CORPORATE
BU SABAH
Havanın güneşli olmasını fırsat bilip uzunca bir yürüyüşe çıktık minik köpeğim Rita ile. Öyle neşeli ki, kuyruğunu sallıyor; durup havayı kokluyor. Sonra zıplıyor. Bir süre koşuyoruz birlikte. Ciğerlerimiz bir oksijen şenliği yaşamakta.
Bir yanımda sakince akan ırmak, diğer yanım çayır çimen, ağaç yaprak. Başımın üzerinde bebek mavisi bir renkte salınan gökyüzü ve minik beyaz sisler halinde bulutlar. Sanki pastoral bir tablo, bir peyzaj içindeyim. Mutluyum.
Bir ağaç dikkatini çekiyor minik kızımın. Gövdesindeki kabukları, köklerini sakladığı toprağı ve dibindeki otları kokluyor. Benimse gözlerim üzerlerindeki sabah çiyi hala kurumamış çimenlerin üzerinde. Hafifçe esen rüzgarla sallanırken güneş ışıklarıyla cilveli bir dansın figürlerini sunmaktalar. Yoncalar var otların arasında. Her zaman dört yapraklı var mıdır diye araştıran gözlerim hepsi üç yapraklı olan minik otlara sevgiyle bakmakta sadece. Ruhum tatlı bir huzur dalgasıyla yıkanıyor aniden. Anlatımı imkânsız bir duygu yerleşiyor benliğime. 'Sadece o an tüm kâinatı hissediyorum varıyla ve yitirdiklerimle beraber.' Diye tarif edebilirim sanıyorum. Geçen günlerdeki havanın kasvetli gri pusu ve sonsuzmuş gibi hissettiren yağmurun ıslaklığının verdiği depresyonumsu halimden verdiğim derin bir solukla kurtuluyorum. “Poff” diye çıkıyor sıkıntı. Bu anı yitirmekten korkup anda kalmaya çalışıyorum. İşte o an fark ediyorum birkaç ay önce yağmurlu karanlık bir sabah yürüyüşümüz sırasında Rita’ma saldıran sarı renkli iri köpek yüzünden tetikte olmadığımı. Dört yanımı gözlemediğimi. Paranoyak bir halden kurtulduğumu. Mutluyum.
Yolumuz üzerindeki deniz fenerinden art arda iki kez gak sesi geliyor. “A” ları uzatarak bize seslenen kuş, fenerin balkon demirine tünemiş iri bir karga. Kendi dilinde “Günaydın kızlaaar” dediğini varsayıp gülümsüyorum. Bulunduğu yere çıkıp onun gördüğünü görmek istesem de kapı kilitli. Kargaya bir selam çakıp yürümeye devam ediyoruz.
Biraz ileride ırmağa uzanan seyir terasından karşı kıyının telaşını ve ırmağın ahenkli akışını izlemek öyle güzel ve dinlendirici ki. Bir gün portatif koltuğumu, kahvemi ve kitabımı alıp burada vakit geçirmek isterim doğrusu. Şöyle sırtım güneşin sıcağıyla ısınırken kahvemi yudumlayıp ırmağa karşı oturmak. Belki bir kitabın sayfalarında yitmek. Hatta gözlerimi kapatıp sadece tabiatı dinlemek…..Bu düşünce deryasının içinde dolaşırken “Günaydın” diyor bir kadın sesi. Orta boylu, sarı bir tayt giymiş. Üzerindeki sporcu yeleği ve hatta elindeki su matarası aynı renkte. Kısa saçları da öyle. Sanki tüm vücuduyla gülümsüyor. Tüm içtenliğimle karşılık veriyorum ben de. Mutluyum.
Bahçe kapısından girdiğimizde karşılıyor apartmanımızın sırnaşık kedisi. Telaşla Rita’ya bakınca sakinliğine şaşırıyorum. Üstelik burnunu kediye doğru uzatmış dostluğunu sunmakta. Oysa her gördüğünde hırlayıp üzerine atlardı kedinin. Yürüyüşümüz onu dinginleştirmiş belli. Mutluyum.
Bu güzel sabah için şükrediyorum. Şükretmeyi bildiğim için de şükrediyorum.