CORPORATE
Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öÄŸretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doÄŸmuÅŸ, orada büyümüÅŸüm. Köy yaÅŸamını iyi tanırım ve doÄŸa ile iç içe olmak keyiflidir. ÇocukluÄŸumda aileme yardım ederken çift ve harman...
ÖYKÜ Ä°ÇÄ°NDE ÖYKÜ
Bizim köyde insanlarımızın çoÄŸunun adları birbirine benzer: Hasan, Hüseyin, Ahmet, Mehmet, Ali, Osman… Aynı Addaki insanları karıştırmamak için de her adın başına bir lakap eklemiÅŸler. Söz gelimi benim adım Hasan ama köyde on tane Hasan var. Ben hangi Hasan’ım? Kara Hasan, Sarı Hasan, Gök Hasan, Ak Hasan, Koca Hasan, Küçük Hasan, Uzun Hasan, Kısa Hasan, Çolak Hasan… Ya ben? Ben de Topal Hasan’ım. Bu baÅŸtaki lakaplar boÅŸuna verilmemiÅŸ ama. Hasanın nasıl bir Hasan olduÄŸu anlaşılır lakaptan. Diyelim ki ben Topal Hasan isem, ayağımın biri aksıyor demektir.
Ben küçükken bir kaza geçirmiÅŸim. Uzun hikâye, topal kalmışım iÅŸte. Topal dediysem, ÅŸöyle böyle topal deÄŸil; topal gibi topal. DeÄŸneksiz gezemem. DeÄŸnekle de uzak yerlere gidemem. Evden köy meydanına, köy meydanından eve. Yani yarım kalmışım. Bizim köy meydanı güzel bir yer. Köy çeÅŸmesi orada; cami, köy odası orada. Köy odasının güneye bakan duvarı dibinde oturulacak yerler yapılmış. Köyde yaÅŸlılar, benim gibi yarım adamlar iyi günlerde gelip bu oturulacak yerlerde otururlar, gün geçirirler, zaman öldürürler. Adamın biri vakit nakittir demiÅŸ. O söz saÄŸlıklı insanlar için geçerli. Gel bir de bana sor! Benim gibi yarım, yaÅŸlı, hasta insanlar için vakit geçirmek iÅŸkenceden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil.
BoÅŸ durmak, iÅŸe yaramamak nasıl bir ÅŸeydir? BaÅŸa gelmeyince bilinmez. Çok zordur. Çok can sıkıcıdır. Can sıkıntısı çatlatır insanı. Peki, can sıkıntısının ilacı nedir? Ä°lacı, bir ÅŸeyler yapmaktır. Topal bir adam ne yapabilir ki? Bu konular bazen gündeme gelir, konuÅŸuruz. Köyümüzde emekli bir amca var . O da gelir bazen yanımıza, konuÅŸuruz. O dedi ki:
“BirÅŸeyler yap, can sıkıntısından kurtulursun!”
“Ne yapabilirim ki?”
O boÅŸ zamanlarında resim yaptığı için olsa gerek ilk aklına geleni söyledi:
“Resim yap!”
“YeteneÄŸim yok.”
“Kitap oku!”
“Hiç isteÄŸim yok.”
“Yazı yaz!”
“Ne yazayım?”
“Anılarını yaz.”
“Olur mu dersin?”
“Olur. Anılarını, köylülerden duyduÄŸun ilginç olayları yaz. Ä°lle de yaÅŸanmış olması gerekmez. Uydur uydur yaz.”
Bu iş kafama yatmıştı. Can sıkıntısına faydası olacaksa bir denesem ne kaybederdim?
“Söz vermeyeyim, ama bir deneyeyim.”
Denedim. Ä°lkin köylüler konuÅŸurken telefon ile seslerini kayıt altına aldım. AkÅŸam eve gelince yeniden dinleyip deftere yazdım. Sonraki gün getirip Emekli Amca’ya gösterdim. Okudu:
“Güzel olmuÅŸ. Devam et. Yalnız her cümlenin baÅŸ harfi büyük olsun, cümle sonuna da nokta koy, tamam mı?”
“Tamam!”
Sonraki gün köylülerden dinlediklerimi yeniden yazdım. Cümlenin baÅŸ harflerini büyük yazdım, sonuna da nokta koydum. Emekli Amca okuyunca gözleri ışıldadı.
“Çok güzel olmuÅŸ. Büyük harf ve noktaları da yerli yerinde kullanmışsın. Daha güzel yazmak ister misin?”
“Ä°sterim tabi. Ä°nsanın yapacak bir iÅŸi olunca can sıkıntısı azalıyor. Sen söyle daha güzel nasıl olur?”
“KonuÅŸma cümlelerinin başına konuÅŸma çizgisi koyacaksın. Soru cümlelerinin sonuna da nokta yerine soru iÅŸaret koyacaksın.”
“Tamam, anladım.”
Bana bir istek, bir güç gelmiÅŸti. Emekli Amca’nın söyledikleri aklımda kalıyordu. Çünkü içimde bir heyecan vardı. Bir iÅŸe yaramak, güzel denilen bir ÅŸeyler yapmak insanın hoÅŸuna gidiyordu. Yoktan bir ÅŸeyler yazıp üretmek, ne güzeldi. O akÅŸam yazdıklarımda cümle baÅŸlarında büyük harf, cümle sonlarında ya nokta ya soru iÅŸareti, konuÅŸma cümlelerinin başında da konuÅŸma çizgisi yerli yerine konmuÅŸtu. Sonraki gün Emekli Amca okuyunca memnun olduÄŸu yüzündeki gülümsemeden belli oluyordu.
“Sen bu iÅŸi yapacaksın. Birkaç gündür güzel çalıştın, iyi iÅŸ çıkardın. Noktalama iÅŸaretlerini yerli yerinde kullanmışsın. Böyle çalışırsan içindeki gizli kalmış yetenekleri açığa çıkaracaksın.”
Ben bu sözleri duyunca keyiften dört köÅŸe olmuÅŸtum. Benim yazılarım sahiden güzel mi olmuÅŸtu?
“Åžimdi ne yapacağız?”
“Åžimdi ÅŸu kısa öykünün birini bilgisayarda yeniden yazalım, internette paylaÅŸalım.”
“Neee? Benim yazılarımı baÅŸka insanlar görüp okuyacaklar mı?”
“Neden olmasın! Hem de noktalama iÅŸaretleri yerli yerinde olduÄŸu için beÄŸenecekler.”
“Benim yazılarım yayınlanırsa daha çok yazı yazarım ben.”
“Hepsini de yayınlarız. Ama çok yazmak, çok yayınlamak hüner deÄŸil. Yazıların güzel olması, okuyanlar tarafından beÄŸenilmesi gerek.”
Ben yazıları düzelterek yeniden yazdım. Emekli Amca klavye ile yeniden yazarken virgülleri de koydu, öyküler biraz daha düzeldi. Öykülerden biri resmimle beraber internette Yeni Öykücüler sitesinde yayınladı. Öykü ÅŸöyleydi:
SAF ÇOBAN
Köy çobanı bir gün mal sahiplerinden birine küser. Köylülerden alması gereken çoban ekmeÄŸini almadan gider keçi gütmeye. Bu haber köyde duyulur. Köyden ÅŸakacının biri daÄŸda aç acına keçi güden çobana rastlar.
-Yahuçoban, sen ne yaptın bu gün?
-Ne yapmışım ki?
-Daha ne yapacaksın, köyden bir kiÅŸiye küsmüÅŸsün, çaban ekmeÄŸi almadan daÄŸa gitmiÅŸsin. Köylünün ötesi, bu adam aç acına ne yapar, deyi seni düÅŸünmekten hasta oldular. Ne hakkın var senin bütün millet hasta etmeye?
Saf çoban bu ÅŸakaya inanır. KüslüÄŸünün derecesini anlatmak için:
-Daha o bir ÅŸey mi? Beklesinler de bir görsünler. Ben bu keçileri güdüp sonunda aylığımı da almayacağım, der.
Yazıyı Emekli Amca’nın bilgisayarında ben de okudum. Sanki dünyanın en önemli olayı olmuÅŸtu. Sanki dünyanın en tanınmış kiÅŸisi bendim. Sonra resmimi gören tanıdıklar yazıyı beÄŸendiler, güzel yorumlar yaptılar. Sonraki günlerde baÅŸka öykülerimi de paylaÅŸtık aynı sayfada. Beni, yazılarımı herkes deÄŸilse bile birçok kiÅŸi tanıdı. BeÄŸenenler, yorum yapanlar oldu. Bu beÄŸenenleri, yorumları tekrar tekrar açıp baktık. Bunlar benim çok hoÅŸuma gitti. Yeniden çok ve daha güzel yazma isteÄŸi duydum. Emekli Amca’ya sordum:
“Peki, yazıların daha güzel olması için ne yapmamız gerek?”
“BaÅŸkalarının yazdığı daha güzel yazıları okuyup incelemek gerek. BaÅŸkalarının yazdığı yazıları okuyunca beÄŸenirsen senin için o yazı bir esin kaynağı olur. Aklına yeni ÅŸeyler gelir. ‘Filan olayı ben de böyle güzel yazabilirim.’ diye düÅŸünürsün. Hem çok okur hem çok yazarsan yazıların düzelir, güzel olur.”
“Emekli amca sen iÅŸ çıkardın bana yahu! Åžimdi kitap da mı okumam gerekli?”
“Kitap okumadan güzel yazı yazılmaz. Memnun deÄŸilsen vazgeçersin.”
“Hayır hayır. Vazgeçmem artık ben bu iÅŸten. Yazı yazmaya baÅŸlayalı can sıkıntısından kurtuldum. YaÅŸama sevinci buldum. Kendime saygım arttı. Bir iÅŸe yaramak ne güzelmiÅŸ. Senin var olduÄŸunu baÅŸkalarının bilmesi ne güzelmiÅŸ.”
“O zaman yola devam!”
“Beraber çıktık biz bu yollara!”
“Tamam, beraber devam edelim.”
…