CORPORATE
Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öÄŸretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doÄŸmuÅŸ, orada büyümüÅŸüm. Köy yaÅŸamını iyi tanırım ve doÄŸa ile iç içe olmak keyiflidir. ÇocukluÄŸumda aileme yardım ederken çift ve harman...
GÄ°ZLÄ° GÖREV
O günlerde bazı köylülerimiz daha önce babadan gördüÄŸü, tarım iÅŸlerine devam ediyordu. Bunlardan biri de tütün ekmekti. Tütün ekmek yasaklanmıştı. Yasaklanmıştı ama bazı köylüler kaçak olarak tütün yetiÅŸtirmeye devam ediyordu. Devlet de bu yasaklara uymayanları bulup cezalandırmak için kolcuları görevlendirmiÅŸti. Kolcular ile tütün ekenler arasında çatışmalar olmuÅŸ, acıklı olaylar yaÅŸanmıştı. Bazı yörelerde anlatılan hikayelerden, söylenen türkülerden bunları anlayabiliyoruz.
Gidelim gidelim Halilim Çökertmeye varalım.
Kolcular görürse Halilim nerelere kaçalım?
Teslim olmayalım Halilim, yaylım kurÅŸun saçalım.
Burası da Aspat değil Halilim Bitez Yalısı
YüreÄŸime ateÅŸ saldı dostlar kurÅŸun yarası
…
Yine kolcular döndü mü
Son tütüncü öldü mü
O dönemdeki köye gelen devlet memurlarının en kurnazları kolculardı. Ormancıdan, tahsildardan daha sinsi davranırlardı. Köye geldiklerini kimsenin bilmesini istemezlerdi. Öyle ya, iÅŸleri gizli görev. Casus gibi…
Bir gün çocuklar köy meydanında oyun oynarken iki yabancı gelir köye. Omuzlarında tüfekleri de vardır. Çocukların yanına gelince biri kendini yere atar. AÄŸlayıp inlemektedir.
“Çocuklar yetiÅŸin! Biz avcıyız. Buradan geçiyorduk. YetiÅŸin beni kurtarın.”
Çocuklar oyunu bırakıp yabancıların başına üÅŸüÅŸürler.
“Amca ne oldu, neyin var?”
Adam aÄŸlamakta, feryat etmektedir.
“Ooof of! Of ayağımdaki aÄŸrı deli edecek beni. Medet sizden! Yardım edin!”
Çocuklar ÅŸaÅŸkın, meraklı bakışırlar. Öteki yabancı arkadaşının bezlerle sarılı ayağını gösterip açıklar:
“Çocuklar arkadaşımın ayağında çıban var. Çıban yola çıkarken iyiydi. Yolda yürüyünce iyice azdı. Sancısından duramıyor. Bir ilacını bulamazsak arkadaşım belki de ölecek.”
Çocuklar üzülürler. Adamın sızlanışına acırlar. Yardım etmek isterler.
“Amca ilacı nedir ki, varsa getirelim?”
“Vardır. Aman çocuklar yardım edin. Sevaba girersiniz.”
“Nedir ilacı?”
“Köy yerinde olması gerekir. Bu çıbanı taze, yeÅŸil tütün yaprağı iyi edermiÅŸ. Kimde bulunur yeÅŸil tütün yaprağı?”
Çocuklar birbirlerine bakarlar, fısıldaşırlar.
“Kim tütün eker köyde?”
“Bilmem.”
“Ben de bilmem.”
“Kim ektiÄŸini bilmem ama Deli Hacı yeÅŸil tütün içer.”
Hasta yabancı inler gene:
“Aman çocuklar çare sizden. Ä°yi düÅŸünün kim tütün eker köyde?”
“Bilmeyiz ama Deli Hacı yeÅŸil tütün içer.”
Yabancılar “yeÅŸil tütün” sözünü duyunca gözleri ışıldar. Umutla sorarlar:
“Peki, bu Deli Hacının evi yakın mı? Onu buraya çağırsak? Ya da evine biz gitsek…”
“Deli Hacı evde olmaz.”
“Ya nerede olur?”
“Davar sürüsünün başında.”
“Davar sürüsü nerede?”
Çocuklar karşıdaki heybetli GüÄŸlen Dağı’nı gösterirler.
“Deli Hacının obası o dağın tepesindedir.”
Adamlar bir daÄŸa bakarlar, bir çocuklara. Çözüm yolu hiç de hoÅŸlarına gitmemiÅŸtir.
“O daÄŸa kaç saatte çıkılır”
“Yürümeye bakar. Üç saat, beÅŸ saat… Bu amcanın ayağında çıban var zaten, o olursa bir günde çıkamazsınız.”
“Yapmayın çocuklar! Ä°yi düÅŸünün baÅŸka kim bilir yeÅŸil tütünün yerini?”
“Bilmeyiz.”
“Åžimdi biz arkadaşımın ayağını iyi etmek için o daÄŸa mı çıkacağız?”
“Bilirse o bilir.”
“Peki, madem; iÅŸ baÅŸa düÅŸtü. Arkadaşı ölüme terk etmektense oraya kadar gidelim.”
Yerde kıvranan yabancı yavaÅŸça doÄŸrulur, öbürünün omzuna atar kolunu.
“Ayağımın sancısı biraz azaldı. BaÅŸka çare yoksa zaman kaybetmeyelim, yola çıkalım.”
Hasta adam ötekinin omzuna yaslanır. Topallayarak GüÄŸlen Dağı’na doÄŸru yürürler.
…
Yabancılar GüÄŸlen Dağı’nın eteÄŸindeki Yazı denilen yere gelince oradaki buz gibi su akan aÄŸaç oluÄŸun yanındaki taÅŸlara oturup mola verirler. SoÄŸuk sudan içip bir oh çekerler. Biri gülerek:
“Ä°nÅŸallah içtiÄŸimiz bu soÄŸuk su ile kalmayız. Adamı buluruz da yorulduÄŸumuza deÄŸer.”
“Bulmamız gerek. Kendi yeÅŸil tütün içtiÄŸine göre kimin ektiÄŸini de bilirdir.”
Bakarlar ki sürü sahibi Deli Hacının bulunduÄŸu tepeye çıkmak için çeÅŸmenin yanında yol ikiye ayrılır. Yolun biri saÄŸdan öteki soldan tepeye doÄŸru tırmanmaktadır.
“Åžimdi çobanın sürüsü yayılmak için obadan ayrılır. Hangi tarafa gider acaba?”
“Adamı kolay yakalamak için birimiz saÄŸdaki yoldan birimiz soldaki yoldan gidelim.”
Öyle yaparlar. Tepeye çıkmak için biri saÄŸdaki yoldan yürür, öteki soldaki yola yönelir. Tepede buluÅŸacaklardır. SaÄŸdan giden yabancı, tepeye çıkınca Deli Hacı’yı görür. Yanına gelip selam verir.
“Sizin daÄŸlarınızda da geyik bulmak çok zormuÅŸ be!”
“Öyledir. Kırk gün taban eti, bir gün av eti…”
“Yoruldum. Tütün bulunur mu; birer sigara sarsak, yorgunluÄŸa iyi gelir.”
Deli Hacı kuÅŸağının arasındaki tütün kesesini çıkarıp uzatır:
“Buyur sar.”
Yabancı ince tütün kâğıdına bir tutam tütün koyup alışkın parmaklarıyla kâğıdı yuvarlayıp sigara haline getirir. Sonra keseden kavı, çakmağı çıkarır. Çakmakla kavı, kav ile sigarayı tutuÅŸturup bir soluk çeker ciÄŸerlerine.
“Oh be, sertmiÅŸ. Tam benim aradığım gibi.”
Sonra Deli Hacı’ya dönüp:
“Bana da bulabilir miyiz? Kim eker bunu?”
“Üzümünü ye bağını sorma.”
“De hele. Ben de senin iÅŸini görürüm.”
“Ne iÅŸimi görecekmiÅŸsin benim?”
“Sen daÄŸda gezersin, tüfeÄŸin vardır. Mermi filan gerekirse…”
“Olabilir. Tütünü kendim ekerim.”
“Kendin ekersin öyle mi?”
“Öyle!”
Yabancı çevik bir hareketle tüfeÄŸini kapıp, namluya mermi sürer, Deli Hacıya doÄŸrultur.
“Eller yukarı! Ben kolcuyum. Seni kaçak tütün ile yakaladım.”
Deli Hacı ellerini yukarı kaldırır. Sakindir.
“Demek beni kandırdın. Bana tuzak kurdun. Sen bilirsin. Bence indir tüfeÄŸini yoluna git. Benimle uÄŸraÅŸma, zararlı çıkarsın.”
“Seni yakaladım. Arkanı dön, ellerini baÄŸlayacağım.”
“Sen bilirsin.”
Deli Hacı arkasını döner gibi yaparken kucak kucaÄŸa gelirler. Yerde yuvarlanırlar. Tüfek kenara düÅŸmüÅŸtür. Yuvarlanırken Deli Hacı üste çıkar. Üstünde de durmaz, sıçrayıp kenardaki tüfeÄŸi kapar, namluyu yabancıya doÄŸrultur.
“Burası daÄŸ başı. Her kuÅŸun eti yenmez demiÅŸler, duymadın mı sen?”
“Yapma içinde kurÅŸun var.”
“Benimle uÄŸraÅŸacak mısın?”
“UÄŸraÅŸmayacağım.”
“Tövbe olsun mu?”
“Olsun.”
“Her kuÅŸun etinin yenmeyeceÄŸini öÄŸrendin mi?”
“ÖÄŸrendim. Ben ettim sen etme. Silahımı ver de gideyim.”
“Silahını ÅŸimdi veremem. Ben o kadar da saf deÄŸilim. Kolculara güvenilmeyeceÄŸini bilirim.”
“Ne zaman verirsin?”
“Biraz akıllan, ondan sonra.”
“Yapma, etme beni iÅŸimden atarlar.”
“Onu baÅŸtan düÅŸüneceksin. Su testisi su yolunda kırılır.”
Sonra Deli Hacı düÅŸünür, tüfeÄŸin mermi süren mekanizmasını çıkarıp aÅŸağıya çalıların arasına fırlatıp atar. Mekanizması olmayan tüfeÄŸi yabancıya uzatır.
“Åžimdi al bunu, ardına bakmadan evine git. Ben parçayı bulur sana yollarım. Gelecek Cuma köye gel, emanetini al. O zamana kadar da akıllan biraz. Åžimdi sen silahsızsın, ben silahlıyım.”
Kolcu tüfeÄŸini alır.
“Åžimdiden akıllandım ben. Senin adın Deli Hacı ama asıl deli benim. Benim gibi bir deli de ÅŸu taraftan buraya geliyor. O taraftan gideyim de onu geri çevireyim.
“Hadi git, belanı benden bulma. Arkadaşına selam söyle.”
“Cuma günü köye geleceÄŸim.”
“Tamam, emanetini bulur yollarım.”
Göz göze gelirler. Bu kez bakışlarında yalan yoktur.
…