkları
mirasa göre daha iyi miydi, yoksa daha kötü müydü?
Gençlerimizden
bazıları ana babalarını sorguluyorlar. “Neden beni okutmadın?” “Felancanın
durumu iyi de bizimki neden daha kötü?” Sorular daha çoğaltılabilir. Soruların
cevabını bulabilmek için dedelerimiz nasıl yaşamış, onu bilmek gerekir.
Dedelerimizin nasıl yaşadığını bilebilmek için o dönemin gerçekleri olan
seferberlik, kıtlık, efeler gibi konuları bilmek gerekir. Dedelerimizin nasıl
yaşadığını bilirsek, dedelerimizin babalarımıza nasıl bir miras bıraktığını
anlayabiliriz. O zaman ancak babamız nasıl bir miras devralmış da bana böyle
bir miras bırakıyor? Sorusunun cevabını doğru olarak bulabiliriz.
Soy
ağacımızla birlikte, bazılarına ait kısa özgeçmişleri ve seferberlik öykülerini
de beraber okuyacak olursak görürüz ki atalarımız çok zor şartlar altında
yaşamışlar ama onları iyilikleri ile anacağımız güzel miraslar bırakmışlar
bizlere. Onları iyilikleri ile analım. Hepsinin rahmeti bol olsun.
...
Aramızda yaşamayan
yakınlarımızdan bazılarının fotoğraflarını da "ANILARDA YAŞAYANLAR"
adlı albümü açarsak görebiliriz.
---
KÖYÜMÜZDEKİ SOYLAR
(SÜLALELER) VE SOYADLARI
Okuyucunun
dikkatine:
1 – Soy
sıralaması harf sırasına göre yapılmıştır.
2 – Bazı
isimler değişik şekilde söyleniyor. Nüfus cüzdanında da farklı şekilde
yazılabiliyor. Örnek: Köyde Hürü diye çağırdığımız isimler nüfus kaydında Huri,
Huriye, Hürü olarak yazılabiliyor. Arzı diye çağırdığımız kişiler de nüfus
kaydında, Arzu veya Raziye olarak yazılabiliyor. Elimizde nüfus kaydı olmadığı
için yanlışlık olabilir. Uyaran olursa düzeltiriz.
3 – Benzer
isimler çok. Kaç tane Mustafa Koç var, kaç tane Ali Koç var sayabilir misiniz?
Ya sizin daha tanımadığınız küçükler? İsim karışmasını azaltmak için kişinin
köyde söylenen bir lakabı varsa ismin yanına parantez içinde yazılmıştır.
Lakapların çoğu olabildiğince söylenişine yakın bir şekilde yazılmıştır. Örnek:
Köyde kimse Goc’aloğlu yerine Koca Ali Oğlu demezdi. Tülüc’oğlu yerine Tülüce
oğlu demezdi. Bu yazış şeklimizi de anlayışla karşılamanızı bekliyoruz.
4 – Ölmüş
atalarımızın (1335 – 30.01.2000) şeklinde doğum ve ölüm tarihleri parantez
içinde eklenmiştir. Bu tarihler yazılı olanların mezar taşlarından alınmıştır.
Ancak eski atalarımızın doğum tarihleri hicri, güneş takvimine göre yazılmış.
Bu takvimi Şimdi kullandığımız milat takvimine çevirmek için 584 eklenmesi
gerekmektedir. Örnek: Süleyman Varol’un doğum tarihi 1335 yazılmış. 1335 artı
584 eşittir 1919. Demek ki Süleyman Varol miladi 1919 yılında doğmuş.
Okuyucularımız atalarının hicri doğum, ölüm tarihlerini bu şekilde milat
takvimine çevirebilirler
5 – Burada
atalarımız köyümüzdeki orta yaş kuşağına kısmen genç kuşağa kadar tanıtılmaya
çalışıldı. Yazılmış olan bilgilerde yanlış ya da eksik bölümler varsa bize
bildirirseniz memnuniyetle tamamlarız ya da düzeltiriz. Bundan sonrasının
yazılıp eklenmesini de bu işleri bizden daha iyi yapacağını düşündüğümüz
gençlerimize, çocuklarımıza bırakıyoruz.
6 – Bu
çalışmalarımızda defalarca görüşlerine, bilgilerine başvurduğumuz büyüklerimiz:
Musa Güngör, Mustafa Koç (Pantır), Şerife Çalı ve Yusuf Varol’a teşekkür etmeyi
bir borç bilirim.
7 – Bu
çalışmamızda yanlış veya eksik yazılmış bilgiler olabilir. Okuyucularımız böyle
durumlar görürlerse bize bildirsinler, düzeltelim ya da ekleyelim. Bu şekilde
yardımcı olabilmek için sağ sütundaki profilim bölümü tıklanınca "bana
ulaşın" cümlesi görülür. Cümle üzeri tıklanınca ileti (mesaj) göndermek
için bir sayfa açılır. Söylemek istediğinizi sayfaya yazıp gönderebilirsiniz.
…
I – AKÇ’EL (AKÇA EL)
1. Akça
2. Kocakça
3. Küçükakça
II – DELİ AHMET EL
4. Demir
III – DELİBAŞ EL
5. Varol
IV – ECEVİT EL
6. Çalı
7. Özen
8.
Ecevitoğlu
9. Yüksel
10.Şenol
V – EMİR EL
11.
Kocademir
12. Özdemir
13.
Küçükdemir
14. Yıldız
VI – HATIP KIZI EL
15. Karakaya
VII – İHTİYAR EL
16. Güzel
17. Yücelalp
VIII – MOLLA MEHMET EL
18. Öz
IX – MUSACIK EL
19. Zor
X – PANTIR EL
20. Aslan
21. Güngör
22. Kara
23. Koç
XI – ŞABAN EL
24. Vural
XII – TEKEL’EL (TEKELİ EL)
25. Özer
26. Uyar
YAKIN GEÇMİŞTE KÖYMÜZE
GELENLER
XIII – ARICI YUSUF EL
27. Arıcı
XIV – DUDUOĞLU EL
28.
Karamusaoğlu
XV – GÖK HÜSEYİN EL
29. Avcı
XVI – GÖK MEHMET EL
30. Özen
XVII - GUBCAL EL
31. Demir
XVIII – MUKUOĞLU EL
32. Arıcı
XIX – YİRİK OĞLAN EL
33. Topkara
...
I – AKÇ’EL (AKÇA EL)
AKÇA KARISI ŞERİFE EBE’NİN ÖLÜMÜ
Anlatan:
Zeynep Varol
Köyümüzdeki
Şerife’ler hep onun adı. Mezarı Gülen’de Yazı’nın ucunda. O zamanlar Yazı,
Dallı Biladan, Ümmü Dadı, Köroğlu Ekinliği hep ekilirmiş. O sene Yazı’ya
Akça’nın çocukları darı erkmişler. Domuz yemesin deyi de geceleri beklerlermiş.
Köyde erkek yok. Eli silah tutan her erkek askerde. Köydeki işleri kızlar,
kadınlar yapar, darıyı Şerife Ebe beklermiş. Bir gün gene kızlar köye incir
toplamaya gitmişler. İnciri toplayıp akşama Yazıya dönmüşler. Yazıda tarlanın
kenarında iyi kötü bir dam varmış. Evleri orası. Kızlar akşam incir toplamadan
gelince bakmışlar anaları evde yok. Çıra yakıp tarlayı, oluğun başını filan
aramışlar, bulamamışlar. Sonraki gün ararken bir taşın dibinde kıvrılmış yatar
bulmuşlar. Ölmüş.
Öteki
tarlalarda da ekin bekleyenler varmış. Köye haber salmışlar. Köyde Molla
Mehmet’ten başka yola gidebilecek erkek yokmuş. O gelmiş. O gelinceye kadar
kadınlar mezarı kazmışlar, ölüyü yıkamışlar. Elde ne var ne yok kefen yerine
sarıp sarmalamışlar. Molla Mehmet kadınlara dönmüş:
“Cenaze
cemaatle kılınır. Cemaat oluşturacak erkek yok. Cemaat siz olacaksınız. Hadi
abdest alın bakalım.”
Öyle
yapmışlar. İmamın arkasında kadınlar saf durup namazı kılmışlar. Hemen oracığa,
tarlanın ucundaki birkaç mezarın yanına gömüvermişler.
Şerife Ebe
şanslı kadınmış. Seferberlik ne demek! Seferberlikte ölüyü kaldıracak bir
cemaat her zaman bulunmazmış. Hatta bazılarına mezar bile nasip olmazmış. Ya
bir kurşunla ya da açlıktan ölür kalır, ölüsünü kurtlar, kuşlar yermiş. Nice
zaman sonra sırtlarıyla kemiklerini bulurlarmış. Şerife Ebe şanslı kadınmış ki
namazı kılınmış, mezara gömülmüş.
MUSA DEDE ÇOCUKLARI
Mehmet
(Akça)
Ramazan,
Şaban Koca’nın babası
Emine,
Pantır’ın 4. eşi
MEHMET
(AKÇA)
Eşi: Şerife, Musacık’ın kardeşi, Ali kızı
Çocukları:
1 – Hatice
(Çıtırak)
2 – Mustafa
Kocaakça (Akça Mustafası)
3 – Havana,
Mehmet Aslan (Koca Mehmet) eşi
4 – Musa
Akça
5 – Elif,
Hasan Güngör (Topal Hasan) eşi
6 – Yusuf
Küçükakça (Höke Yusuf)
HATİCE (ÇITIRAK)
Çıtırak
Pantır’ın kardeşi Molla Yusuf’la evlenir. Molla Yusuf’tan iki kızı olur: 1.
(Anakız), Sansar karısı, Gecereme’de. 2. Fatma (Yirikkız) Fersin’de Mustafa
Dayı eşi. Oğulları Deli Ali var. Yusuf askere gider. Askerden künyesi gelir.
(Künyenin buradaki anlamı, ölüm haberi) 1. kocası Yusuf’un künyesi gelince de
2. kocası Belenköy’den Sakar Mahmut ile evlenir. Mahmut’tan kızı Hürü olur.
Hürü Belenköy’den Karmaz ile evlenir. (Bak, Yirikoğlan el) Çıtırak 2. kocası
Sakar Mahmut da ölünce Gecereme’den çobanı Saplı Ramazan ile evlenir. Saplı ile
evliliğinden Ahmet (Deli Ahmet) olur. Saplı’nın babası ise Gecereme’den Emir
Ahmet’tir. Deli Ahmetgile ırmak kenarındaki araziler ve kale Emir Ahmet’ten
kalmıştır.
MUSTAFA
KOCAKÇA (AKÇA MUSTAFA’SI)
Eşi: Fetiş.
(Saraçlı’dan gelmiş.)
Çocukları:
1. Seyit Ali Kocakça
2. Mehmet Kocakça (Kısaca)
3. Yusuf Kocakça (Tülüce)
AKÇA MUSA’SI
Akça oğlu
Musa’yı Medresede okutmuş, iyi bir eğitim almasını sağlamıştır. Okumuş biri
olarak köylülere farklı bilgiler okuyarak, anlatarak onların ufuklarının
genişlemesine katkıda bulunmuştur. Onu dinleyenler hayretle anlatırlar. “Musa
dede kitaptan okurdu, gökte demirden kuşlar uçacakmış. İstanbul’da bir adam
konuşacak, buradan dinlenecekmiş…”
Antalya
Milletvekili Rasih Kaplan ile aynı sınıfta okuduklarını, derslerinin onun
derslerinden iyi olduğu halde elinden bir tutan olmadığı için bir devlet
dairesine oturamadığından yakındığını söyleyenler de var.
MUSA AKÇA
(AKÇA MUSA’SI) (1885 – 15.02.1948)
Eşi: Fatma
Akça (Fersin’li Ebe)
Çocukları:
1. Mustafa
(Deli Hacı) (1339 – 13.03.1973)
2. Zeynep
(1323 – 16.03.1976) Mehmet Karakaya (Kara Mehmet) eşi
3. Şerife
(Sarıkız), Mustafa Kocademir (Gocuş) eşi
4. Dudu, Mustafa Kocaakça (Tülüceoğlu) eşi
5. Osman (Küçük Osman) (1922 – 23.01.1989)
YUSUF KÜÇÜKAKÇA (HÖKE YUSUF)
1. Eşi:
Emine, Erenyaka’dan Topal’ın kızı (1304 – 14.12.1943)
Çocukları:
1. Mehmet Ali
2. Abdullah
3. Mustafa (Karaca)
4. Şerife, Deli Hacı eşi
5. Fatma, Seyit Ali eşi
6. Eli, Ahmet Ali Koç eşi.
2. Eşi
Hatice (Koca Hatice) (1325 – 1997)
Çocukları:
1. Mustafa
AKÇA
MUSTAFA’SI ÇOCUKLARI
SEYYİT ALİ KOCAKÇA
Eşi: Fatma
(Koca Fatma), Höke Yusuf kızı (1913 – 1989)
Çocukları:
1. Havana
2. Meryem, Mahmut Vural 1. eşi
MEHMET
KOCAKÇA (KISACA) (1321 – 12.08.1968)
Eşi: Şerife,
İbrahim Küçükdemir (Kara İbrahim) kızı (1316 – 20.02.1979)
(Kısaca eşi
Şerife ilkin Koca Mehmet oğlu Osman ile evlenmiş. Bu evlilikten, Efe’nin hanımı Mümüne Küçükdemir doğmuş.
Osman Aslan askerde ölünce Şerife Kısaca ile evlenmiş.
Çocukları:
1. Mehmet (1926 – 20.12.1972)
2. Ayşe, Yusuf Güngör eşi
3. Fatma, Osman Akça eşi
4. Havana, Yusuf Karakaya eşi
5. Emine, Ahmet Özdemir eşi
YUSUF
KOCAKÇA (TÜLÜCE) (1317 – 1974)
Tülüce
Emmi’yi hatırlarım. Köyde yeni bir ev yapılınca yardım için tellal çağırırdı.
Yeni evin olmayan kapısına bir ip gerilir, komşular yardım olarak ne getirdiyse
bu ipe asılırdı. Tülüce Emmi de her yardım için bir tellal çağırırdı.
“Felanca
yardım için bir çul getirdi… Felanca yardım olarak bir çuval getirdi… Allah
verene de bereket versin vermeyene de. İlle de verene çoook bereket versin!...”
Tülüce Emmi
güçlü kuvvetliydi de. Köyde en iyi taş kıran oydu. Gücünü kuvvetini kötülük
için kullanmazdı. Taş kırmasını bilirdi ama kalp kırmasını bilmezdi.
Eşi: Fatma
(Karakız) Molla İbrahim kızı (1316 – 1972)
Çocukları:
1. Mustafa
(Tülüc’oğlu) (1337 – 27.03.1996)
2. Ayşe
(Molla Ali oğlu) Mehmet Güzel eşi)
3. Hatice, (Demirci) Mehmet Çalı eşi
4. Raziye, Musa Küçükakça eşi
5. İbrahim (Kara İbrahim)
6. Osman
AKÇA MUSASI’NIN ÇOCUKLARI
MUSTAFA AKÇA
(DELİ HACI) (1339 – 13.03.1973
Eşi: Şerife,
Yusuf Küçükakça (Höke Yusuf) kızı. Çocukları olmamıştır.
Deli Hacı
adı duyulunca aklımıza hemen Soğuksu kaynak suyunun köyümüze getirilmesi gelir.
Onun adı Soğuksu ile özdeşleşmiştir. Köyün ileri gelenlerine: “Bana yardım
edin, bu suyu getirtmek için bütün malımı mülkümü vereceğim. Hatta gerekirse
sırtımdaki şu kirli habayı bile satıp vereceğim.” dediğini onu tanıyan herkes hatırlar.
OSMAN AKÇA
(KÜÇÜK OSMAN) (1922 – 23.01.1989)
Eşi: Fatma,
Mehmet Kocakça (Kısaca) kızı
Çocukları:
1. Hava (Öldü.)
2.
Şerife, “
3. Durdu
“
4. Musa
5. Esme, Hasan Kocademir eşi
6. Mehmet
7. İbrahim
8. Fatma – Gazipaşa’dan evli.
9. Ayşe, Veli Özer eşi
HÖKE YUSUF’UN ÇOCUKLARI
MEHMET ALİ
KÜÇÜKAKÇA (1323 - 09.06.1988)
Eşi: Ayşe,
Molla İbrahim kızı (1318 – 28.09.1991)
Çocukları:
1. Emine, İbiş Özer eşi
2. Musa
3. Şerife, İbrahim Kara eşi
4. Menevşe, Yusuf Koç eşi
5. Mustafa
6. Yusuf
MUSTAFA
KÜÇÜKAKÇA (KARACA)
Eşi: Hamış,
Molla Mehmet kızı
Çocukları:
1. Ayşe, Yusuf Arıcı eşi
2. Zeynep, Ahmet Ali Karakaya eşi
ABDULLAH
KÜÇÜKAKÇA
Eşi: Hamış,
Molla Mehmet kızı.
Çocukları:
1. Mehmet (Gök Mehmet)
2. Emine, Ali Kara eşi
...
II - DELİ
AHMET EL
Akça’nın
büyük kızı Hatice, 2. kocası da ölünce davar sürüsünü gütmekte olan çobanı
Ramazan (Saplı) ile evlenir. Saplı ile evliliğinden Hürü ve Ahmet doğar. (Deli
Ahmet)
DELİ AHMET EMMİ’NİN DÜŞÜ
Anlatan:
Mustafa Koç (Ahmet Ali Koç oğlu)
Bazan
inanılması açıklaması olmayan, inanılması zor olaylar oluyor. O sıralar Deli
Ahmet Emmi hasta yatakta. Ha öldü, ha ölecek diye bekliyoruz. Oğlu Mustafa ile
bir sabah yanına çıktık. Son zamanlarda Emminin gözleri görmez oldu ama
kulakları iyi işitirdi. Hanımı Ayşe Yenge haber etti:
“Goca,
Mustafa’lar geldi” dedi.
Emmi kalkıp
doğruldu.
“Hoş
geldiniz çocuklar!” dedi.
Şakalaşmayı
severdi. Şaka yaptım.
“Nasıl
düzenler? Öte tarafa yolculuk yakın mı?”
“Ben
hazırım. Hatta bu gece gitmeye niyetleniyordum… Ama bu gece düşüme Delibaş
Süleymanı girdi. “Ahmet Aga şimdi ben gideyim de sen biraz daha dur!” dedi.
Ondan mı bilmem bu gece gidemedim.”
Biraz daha
oturduk, konuştuk, sonra çıktık evden. Ahmet Emmi’nin düşü kafama takılmıştı.
Süleyman Emmi hasta filan değildi. Dün odanın önünde görmüştük. Ama belli mi
olur? Yeğeni Ramazan’ı telefonla aradım:
“ Ramazan ne
var ne yok? Süleyman Emmi nasıl, haberin var mı?”
Ramazan:
“Emmim bu
gece ölmüş. Sizlere ömür.”
Mustafa’yla
bakışıp kaldık. Bu nasıl düştü böyle?
AHMET DEMİR
(DELİ AHMET) (1904 – 12.10.2001)
1. eşi:
Hatice, Şaban kızı (1901 – 1961)
Çocukları:
1. Fatma Zor, Musa Zor (Paytar) eşi
2. Ramazan (Gumit)
3. Yusuf (Ecir)
4. Mustafa (Çilingir)
5. Zeynep, Mehmet Zor (Öksüz Mehmet) eşi
2.eşi: Ayşe,
Ali Uyar (Kör Ali) kızı
Çocukları:
1.Ayhan
1. Zeynep, Süleyman Özdemir eşi
2. Ayşe, Murtiçi’nde
3. Huriye, İstanbul'da.
4. Ali
5. Hatice, Serik – Kuşlar’da
RAMAZAN
DEMİR (GUMİT)
Eşi: Emine
(Sarı Emine) Kara Mehmet kızı
Çocukları:
1. Hatice, Erengeriş’te.
2. Şaban
3. Musa
4. Senem – Alanya’dan evli.
5. Ahmet
6. Ali
7. Mustafa
8. Mümün
YUSUF DEMİR
(ECİR)
Eşi: Hava,
(Kara Hava), Kara Mehmet kızı
Çocukları:
1. Müesser, Mehmet Kara eşi
2. Ahmet
3. İzzet
4. Türkân, Güneycik’te
5. Hatice, Mümün Demir eşi.
6. Zeynep, Veli Arıcı eşi
7. Fatma, Manavgat Karacalar’dan evli.
8. Ramazan
MUSTAFA
DEMİR (ÇİLİNGİR)
Eşi: Fatma,
Ali Vural (Şaban Alisi) kızı
Çocukları:
1. Hatice, Mustafa Aslan eşi
2. Ahmet
3. Ali
4. Emine,
5. Ayşe, Mehmet Güngör eşi
6. Musa
...
III - DELİBAŞ EL
HACI MUSTAFA
Anlatan:
Yusuf Varol
Hacı Mustafa
köyümüzün kuruluşuna ön ayak olmuş, kuruluşuna büyük emekleri geçmiş
atalarımızdan biri imiş. Ayrıca köye ilk yerleşenlerden biri olduğu için çok
mal varlığına da sahipmiş. Köyün bulunduğu yerdeki tarlaların büyük bir kısmı
ve köy değirmeni bütün sülalelere ondan miras kalmış. Şimdiki Duran Öz’ün
evinin olduğu yerde Hacı Mustafa’nın evi, Ali Varol’un evinin olduğu yerde de
odası varmış.
Hacı
Mustafa’nın bir oğlu dört de kızı varmış. Kızlarından birini Pantır’a, birini
Akça’ya, birini Emiroğlu Mustafa’ya birini de Musacık ele vermiş. Böylece Hacı
Mustafa’nın değirmeni ve köy civarındaki tarlaları bu sülalelere miras olarak
dağılmış. Ayrıca oğlu Yusuf ölünce Yusuf’un karısını Belenköy’den çoban olarak
gelen Mustafa’yla evlendirmişler. Bu evlilikten de Molla Mehmet ve Sakar Mahmut
olmuş. Böylece mirasın bir bölümü de Molla Mehmet ve Sakar Mahmut’gile
dağılmış.
Hacı
Mustafa’nın Yusuf’un kızının Emine Delibaş dedemin ilk eşi olsa gerek. Yusuf’un
ekinliği Hacı Mustafa’nın oğlu Yusuf’tan kalma. Yusuf Pantır’ın kız kardeşi ile
evli imiş.
Hacı Mustafa
bir gün hacıya gitmeye niyetlenmiş. Üç kız kardeşini ve çocuklarını toplamış.
“Ben Hicaz’a gitmeye niyetlendim. Çavuşköyü’nde Muades Gölündeki 350 dönüm
tarlayı, Çakalköyü’nü Yusuf’a verin. Ötesini siz bölüşün. Hakkınızı helal edin.
Dönersem siz sevinin, kalırsam ben sevineyim.”
Demiş, gitmiş, dönmemiş.
SEFER EL
Anlatan:
Yusuf Varol
Ali Dedemden önce bizim sülalemize SEFER EL denirmiş. Ali Dede’min y