CORPORATE
Mehtap ÖZ Yazarın Tüm Yazıları
Mehtap Öz TekirdaÄŸlı anne babadan, Burdur ili YeÅŸilova ilçesinde doÄŸdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları KeÅŸan ile TekirdaÄŸ arasında geçti. Ä°lk, orta ve lise eÄŸitimini KeÅŸan'da tamamladı. 1982 yılında Ä°stanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne girerek 1...
RÜYA!
Karşımda küçük bir çocuk duruyor. Kollarını gövdesinin arkasına sarmış, belki elleri de birleÅŸmiÅŸ durumda. Küçücük omuzları hafifçe geriye çekilmiÅŸ, göÄŸsü biraz ileride. GiydiÄŸi mavi renkli bol ÅŸortunun altından görünen bacakları birer çırpı inceliÄŸinde. Beyaz spor ayakkabı var her bir ayağında. Birinin baÄŸcıkları açılmış. “Kendisi farkında mıdır acaba? Yanlışlıkla üzerine basıp düÅŸmesin sakın!” düÅŸünceleri içindeyken hafifçe birbirinden ayırdığı bacaklarıyla duruÅŸunda dengeyi yakalamış olduÄŸunun ayrımına varıyorum. Biraz buruÅŸuk, yer yer kir izleri olan beyaz tiÅŸörtünden ve bir kısmı alnına dökülen dağılmış saçlarından anlaşılıyor koÅŸup oynamayı, belki yaramazlık yapmayı sevdiÄŸi. Dünyanın tüm çocukları gibi.
Bakışlarım onunkilerle karşılaşıyor. Ä°çimi huzursuz eden bir ÅŸey var bakışlarında. Çünkü keder var bu küçük çocuÄŸun gözlerinde. Sanki derinlerden gelen, geldiÄŸi yeri, deÄŸdiÄŸi her ÅŸeyi yakan bir keder var. Küçücük bir çocuk için çok ağır bir keder!
Ä°çimden gelen anaç bir hisle elimi uzatıyorum ona. Bakışlarına yansıyan ve ona hiç mi hiç yakışmayan kederi silmek için gözlerinden. Sarıp sarmalamak istiyorum minicik gövdesini sevgimle, ki artık hiçbir ÅŸey bir daha böyle üzemesin onu.
Ama öyle bir soran hatta yargılayan bakışlarla karşılaşıyorum ki, kendisine uzattığım elim havada kalıveriyor!
“Neden böyle bakıyorsun küçüÄŸüm?” diye bile soramadan uyanıyorum. Rüya görüyormuÅŸum meÄŸerse! Panikle kapatıyorum gözlerimi yeniden. Tekrar uyumalı, küçüÄŸün derdini öÄŸrenmeliyim. Rüyalar devam etmez bir kez uyanınca, ama iÅŸte gitmemiÅŸ bekliyor orada! Yine duruÅŸunu hiç bozmadan, hatta o dimdik bakışlarıyla karşımda. Bu kez ben de soran bakışlarına soran gözlerimle cevap verince dudakları aralanıp;
“FÄ°LÄ°STÄ°N” diyor. Duraksayıp, “GAZZE” diyor. Devam ediyor sonra:
“Oyun oynuyorduk biz. Top peÅŸinde koÅŸuyor, avaz avaz gülüyorduk. Ya da bez bebeklerimizin ip saçlarını tarıyorduk. Okula gitmiÅŸtik. ÖÄŸretmenimiz dünyanın ne kadar güzel bir gezegen olduÄŸunu anlatıyordu. Henüz bebeciktik, anamızın kucağında kıkırdıyorduk. Neden kıydılar bize?”
Donup kalıyorum. Dilim damağıma yapışmış olmalı. DiÅŸlerim kenetlenmiÅŸ birbirine. Çenemi açıp konuÅŸamıyorum. O ise devam ediyor incecik sesiyle,
“Niçin seyrediyor çocukların bir bir ölümünü koca koca insanlar? Neden durdurmuyorsunuz? Bizim gibi ufacık deÄŸilsiniz ki! Aklınız büyük bizden. Güçlü kararlarınız var. Ä°sterseniz her yeri neÅŸeli seslerle donatabilirsiniz, silah sesleri yerine!”
Karşımdaki küçük çocuk aÄŸlıyor. Ve ben çaresizlik içinde uyanmak istiyorum. Uyandığımda katliamın hiçbir ÅŸeklinin olmadığı pırıl pırıl bir dünya görmek için…
...