AHMETLER’Ä°N TARÄ°HÇESÄ°
TÜRKÄ°STAN’DAN ANADOLU’YA…
Mustafa KOÇ
3. BÖLÜM
TAÅžHARMAN'DAN TAÅžKUYU’YA
Köyün Tarihini DeÄŸiÅŸtiren Bir Göç Hikayesi
Köyün bilinen en eski ve en geniÅŸ ailelerinden biri olan Yerli Yusuf ve çocukları, akrabalarıyla birlikte TaÅŸharmandaki köy yerinde kendi hallerinde yaÅŸamaktadır. O yıllarda GoramÅŸa’dan ve AÅŸağıköy’den sonra Ahmetler, TaÅŸharman’a köy kurmuÅŸtur.
O dönemde Osmanlı’da Tımarlık Sistemi vardır. Bu sistemde 20.000 akçeye kadar geliri olan topraklar, devlet adına bir tımara veriliyordu. Tımarlık sisteminde toprağın iÅŸlenerek, devletin masrafa girmeden büyük bir askeri kuvvet saÄŸlaması ve ekonomik hayatın geliÅŸmesi amaçlanmış. Ancak zamanla bu sistem içerisinde yolsuzluk ve rüÅŸvet olaylarının baÅŸ göstermesi, tımarlık sisteminin bozulmasına ve imparatorluÄŸun çökmesine sebep olan nedenlerden biri olmuÅŸtur. (*) bakınız: Tımar Kanunu
Demek ki yolsuzluklar, rüÅŸvet ve haksızlıklar o zaman da varmış. Dua edelim, Osmanlı’yı batıran bu kötü alışkanlık inÅŸallah Türkiye Cumhuriyetini batırmaz.
Ä°ÅŸte bu tımarlık dönemde Manavgat bölgesinde zalim bir tımar yaÅŸamaktadır. Ancak o devirde padiÅŸah adına vergi toplayan tımar, halka her türlü eziyeti yapan biri haline gelmiÅŸ, ahali, onun zulmünden bıkmıştır. Adam, haksızlığı ve zulmü o kadar ileri götürmüÅŸ ki insanlara;
“Sen malını getir, sen karını getir.” diyerek akla gelmeyecek hakaretlerle ve zorbalıkla hüküm sürüyormuÅŸ.
Tımar denen kiÅŸi kısaca devlet adına topraklardan sorumlu olan zalim mi zalim, bir çeÅŸit devlet gücüne yaslanan resmi “devlet aÄŸası…”
Tımarın zulmü bütün halkı öylesine bıktırmış ki kimse sesini çıkaramaz olmuÅŸ ve halk korkusundan adeta sinmiÅŸ. Ahmetler’in de baÄŸlı olduÄŸu bu tımar bir gün DelibaÅŸlardan fakir birinin öküzünü zorla elinden almış. Bu olay ise adeta bardağı taşıran son damla olmuÅŸ.
Yerli Yusuf’un oÄŸulları da yiÄŸit mi yiÄŸit; korkusuz mu korkusuzmuÅŸ. En büyükleri Pantır Ahmet'miÅŸ. Haksızlığa karşı her zaman isyan ederlermiÅŸ. Onların cesurluÄŸu ve haksızlıklara karşı geliÅŸleri bütün bölgede biliniyormuÅŸ. Zulüm ve haksızlıklar o kadar artmış ki yoksul DelibaÅŸ’a yapılan son haksızlık onları çileden çıkarmış. Hepsi toplanıp “Bu zulümden halkı nasıl kurtaralım?” diye düÅŸünmeye baÅŸlamışlar. Pantır Ahmet; “Halkın bu tımardan çektikleri yeter artık!” demiÅŸ. Bunun üzerine; “Bu adamdan kurtulmadan köyümüze de Manavgat’a ve bütün bölgeye de huzur yok" diyerek zalim tımarı ortadan kaldırmaya karar vermiÅŸler.
Bir gece ovaya inerek tımarın evini çevirmiÅŸler. Gecenin ortasında dışarıya çıkan adamı, evin çardağında vurmuÅŸlar. Fakat sonradan anlaşılmış ki vurulan kiÅŸi, o zalim adam deÄŸil onun kahyasıymış.
Olay duyulunca tımar ve tımarın adamları, bunu kimin yaptığını araÅŸtırmaya baÅŸlamışlar. Sonunda “Bu iÅŸi bu bölgede Ahmetlerdeki Yerli Yusuf’un oÄŸlanlarından baÅŸka kimse yapamaz” diye düÅŸünmüÅŸler. Bunun üzerine kalabalık bir zaptiye grubuyla TaÅŸharmandaki köyü basmışlar. Köye yapılan bu saldırı sırasında Yerli Yusuf’un oÄŸlanları ve diÄŸer köylülerin çatışmasında yedi zaptiye ölmüÅŸ. Zaptiye grubu, gördükleri bu direnç karşısında yerli Yusuf’un oÄŸullarını yakalamanın zor olduÄŸunu düÅŸünerek TaÅŸharman’dan geri çekilmiÅŸler.
Zaptiyeler gidince bütün köy toplanıp "ne yapalım" diye düÅŸünmeye baÅŸlamış. Sonunda, “Bu adam, bizi burada yaÅŸatmaz.” diyerek TaÅŸharman’ı terk etmeye karar vermiÅŸler.
Yeri Yusuf ve oÄŸulları, ailece Tarsus'a kaçmaya karar vermiÅŸler. Çünkü o devirdeki eyalet kuralları, sınırların dışında kalanlara uygulanamıyormuÅŸ.
Köydeki erkekler ve ailenin büyük bir bölümü beklemeden Tarsus’a kaçmış. Geri kalanlar da köy yerini terk ederek dağılmışlar. Nitekim onlar köyü boÅŸalttıktan sonra büyük bir zaptiye grubuyla gelen Tımar ve adamları, TaÅŸharman’ı yakıp yıkarak yerle bir etmiÅŸler. Ahmetler'in o zamanki evlerinin kalıntıları bugün bile hala SokmaaÄŸzı’nda duruyor,
Yerli Yusuf ve oÄŸulları biraz varlıklı bir aileymiÅŸ. Ailenin altın dolu bir küpü varmış ve bu sadece Yerli Yusuf’un karısının koruması altındaymış. Bu karışık dönemin ve korkulu günlerin telaşı arasında altın dolu küp, annelerinin güvencesi altında bildikleri için kimsenin aklına gelmemiÅŸ. Tarsus’a kaçıp oraya yerleÅŸtikten sonra çocukları annelerine; “Anne, altın dolu küpü ne yaptın?” diye sormuÅŸlar. Kadın da “Zeytin aÄŸaçlarından birinin dibine gömmüÅŸtüm oÄŸul” demiÅŸ.
Aradan biraz zaman geçmiÅŸ; tımar sistemi ve tımar deÄŸiÅŸmiÅŸ. Tarsus’a göçen ailenin büyük oÄŸlu Pantır Ahmet, köye geri dönüp hem altın küpü aramış hem de olan biteni izlemiÅŸ. Zeytin aÄŸaçlarının diplerini kazarak altın küpü aramış ama bir türlü bulamamış. Ayrıca bırakıp gittikleri tarlalarını, Kızılbük ve TaÅŸharmandaki topraklarına Tarsus’a gitmeyen akrabaların el koyduÄŸunu, arazileri ekip biçtiÄŸini görmüÅŸ.
Tarsus’a dönüp babasına kardeÅŸlerine ve öteki akrabalarına durumu anlatmış:
"Ortalık yatışmış ve olaylar unutulmuÅŸ, gelin Ahmetler’e, topraklarımıza geri dönelim" demiÅŸ.
Babası ve bütün akrabaları, oturup düÅŸünmüÅŸler; “Biz artık buradan geri dönemeyiz, TaÅŸkuyu’ya yerleÅŸtik; verimli, geniÅŸ topraklarımız var; düzenimizi de kurduk; ama istersen sen dönebilirsin” demiÅŸler. Pantır Ahmet de kardeÅŸlerinden biriyle birlikte köye dönmeye karar vermiÅŸ. Ailenin büyük bölümü, yani diÄŸer beÅŸ kardeÅŸ ise Tarsus’ta kalmış,
Pantır Ahmet, köye geri gelince ailenin eski tarlalarını geri almış ve burada yaÅŸamaya baÅŸlamış. Bir süre sonra, orada kalan diÄŸer akrabalarını da yanına alıp köylüleri yeniden toplamış. Hep birlikte köy yerini deÄŸiÅŸtirmeye karar vermiÅŸler. TaÅŸharman'dan ayrılıp biraz daha yukarıdaki köyün ÅŸimdiki bulunduÄŸu yeri seçmiÅŸler ve Ahmetler'i yeniden kurmuÅŸlar.
Köyümüze adını veren Ahmet adlı üç çoban gibi bu kez de onların torunlarından Pantır Ahmet'in bugünkü köyü kurması, bu köyün bir kaderi olmalı.
Åžunu biliyoruz ki atalarımız iyi ve yiÄŸit insanlardı. Hepimizin genlerinde Ahmetler’i kuran üç insandan gelen “cesaret, adalet ve asalet” erdemleri olduÄŸunu unutmayalım. Köyün geçmiÅŸine baktığımızda köylülerimiz arasında hiçbir kalıcı kötülük, düÅŸmanlık olmamış. Kimseye kin tutmayız, ama haksızlığı da sevmeyen insanlarız. DoÄŸrunun ve haklının yanında olma huyumuz hala silinmemiÅŸ. Karaman Türklerinden olduÄŸumuz için olmalı, sadece ruhumuzda bir parça "muhaliflik" kalmış. Kültürün ve davranışların da genetiÄŸi olmalı. Adil ve cesuruz, ama biraz da haksızlığa itiraz etme huyuna sahibiz.
Elbette hiçbir ÅŸey olduÄŸu gibi kalmıyor. Ä°nsanın olduÄŸu yerde her ÅŸey olabilir. DeÄŸiÅŸim dediÄŸimiz ÅŸey insanı da, kültürünü de alıp götürebiliyor. Çünkü zaman dediÄŸimiz ÅŸey insanları ve toplumları müthiÅŸ bir deÄŸiÅŸime zorluyor. Günlük hayatın baskısıyla ve çıkar iliÅŸkileri nedeniyle elbette zaman zaman sorunlar olacaktır. Bunlar insanın tabiatında vardır. Ancak yine de çok ÅŸükür ki bunca yıldır insanlarımız arasında çözümsüz bir husumet yaÅŸanmamış. GeçmiÅŸten bugüne hiçbir çözümsüz sorun miras devralmamışız.
Geçinmeyi zorlaÅŸtıranlarımız, uyumsuzlarımız, yaramaz çocuklarımız elbette var. Bunlar, biraz da kendimizi aÅŸma ve kendimize güvenme huyumuzdan geliyor. Bu düÅŸünceleri, gelecek kuÅŸaklara anlatmak için yazıyoruz. Bunları asla bir öÄŸünme ya da yerinme olarak almadık. Bir üstünlük olarak da görmemeliyiz; ama geçmiÅŸimizi bugüne, yaÅŸadığımız döneme baÄŸlayarak gerçekçi olmak adına sadece bir durum saptaması yapmaya çalıştık.
Demem o ki bu köyün insanları köyüyle ve köylüleriyle guru duyarken, herkesin içinde saklı bir Ahmetler sevdası varken geçmiÅŸten akıp gelen bir birikim ve sosyal kültürü unutturmak istemiyoruz.
***
Ahmetler’in okulunu Cumhuriyet’ten sonra 1950’lerde köylülerimiz yapmış. Bütün eksiklerimize, cahilliklerimize, okuyamamışlığımıza raÄŸmen insanımızda var olan arifliÄŸi, insanlığı, hoÅŸgörüyü ve erdemi asla kaybetmemeyi diliyorum. Sahip olduÄŸumuz deÄŸerleri, hızla deÄŸiÅŸen ve kaybolan kültürlere bakarak korumanın zor ama çok önemli olduÄŸuna inanıyoruz. Yeni kuÅŸakların bu konuda biraz daha duyarlı olmalarını geçmiÅŸimizi tanımalarını ve daima Ahmetlerli olmakla gurur duymalarını bekliyoruz.
Yüzlerce yıllık tarihi bir geçmiÅŸe sahibiz. Ä°ÅŸte bizler, yukarıda anlatılan bu cesur, adil ve asil insanların torunlarıyız. Zorluklara karşı cesur, haksızlıklara karşı adil ve her türlü soysuzluklara karşı da asil olabilmeyi sürdürürsek atalarımıza daha çok layık olacağız.
Yıllar önce üç çoban tarafından kurulan Ahmetler'in hikayesi iÅŸte böyle...
(Not: Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgilere TaÅŸharman’dan TaÅŸkuyu’ya baÅŸlıklı yazıdan da ulaÅŸabilirsiniz.)
DÄ°PNOT:
GeçmiÅŸimizde çok büyük bir iz bırakan ve Ahmetler'in tarihinin yeniden yazılmasına neden olacak olaylara neden olan Tımar düzeniyle ilgili kısa bir not ekledik. Böylece o dönemin koÅŸullarını, ekonomik ve sosyal yaÅŸamını anlamakta zorluk çekmezsiniz diye düÅŸündük.
***
(*) TIMAR KANUNU
Tımar, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nda belirli görev ve hizmet karşılığı olarak kiÅŸilere verilen ve yıllık geliri 1.000 akçe ile 20.000 akçe arasında deÄŸiÅŸen araziye denir. Tımarın kullanılması ile ilgili kanuna da Tımar Kanunu denir. Tımar Sistemi'nin, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nda toprağın iÅŸlenerek, devletin masrafsız bir ÅŸekilde girmeden büyük bir askeri kuvvet saÄŸlaması ve iktisadi hayatın geliÅŸmesinde büyük yararı olmuÅŸtur. Fakat zamanla bu sistem içerisinde yolsuzluk ve rüÅŸvet olaylarının baÅŸ göstermesi, bu sistemin bozulmasına ve imparatorluÄŸun çökmesine sebep olan nedenlerden biri olmuÅŸtur.
Tımar Kanununa göre;
1- Tımar sahipleri devletin birer memurudur ve merkezin emri altında çalışmak zorundadır.
2- Görevini yerine getiremeyen tımar sahipleri görevlerinden azledilirler.
3- Tımar, hizmet karşılığı toprağın gelirinden yararlanıldığından dolayı elde ettikleri haklar veraset yoluyla bir başkasına verilemez.
4- Tımar sahipleri, devletin verdiği işleri yapmak ve verilen yetkileri kullanmakla sorumludurlar.
5- Tımar sahibi özrü olmadan sefere katılmazsa tımarı elinden alınır.
6- Ortak tımarlarda nöbeti geldiÄŸi halde gelmeyenlerin tımarına el konur.
7- Tımar ve zeamet sahiplerinin ölümü halinde, tımarların kılıç kısmı oÄŸullarına verilir.
8- Åžehit düÅŸenin oÄŸluna kılıçtan fazlası verilir.
SavaÅŸlarda elde edilen topraklar gelirine göre kısımlara ayrılır ve savaÅŸta yer alan sipahilere verilirdi. Tımarların gelir ve giderleri defterhanede bulunurdu. Tımar sahibi, her 300 akçe için cebeli getirmekle yükümlüydü.
Tımar sahibi, devlete ait miri toprakları devlet adına kullanır, köylü onu efendisi olarak tanırdı. Tımar sahibi köylüyü korumak ve ona daha iyi ÅŸartlar saÄŸlamak, köylüyü topraÄŸa baÄŸlamak, ziraatı geliÅŸtirmekle görevlidir. Tımar sahibi, tımarın olduÄŸu topraklarda otururdu.
****
NOT:
Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya baÅŸlaması ile otoritesi zayıflayınca, tımar sahipleri köylüleri daha çok ezdiler amaçları daha çok zengin olmaktı. Bu durum tımar sisteminin bozulmasına neden oldu
Uzun süren savaÅŸlar nedeni ile tımar sahipleri arazilerin baÅŸlarında durmaz hale geldiler.
Osmanlı Devletinin nakit ihtiyacından dolayı tımar sistemindeki araziler iltizam sistemine geçildi. Ä°ltizam sisteminde topraktan vergi toplama hakkı yıllık olarak baÅŸka özel kiÅŸilere veriliyordu. Devlet sadece peÅŸin parasını alıyordu.
Adaletsiz uygulamalar, acil para ihtiyacı, uzun süren savaÅŸlar, teknolojik geliÅŸmeler, deÄŸiÅŸen koÅŸullar tımar sisteminin bozulmasına neden oldu./
SON