CORPORATE
Mehmet GÜNGÖR Yazarın Tüm Yazıları
Mehmet GÜNGÖR
HAYATTAN DERS ALMAK
ANILAR, ANILAR…
Mehmet GÜNGÖR
"Sana yapılmasını istemediğin şeyi, sen de başkalarına yapma."
YaÅŸam tarzı aynı olunca, insanların yaÅŸadıkları olaylar da birbirine benziyor galiba. Almanyadaki bir Ahmetlerli ile Manavgattaki Ahmetlerlinin hikayelerinde birbirine benzerlikler olabiliyor. Mesela, Ali Koç hocamızın yazısını okuyunca uzun yıllar önce yaÅŸananlarla bizim hikayelerimizin örtüÅŸtüÄŸünü anladım.
Aradan çok zaman geçti, yanlış hatırlamıyorsam 20-25 sene önceki seçimlerden birinde köyümüze yeni bir muhtar seçilmiÅŸti. Çimi köyündeki demir kapının yapılması da onun zamanına rastlar. Bir defasında Çimililer, bizler kamyonun üzerinde yaylaya göçerken köyün içindeki yoldan geçirmemek için taÅŸ yaÄŸmuruna tutmuÅŸlardı; taÅŸlardan kurtarmak için de annem beni yorganın altına saklamıştı Ford kamyonun üstünde. O yıl Çimililer bizim köyün yaylaya göçünün oradan geçmesini engellediler. Köyün göçü kamyonlarla Güneycik yaylasına gidecek oradan da eÅŸyalar katırlarla yaylaya Papaz Dağından geçirilerek taşınacaktı.
Ramazan muhtar köyün bütün gençlerini toplamış, hayvanların göçünü engellemek isteyen Çimi köylülerine karşı koruma olarak çobanlara tahsis etmiÅŸti. Yani hayvan göçü gençlerin koruması altında gidiyordu yaylaya.
Çimililer Ahmetler Kuyusunda jandarma ile bekliyorlarmış. Köylüler hayvanları ile hep birlikte yola çıkacak ve hep birlikte Ahmetler Kuyusundan geçiÅŸ yapacaklardı. Öyle de oldu herkes aynı gün yola koyuldu.
Akseki’ye varmadan Dedire Önü denen yere vardık öÄŸle vakti. Yeni muhtar salgın parası ödemedi diye babamı mahkemeye vermiÅŸti. Bir de babamın baÅŸka birisi ile olan tarla mahkemesi anlaÅŸmazlığında babamın karşısında saf tutmuÅŸtu. Bu yüzden olmalı, nedense babama karşı biraz kini vardı.
O gün, köyün göçünü kontrol için bir jandarma arabası çıkageldi. Ä°çinde 10 kadar jandarma vardı ve bizim köyün heyeti de meÅŸhur sarı renkli dolmuÅŸla Dedire Önüne geldiler. Babama jandarmalar; “Mustafa Ali, sen aranıyorsun, acil gelmezsen tutuklanacaksın” deyince, babam orada bizi Kara Ä°brahim amca ile bıraktı. Sonra da ona; “Ä°rbeem, çocukları yaylaya sen çıkarıver madem..." diyerek köye kapaşıp gitti.
Biz, o gece orada geceleyip sabahladık. Bizi yaylaya Ä°brahim amca götürecek onunla beraber gideceÄŸiz diye oralarda oyalanıp duruyoruz. KuÅŸluk vakti oldu Ä°brahim amca ortalıkta yok. Sonradan anlaşıldı ki o bizi bırakıp sabaha yakın kalkıp gitmiÅŸ...
Dedire yolunu bilmiyorduk ama tahmin ile giderek Çalıbaşı denen yerden Ahmetler kuyusuna ulaÅŸtık, herkes geçip gitmiÅŸ, bizi kuyuda "Ceymis" lakabıyla bilinen Ahmet demir karşıladı... Çimililer durumun ciddiyetini anlayınca kuyudan bir gün önce ayrılmışlar. Biz hayvanları Ahmetler Kuyusundan yaylaya geçirince hiç onları gütmeye gitmezdik. Sürü kendi halinde yayılır, öÄŸleyin obaya gelirdi. Biz de sütünü saÄŸar, onları yeniden kendi hallerine bırakırdık. Kendi hallerinde serbest olduklarından etli ve sütlü olurlardı. Bizim keçileri pek kurtlar yemezdi nedense. Babam bir çakıya okur, üfle; yedi daÄŸ arasında kurdun kuÅŸun aÄŸzını baÄŸladım der, çakıyı toprak evin tavanına baÄŸlayıp asardı.
O yıllarda Edi adında siyah bir köpeÄŸimiz vardı, komÅŸulara göre lanet, bize göre kahramandı; çok akıllı ve cesurdu, etraftan kuÅŸ uçurtmaz, yakaladığı bir hayvanı ölse de bırakmazdı. Ama bir hata yaptığında bağırıp çağırınca birkaç gün mahcup olur yal yemeye bile gelmezdi. Geceleri de biz keçilerin yanında yatmazdık, sadece boranlı havalarda hayvanların gece yanında kalırdık. Sürüyü hep Edi korurdu.
Ä°ÅŸte öyle boranlı bir gece, gidip keçilerin yanında yattım. Gece yarısı baktım ki bizim Edi, bir hayvanla dalaşıp yuvarlanıyor. El fenerini tutup baktım, sanki bir köpekle dövüÅŸüyordu. Edi oralara baÅŸka köpek de yaklaÅŸtırmazdı. Bunu bildiÄŸim için "Yine bu yabancı köpekleri dalıyor" diye düÅŸünerek vurup kafayı yattım. Sabah kalkınca ne göreyim? Keçinin iki tanesinin yarısı yok, kurtlar yemiÅŸ; en az üç tanesinin de boÄŸazını sıkıp delmiÅŸ, nefes aldıkça nefes borularından baloncuklar çıkıyordu. Sonra anladım ki meÄŸer o gece köpekle boÄŸuÅŸan yabancı köpekler deÄŸil, kurtlarmış. Gidip babama durumu anlattım. Babam, hemen tavandaki asılı bıçaÄŸa baktı, gördü ki bıçak yerinde yok. Bıçağı annem lazım diye isteyen Arıcı Yusuf'un karısı Kara AyÅŸe'ye vermiÅŸ...
Sonbaharda yeniden sehile geldik. SürmeÅŸe'de armut aÄŸacının altında obamız vardı. Bir gün obaya üç jandarma çıkageldi; babamı arıyorlar, sanki eli kanlı katil mübarek; alıp götürdüler. Muhtarla birlikte, isimleri lazım deÄŸil, bazıları boÅŸu boÅŸuna babamı hapse attırdılar. Bizler de armut aÄŸacının dibinde öyle kalakaldık.
Babam, hapishaneden çıkınca hastalanıp geldi ve bir daha da iyileÅŸmedi. Üstelik bizim için hayat bir daha eskisi gibi olmadı. Her ne sebebi olursa olsun insan akrabasını, köylüsünü hapse mi gönderir? Böyle düÅŸünceler geleceÄŸe kör bakmaktır. Bu olaylar bizi olumsuz yönden çok etkilemiÅŸti. Ancak en çok da beni etkiledi. Çünkü ben sekiz kardeÅŸin arasında aÅŸağıdan yukarıya ve yukarıdan aÅŸağıya doÄŸru ortadayım; yani bütün yollar bana çıktı. Bu zor hayatın ve olayların iyi yönü ise, o dönemde var olan kin ve önyargılara takılıp kalmadan kendimize yeni bir yol açmak için köyü kısmen terk etmiÅŸtim... Hapishane olayı ve bizim yarım düzine küçük çocuklar olarak ortada kalakalmamız, akrabamız da olan muhtarın ve diÄŸerlerinin vicdanlarında hapsolmuÅŸtur.
Åžimdi daha iyi görüyorum ki kim olursa olsun gereksiz yere birine zarar vermenin kimseye bir yararı yok. Ayrıca kötülüÄŸün de sonu yok. Hayatın zorluklarını birlikte yaÅŸadığımıza göre aramızdaki sorunları oturup konuÅŸarak, anlaÅŸarak çözmeyi denemeliyiz. Birbirimizi anlamaya çalışırsak, bencil davranmadan baÅŸkalarının haklarına da saygı gösterebilirsek çözülmeyecek sorun kalmaz. Ne demiÅŸler?
"Sana yapılmasını istemediğin şeyi, sen de başkalarına yapma."
En büyük okul hayattır. Hayattan ve geçmiÅŸte yaÅŸananlardan ders almayı öÄŸrenmek, alabileceÄŸimiz en güzel diplomadır.