AHMETLER'Ä°N HÄ°KAYESÄ° ANTALYA GAZETESÄ°NDE
TAÅž HARMAN’DAN TAÅžKUYU’YA
Antalya’nın en eski yerel gazetesi olan Antalya Gazetesinde Ahmetler’in hikayesi anlatıldı.
Gazeteci Gözde Dolayman, Ahmetler'in Hikayesi için Mustafa Koç'la konuÅŸtu
Gazete, bu haberi verirken ÅŸöyle baÅŸlık atmış:
“Fakir, maÄŸdur ve direniÅŸçi Ahmetler”
FakirliÄŸimiz kaderimiz, maÄŸdurluÄŸumuz tarihten, direniÅŸçiliÄŸimiz de HES’ten olmalı.
HES döneminde gündemden düÅŸmeyen Ahmetler’e basının gösterdiÄŸi ilgi çok büyüktü. Ä°ÅŸte o dönemde Gazeteci Gözde Dolayman’nın Mustafa Koç’la yaptığı söyleÅŸide Ahmetler’in tarihi geçmiÅŸi ve Tarsus’a göçün hikayesi de yer alıyor.
Haberde Ahmetler’i kuran üç Ahmet’ten birinin cesareti, birinin adaleti birinin de asaleti temsil etiÄŸi de yazılmış.
Bu SöyleÅŸinin Tamamı AÅŸağıda:
***
“Fakir, maÄŸdur ve direniÅŸçi Ahmetler”
5. kuÅŸaktan Ahmetlerli olan Mustafa Koç’un gözünden, bir direniÅŸin doÄŸduÄŸu yer olan Ahmetler Köyü…
TAÅž HARMAN’DAN TAÅžKUYU’YA
SöyleÅŸi: Gözde DOLAYMAN
Tarih :15-09-2014
Dağın başında fakir, haksızlığa uÄŸramış bir köy… Son yıllarda HES’e karşı verdiÄŸi direniÅŸ mücadelesiyle tanınan Ahmetler, bölgenin en eski köylerinden biri. Yaklaşık 700 yıllık uzun bir geçmiÅŸ var. Ahmetler Köyü’nün Orta Asya’nın Horasan bölgesinden kalkan tarihteki büyük göçün ilk dalgasıyla gelip Manavgat Ovasına yerleÅŸtiÄŸi de kesin olarak biliniyor. Ahmetler Köyü’nün tarihini, 5. kuÅŸak Ahmetlerli olan Mustafa Koç anlattı. Ä°ÅŸte, Ahmetler Köyü’nün inanılmaz öyküsü…
OSMANLI VERDÄ°, CUMHURÄ°YET ALDI!
Biz Ahmetler olarak kendimizi hep yalnız hissettik. CoÄŸrafi olarak yalnızız. Ulaşım yok. Devletin de ihmali var. Sosyolojik yönden de yalnızız; Ahmetler çok haksızlığa uÄŸramış.
ÖrneÄŸin 1500’lerde Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile Ahmetler Köyü’ne verilmiÅŸ bir Ahmetler Yaylası var. Fakat Osmanlı’nın Ahmetler’e verdiÄŸi bu yaylayı, Cumhuriyet Mahkemeleri, hukuk oyunlarıyla, karşı köyün nüfuzlu adamları ve ekonomik gücüyle Cumhuriyet döneminde Ahmetler’in elinden aldı. Åžimdi ise çevre köylerden Cumhuriyete en baÄŸlı olanı Ahmetler Köyü…
Cumhuriyetten önce yayla tapularının olduÄŸunu söyleyen Mustafa Koç, bu yaylanın Cumhuriyetten sonra mera olarak kullanıldığını anlatıyor.
“Biz bunu istemiyoruz. Orada yüzlerce yıllık mezarlar, kalıntılar var. Öyle bir hukuk sistemi ki, kim iÅŸini yürütüyorsa onun dediÄŸi olabiliyor bu ülkede. Avukatlarınızı bile satın alıyorlar. Sonuç olarak Osmanlı’nın verdiÄŸini, Cumhuriyet aldı. Oysa Cumhuriyet deÄŸerlerine en baÄŸlı köylerden biridir Ahmetler… Ä°ÅŸte böyle bir ironi de var.”
Ahmetlerliler 240 yıl önce ayrılan akrabalarıyla ilk kez buluÅŸtu. TaÅŸharman’dan TaÅŸkuyu’ya giden yol, Ahmetler’in tarihini aydınlatıyor…
Bu köyün tarihinde çok ilginç öyküler var. Ahmetler Köyünün büyük kolu, 240 yıl önce Osmanlı’nın yönetimi altında tımar sistemi ile birlikte yaÅŸanan sosyal olaylardan dolayı Tarsus’a göç etmiÅŸler.
Bir gün Hacı Lütfi PAN adında biri Tarsus’tan Manavgat'a gelmiÅŸ ve orada Ahmetlerliler ile tanışmış.
Mustafa Koç, “Bu ziyaretten bizim o sırada haberimiz olmadı. Daha sonra öÄŸrendik. Ben bu ailenin birinci derece tarafıyım. Lütfi PAN’ın aslında bizimle buluÅŸması gerekiyormuÅŸ. KarşılaÅŸtıkları insanlar ise bu aileye yakın olsalar da birinci derece deÄŸiller. Belki de kafalarındaki baÅŸka hesaplarla bizim bu iÅŸin içinde olmamızı istemediler ya da kıskandılar. Çünkü bu ziyaret çok önce gerçekleÅŸmiÅŸ. Bu arada birkaç kiÅŸi daha Ahmetler’e, Manavgat’a filan gelmiÅŸ ve bazı görüÅŸmeler olmuÅŸ.
Ama akrabalarımızın bu ziyaretlerini geç de olsa öÄŸrendikten sonra dedik ki:
“Bir gün bu Tarsus’a biz de gidelim.”
Bir süre sonra köydekilerle oturup planladık geciktirmeden Tarsus’a gitmemiz gerektiÄŸine karar verdik.”
Mustafa Koç, 2014 AÄŸustos ayı sonunda da Tarsus’a gittik” diyor ve anlatmaya devam ediyor.
“Bu hikâyede esas dikkat çeken ÅŸey ÅŸu: Ahmetler, bölgenin en eski köylerinde biri. 1200’lülerde belki de Türklerin ilk öncü göçleriyle gelenlerden. Horasan bölgesinde, Hoca Ahmet Yesevi var. Türkçe’nin, TürklüÄŸün ve Müslümanlığın geliÅŸmesini, yayılmasını isteyen ünlü bir Türk büyüÄŸü.
Hoca Ahmet Yesevi döneminde Anadolu’nun TürkleÅŸtirilmesi ve MüslümanlaÅŸtırılması kararından sonra bizim atalarımız da muhtemelen öncü olarak gelen gruplardan biri. O dönemde bu bölgeye gelenler ağırlıklı olarak Toroslar’a yerleÅŸmiÅŸler. YerleÅŸtikleri yerlerde Silifke’den tutun Mersin Tarsus’a kadar sahil boyunca DoÄŸu Toroslar’dan Batı Toroslar’a kadar yerleÅŸmiÅŸler.
Åžöyle de bir saptama yapalım: Biz yerleÅŸtiÄŸimiz bölgeye ve yıllardır süregelen iliÅŸkilerimize baktığımızda anlıyor ki atalarımız Karaman Türklerinin bir kolu olmalı. KaramanoÄŸulları, Osmanlı ile en çok uÄŸraÅŸan beylikti. Sebebi de; Karaman Türkleri, Türklüklerine ve milli deÄŸerlerine son derece baÄŸlıydı. Bu yüzden Osmanlı’nın en son içine katabildiÄŸi beylik KaramanoÄŸullarıdır.
1200’lerde KaramanoÄŸlu Mehmet Bey, “Karada, denizde, havada, her yerde Türkçe’den baÅŸka bir dil konuÅŸulmayacak” diye bir ferman yayınlamış. Osmanlı’nın ise böyle bir derdi yok. Osmanlı, TürlüÄŸü çok önemsememiÅŸ. Karma bir imparatorluk kurmuÅŸ. Muhtemelen felsefesi onu gerektiriyordu. Bu yapıda milli duygular tehlikeli sayılıyor olmalı ki KaramanoÄŸulları hep dışladığı ve zayıf düÅŸürülmüÅŸ. Ancak yine de Karaman Türklerinin milli yanlarına güvendiÄŸi için, TürklüÄŸü ve Müslümanlığı yaymada Karaman Türklerini kullanmış.
Bütün Balkanlar’a; Yunanistan, Makedonya, Bosna Hersek’e gidenlerin neredeyse tamamı Karaman Türkü.
Osmalıdaki beylik kavgalarında savaşı OsmanoÄŸulları kazandığı için Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu kuruldu. EÄŸer ki böyle bir kavgayı Karamanlılar kazansaydı, tarih baÅŸka türlü yazılacaktı ve Türkçe, Türklük baÅŸka türlü olacaktı. Bunu tarihçiler söylüyor.
Ahmetler de, iÅŸte o dönemden geldiÄŸinden Türklerin bu deÄŸerlerine, Türk olma özelliklerimize hep baÄŸlı kalarak yaÅŸamış. Osmanlı arÅŸivlerinde Ahmetler ile ilgili çok ciddi kayıtlar var.
ÖrneÄŸin dedelerimden biri çok zengin ve devlet katında itibarlı biriymiÅŸ. Altın paraları atların heybeleriyle taşırmış. Kadılar ve ÅŸehrin ileri gelenleri onu Alanya’nın giriÅŸinde karşılarmış. Bir gün Ahmetler’de eÅŸkıyalar tarafından soyularak bütün servetini kaybetmiÅŸ. Osmanlı arÅŸivinde bu olayın bile kaydı var. Aynı ÅŸekilde daha önceleri Manavgat ovalarındaki zengin topraklarda yaÅŸarken 1800’lü yılların başındaki büyük bir veba salgınında köylülerin çok zayiat verdiÄŸi ve köyün dağıldığı da Osmanlı belgelerinde bulunuyor.”
Panlar…
Ahmetlerlilere, Tarsus’ta Pan’lar deniyor. Ä°ÅŸin ilginç yanı, Ahmetler’i kuranların en eski ataları da aynı adla anılıyor. Ahmetler’in tamamı, sonradan aramıza gelen bir iki küçük aile dışında aynı kökten gelir. Nüfus arttıkça sülaleler geniÅŸlese de soyadı yasasıyla soyadlar çeÅŸitlense de aslında yıllarca dışarıya kapalı bir yaÅŸam süren Ahmetler’in hepsi birbiriyle akrabadır. Çünkü soy aÄŸacını sadece babadan devam ettirmek bir tür cinsiyet ayrımcılığı olmaz mı? Bu yanlışa düÅŸmezsek köydeki her sülalenin ya babası ya da anası aynı “ailenin” devamıdır. Ä°ÅŸte TaÅŸkuyudaki Pan’larla da aramızda benzer ÅŸekilde köksel bir yakınlık olduÄŸunu biliyorduk.
Tarsustakiler, köklerini unutturmamak için olmalı, Pan soyadını alarak bu soy zincirini korumuÅŸlar. Ailelerin birçoÄŸu aynı soyadı taşıyor ve adları anılırken soyadları tıpkı bir sıfat gibi önden söyleniyor. Pan Ali, Pan Ahmet, Pan Lütfi, Pan Yusuf, Pan Ä°smail… Soyadları Pan olmayanlar ve anne tarafından Pan olanlar için “Onlar da Pan’lardan…” dense de sonradan soyadlarını deÄŸiÅŸtirenlerin "Pan" sayılmadıklarını öÄŸrendik. Umarız bundan sonra onlar da Pan olarak anılacaktır. Ahmetler’de ise “Pan” soyadı kullanılmamış.
4 TANE AHMETLER VAR
Tarsus’a gittiÄŸimizde, bu ailenin başı olan yerli Yusuf’un mezarının Aslanköy’de olduÄŸunu öÄŸrendik. Tarsus’ta Yerli Yusuf’un devamı olanlara Panlar, Pantırlar deniyor. Orada gördük ki özlerine baÄŸlılık konusunda adeta bir tutuculukları var.
Kalabalık bir grupla Ahmetler’den kalkıp TaÅŸkuyu’ya vardığımızda bizi büyük bir sevgiyle karşıladılar. Onlarla buluÅŸtuÄŸumuz zaman bize kendi geçmiÅŸleriyle ilgili önemli ayrıntılar anlattılar. Atalarımızın ortak hikayesinin özü ÅŸaşırtıcı ÅŸekilde yanıydı. Elbette bizim bildiklerimize yeni bilgiler de eklenince hikâyemiz biraz deÄŸiÅŸti. Ancak bu buluÅŸmadan sonra geçmiÅŸimizi yeniden yazmak gerekecek.
Burada bir tane Ahmetler var ama Tarsus’ta ve Mersin’de adeta 3 tane daha Ahmetler var: Aslanköy, TaÅŸkuyu ve Sarıveli köyü.”
Yedi kardeÅŸten biri öldürülmüÅŸ, altısı oraya gitmiÅŸ. Dördü Mersin’de kalmış, ikisi Ahmetler’ geri dönmüÅŸ. Birisinin çocuÄŸu olmamış, çocuÄŸu olanlardan da ÅŸimdiki köyün büyük çoÄŸunluÄŸu türemiÅŸ. Yedi kiÅŸilik bir ailenin serüveni, Tarsus’ta bu ÅŸekilde noktalanmış.
DEFÄ°NE AVCILARI TAÅžHARMAN’DA
Ahmetler Köyü, Toros DaÄŸlarının güney yamacınca deniz seviyesinden yaklaşık 700 m yükseklikte bulunur. Köy, Manavgat ilçesinin en yüksekte yer alan yerleÅŸmelerinden biridir.
KarmaÅŸa döneminde köyün önemli bölümü Tarsus’a yürüyerek göç etmiÅŸler. Develerle, atlarla nehirleri aÅŸmışlar. Oraya vardıklarında çocuklardan biri annelerine der ki;
“Anne, altın küpü ne yaptın?” Anne:
“A yavrum, ne bileyim böyle olacağını, ben onu zeytin aÄŸacının birinin dibine gömdüydüm” der.
Bu konu Tarsus’ta da Manavgat’ta da ÅŸaşırtıcı ÅŸekilde aynı sözlerle anlatılıyor. Bu yüzden Ahmetler Köyü’nün eski yerleÅŸim yeri olan TaÅŸharman’ı defineciler dâhil herkes alt üst etmiÅŸ. Altın küp bulundu mu bulunamadı mı hala bilinmiyor.
Ahmetler Köyü’nün üç çoban tarafından kuruluÅŸunun hikâyesi…
Tımar sisteminin dejenere olduÄŸu bir dönemde insanlara zalimce davranan tımarlar varmış. Bu tımarlardan biri de o bölgede kötü bir ÅŸöhrete sahipmiÅŸ. DermiÅŸ ki; “ya malını, ya canını, ya karını…”
O dönemde bütün tımar bölgesinde tehditlerle insanların susturulmaya çalışıldığı anlatılır. Ä°ÅŸte bir gün Tımarın adamları vergi toplamak için geldiklerinde fakir bir ailenin tek öküzünü vergi diye almışlar. Herkesin gelirine göre vergi alınması gerekirken özellikle o fakir ailenin öküzünün alınması köylüleri çok etkilemiÅŸ. Zaten her yerde, bu adamın zulmü giderek artıyormuÅŸ.
Ahmetler’in ileri gelenlerinden ve köyün kök ailelerinden ve kurucularından Yerli Yusuf’un oÄŸlanları, sürekli halka haksızlık ve eziyet eden bu tımara karşı tepki göstermeye baÅŸlamışlar. Milleti bu tımardan nasıl kurtarılabilir diye düÅŸünmeye baÅŸlamışlar. Sadece kendi köylülerinden zorla alınan bir öküz için deÄŸil tabi, herkesin ÅŸikâyetçi olduÄŸu bu zalimden milleti kurtarmaya karar vermiÅŸler.
Halk bu zalim adama genellikle aÄŸa diyormuÅŸ ama o dönemin idari yapısını inceleyerek bu zalimin bir tımar olduÄŸunu tespit ettik. Devlet adına aÄŸalık yapan, dejenere olmuÅŸ, kontrolü kaybetmiÅŸ bir tımar.
Osmanlı’nın zayıfladığı; devletin de koruyuculuÄŸunun, güvenirliÄŸinin kalmadığı zayıf bir dönemde böyle bir adam ortaya çıkınca buna çözüm aranırken tımara karşı bir saldırı düzenlenmiÅŸ. Yerli Yusuf’un oÄŸlanlarına çevre köylerden de katılanlar, gözcülük yapanlar olduÄŸunu söyleyenler de var.
Bu olay yıllardır böyle anlatılıyor.
Köyün büyükleri tarafından öteden beri anlatılanlara göre, tımarın yardımcısı tımarın kavuÄŸunu giyerek gece evinin balkonuna çıkmış. O sırada evi gözetleyenler, karanlıkta bu adamın tımar olduÄŸunu düÅŸünerek adamı vurmuÅŸlar ve kaçmışlar. Ancak sonradan bu saldırıda yaralandıktan sonra ölen adamın tımar deÄŸil yardımcısı olduÄŸu ortaya çıkmış. Böylece tımar kurtulmuÅŸ.
Tımar, olaydan hemen sonra “bu bölgede bunu bana yerli Yusuf’un oÄŸullarından baÅŸka kimse yapamaz” diyerek bir grup zaptiyeyle bugünkü köyün bulunduÄŸu yerin 300-400 metre aÅŸağısındaki TaÅŸharman’ı basmış. Bu baskın sırasındaki çatışmalarda yedi zaptiyenin öldüÄŸü söyleniyor.
Yedi güvenlikçi yerine yedi parçaya bölmüÅŸler
Bunların başında da yerli Yusuf’un büyük oÄŸlu varmış. Çatışmanın ardından tımarın adamalrı bu yedi oÄŸulun en gencini Ä°brahim’i yakalamışlar ve ölen yedi kiÅŸi yerine, Ä°brahim’i yedi parçaya bölerek öldürüp intikam almışlar.
Bu olayın ardından köylü toplanmış ve “bu adam bizi buralarda barındırmaz, burayı terk edelim” diye karar almışlar.
O zamanlarda devletin kısmen eyaletlere bölünerek tımar sistemiyle yönetildiÄŸi anlaşılıyor. Var olan yasalara göre, yedi ırmak aÅŸtığınız zaman iÅŸlediÄŸiniz suçlardan arınıyormuÅŸsunuz. Ahmetler’den kaçan köylüler de yedi ırmağı aÅŸarak DoÄŸu Akdeniz’e doÄŸru yola çıkmışlar ve ilk olarak Tarsus Aslanköy’e yerleÅŸmiÅŸler.
Bir kuÅŸak uzun yıllar Aslanköy’de oturmuÅŸ. Belki de izlerini kaybettirmek istemiÅŸ olabilirler, bilemiyorum. Bir bölümü de daha sonra Tarsus’un bugünkü TaÅŸkuyu köyünü kurarak oraya yerleÅŸmiÅŸler. Sonradan bir kısmı Sarıveliler köyüne, önemli bir bölümü de Mezitli’ye yerleÅŸmiÅŸ. Az sayıda da olsa Konya Bozkır taraflarında yaÅŸayanlar olduÄŸunu öÄŸrendik.
Sakız AÄŸacı ile baÅŸlayan yeni bir hayat…
Kalabalık bir aile olan Yerli Yusuf’un oÄŸullarının ve torunlarının bir bölümü TaÅŸkuyu'ya varınca küçük bir sakız aÄŸacının dibinde durmuÅŸlar ve develerin, atların yükünü buraya yıkmışlar. Devlerden birini bu sakız aÄŸacına baÄŸlamışlar; ancak deve aÄŸacı zorlayınca ipi çözmek zorunda kalmışlar. Ä°ÅŸte bugün de dimdik ayakta olan o aÄŸaç o gün TaÅŸkuyu'ya ilk yerleÅŸenlerin deve baÄŸladığı sakız aÄŸacıdır.
AHMETLER’Ä°N 6. KUÅžAÄžI
Bugünkü Ahmetler’de yaÅŸayanlar, çocuklarıyla birlikte 5.-6. kuÅŸak sayılır.
Tarsus’tan dönen Pantır Ahmet ve Köse Mustafa Ahmetler’e gelip bir araÅŸtırma yapmışlar. Bakmışlar ki kendi topraklarını baÅŸkaları sahiplenmiÅŸ ve köylüleri de periÅŸan bir haldedir. Bu durumu görünce Ahmetler’e geri dönmeyi düÅŸünmüÅŸler. Buradan TaÅŸkuyu’ya tekrar vardıklarında babalarınaoradaki durumu anlatarak;
“Baba, köyümüze geri dönelim” demiÅŸler.
Ama Yerli Yusuf;
“OÄŸlum biz artık buraya yerleÅŸtik, yeni bir hayat kurduk, yeteri kadar verimli topraklarımız da var. Ama isterseniz siz ikiniz dönün, ne de olsa ata toprağımız, oralara sahip olun, dağılan akrabaları ve köylüleri yeniden toplayın.” demiÅŸ. Böylece Pantır Ahmet ve Köse Mustafa Ahmetler’e dönmüÅŸler ve bugünkü Ahmetler’in bulunduÄŸu yere köyü tekrar kurmuÅŸlar.
Eshab-ı Kehf’in Öyküsüyle Panların Öyküsündeki Ä°nanılmaz Benzerlik…
Tarihteki Yedi Uyurlarla Ahmetler'den Tarsus’a taşınan Yerli Yusuf’un yedi oÄŸlunun hikâyesi arasında inanılmaz bir benzerlik var. “Eshab-ı Kehf” olarak bilinen Yedi Uyurlarla yedi oÄŸulun kaderi ilginç bir ÅŸekilde Tarsus TaÅŸkuyu’da kesiÅŸmiÅŸ.
Ä°slamiyet’ten önce yaÅŸandığı anlatılan bu “Yedi Uyuyanlar” söylencesinden yola çıkılarak Eshab-ı Kehf’te bugün farklı ve kutsal bir ortam yaratılmış. Kuran’da söz edildiÄŸi için de kutsallaÅŸmış. Oldukça yüksekçe bir tepenin yamacına bir de cami yapılarak dini bir ziyaret yeri haline gelen bu mekânı artık her gün yüzlerce kiÅŸi ziyaret ediyor.
Eshab-ı Kehf’teki Yedi Uyurlar MaÄŸarası Hakkında Notlar:
- "Mitolojik tanrılara inanışın gücünü kaybettiÄŸi dönemlerde, tek tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan; Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, MernuÅŸ, SazenuÅŸ, TebernuÅŸ ve KefeÅŸtetayuÅŸ adında yedi genç, PutperestliÄŸe dönmeyi kabul etmedikleri için Rum Hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar. Hükümdar, Putperestlik dinine baÄŸlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceÄŸini söyleyerek onlara birkaç günlük zaman vermiÅŸ.
- Yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden faydalanarak köpekleri Kıtmir'i de yanlarına alıp kaçarlar ve bu maÄŸaraya sığınırlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıllık bir uyku verilmiÅŸtir. Ä°lk uyanan, yiyecek almak için kente gider, ama elinde bulunan zamanı geçmiÅŸ para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduÄŸunu sorar ve oraya götürülmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla birlikte bir maÄŸarada kaldığını söyler. Birlikte maÄŸaraya geldiklerinde ise ortalıkta yedi yavru kuÅŸun tünediÄŸi bir yuvadan baÅŸka bir ÅŸey görünmez. Bu nedenle burası "Yedi Uyurlar MaÄŸarası" diye de anılır.
- Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen daÄŸ, konik biçimi ve topoÄŸrafik görünümüyle doÄŸal bir özelliÄŸe sahiptir. 300 m2 büyüklüÄŸünde 10 m yüksekliÄŸindeki maÄŸaranın içinde 3 tünel vardır.
- Eshab-ı Kehf MaÄŸarasının yanına Osmanlı PadiÅŸahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.”
NOT:
Mustafa Koç, yaptığımız bu uzun söyleÅŸinin sonunda aÅŸağıdaki notları da ekledi:
“Bu ilginç hikayede çok önemli sosyolojik noktalar var. Bir kere Ahmetler’in o dönemdeki insanları kimsenin hakkını yemeyen ve kimseye hakkını yedirmeyen insanlarmış. Sadece kendilerine deÄŸil, baÅŸkalarına, gariplere, yoksullara ve güçsüzlere yapılan haksızlıklara da karşı gelirlermiÅŸ. Yukarıda anlattığımız olaylar da Tımar’ın kendilerine deÄŸil de aynı zamanda akrabaları olan DelibaÅŸlardan fakir bir köylüye yapılan haksızlığa isyan ettikleri için ortaya çıkmış ve yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlar. Bugün de öyle: Ahmetler insanı haksızlığı sevmiyor. Karaman Türk’ü olmanın verdiÄŸi muhalif bir gen mi vardır bilmiyoruz ama bu insanlar daima doÄŸrunun ve haklının yanında durmayı seviyor.”
“Yüzlerce yıllık geçmiÅŸi bilinen bu köyde köylüler arasında hiçbir kalıcı kötülük, düÅŸmanlık, kin olmamış. Köye adını veren Ahmet adlı üç çoban gibi bu kez de onların torunlarından Pantır Ahmet'in bugünkü Ahmetler de atalarından gelen sosyal kültürü ve davranışı yaÅŸatıyor. Zaten Ahmetler'i kuran üç Ahmet’ten biri “adaleti”, biri “cesareti”, diÄŸeri de “asaleti” temsil ediyormuÅŸ. Ä°ÅŸte onların genlerini taşıyan bugünkü kuÅŸaklar da iÅŸte bu uzak atalarına layık olmaya çalışıyor.”