CORPORATE
Konuk Yazar Yazarın Tüm Yazıları
Konuk Yazar
AHMETLER’DE TAÅžIMALI EĞİTÄ°M
Elif Güngör AY
1998 yılının yaz aylarında, köyümüzdeki küçük ama maalesef öÄŸretmensiz kalan okulumuzun açılmasını dört gözle beklerken bir de ne duyalım! Köy okullarındaki öÄŸrenciler Manavgat’ta taşımalı eÄŸitim görecek. Hem de her gün…
Önce kısa süreli bir inanamama, ardından da “Acaba doÄŸru mudur?” telaşı aldı beni. “Eyvahlar olsun!” dedim. Her zaman kendi aramızda ‘devlet kurup devlet yıktığımız’ biricik arkadaşıma, Leyla’ya koÅŸtum. Haber doÄŸruydu.
Önlükten okul üniformasına geçiÅŸ dönemi baÅŸladı. Okul servisini Osman Amca sürecekti. Ä°lk gün, “Herkes burada mı?” yoklamasından sonra çıktık yola. Okula vardığımızda bir de ne görelim! Sıralar bile henüz okula gelmemiÅŸti.
DoÄŸal olarak ilk gün, öÄŸrenciler ve öÄŸretmenler tanışır. Biz de tanıştık. Ä°lk gün bitince baÅŸladık servisi beklemeye… Bekle Allah bekle, servis ortalarda yok! Osman Amca ya iÅŸi çıktığından ya da kahvede sohbete daldığından saatlerce sonra geldi. DönüÅŸ yolu uzun, dolmuÅŸun içi kadınlar hamamı gibi… Ses, yaygara; kıyamet kopuyor dolmuÅŸta. Osman Amca uyarsa da biz hiç durur muyuz? Bir zaman sonra Osman Amca dayanamadı, birkaç kez yol kenarında durdu, uyardı bizi. Bağırdı, çağırdı, azarladı… Biraz ilerledik, Akyol’u geçince amanın! Araba durdu!
Osman Amca;
“Araba bozuldu, iteceksiniz!”
O kadar kiÅŸi, minibüsün arkasından ittirdik. Minibüs sonunda çalıştı. Osman Amca camdan;
“Durursam araba istop eder, siz köye kadar yürüyün!” demez mi?
Taşımalı eÄŸitimin henüz ilk günü. O gün eve varmamız gece yarısını buldu. Önemli olan da eve varmamız deÄŸil miydi zaten?
Günler böyle geçti. Kış aylarında, biz öÄŸrenciler Osman Amca’yla inatlaÅŸmaya baÅŸlamıştık artık. YaÄŸmur yaÄŸdığı için önce Ketir Mahallesi’ne gelip Leyla ve beni alırdı servis. Sabah ezanıyla birlikte, en ön koltuklara biz otururduk. Arka koltuklarda çok konuÅŸup kendi aramızda atıştığımız için Osman Amca öyle uygun görmüÅŸtü.
Osman Amca ikimizi de çok kızdırdığı için biz de onun ipini çekmeye karar verdik. Çünkü herkesin içinde bizi azarlayıp, rezil edip bize hakaret etmiÅŸti! Dedim ya, kendi aramızda devlet kurup devlet yıkardık biz. Öyleyse bize yaptıklarının bir karşılığı olmalıydı bizce… Kararımızı vermiÅŸtik. Bir bit bulup, onu Osman Amca’nın pek fazla olmasa da bitin barınabilecek kadar azalan saçlarının arasına bırakacaktık! Ä°yi ama nasıl yapacaktık bunu?
Evdeki keçilerden toplayabildiÄŸimiz kadar bit topladık.
Servise ilk biz biniyorduk ve Osman Amca bizi hemen en öne, ÅŸoför koltuÄŸunun yanına oturtuyordu. Bir sonraki gün bilerek geç kaldık ki arka koltuklara oturabilelim. Öyle de yaptık. Biti hedefe bırakma iÅŸi de bana düÅŸtü. Görülmeye deÄŸer bir oyunculukla, neredeyse bir avuç biti Osman Amcanın kafasına bırakırken ecel terleri döktüÄŸümü bir ben bilirim!
Ä°lerleyen dakikalarda bir kaşıntı tuttu Osman Amca’yı. Osman Amca kaşındıkça kaşındı… O kaşındıkça da içimizin yaÄŸları eridi. Tabii kıkır kıkır gülmemek, güldükçe de Osman Amca’dan azar yememek mümkün deÄŸildi. Günün sonunda istediÄŸimiz olmuÅŸtu, ama vicdanımızı da susturamadık.
O gün bu gündür Osman Koç’u ne zaman görsem yüzüm kızarır, yolumu deÄŸiÅŸtirmek isterim. Hem utancımdan, hem vicdanımdan…