CORPORATE
Huriye HEARN Yazarın Tüm Yazıları
Huriye HEARN Ä°ngilizce ÖÄŸretmeni
SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL EL BİLMEZNİŞ
GökkuÅŸağının Renklerini Hediye Et Bana...
Huriye HEARN
YardımlaÅŸma ve dayanışma ruhu sanırım pek çok ÅŸey gibi çocuklukta ruhumuza ve belleÄŸimize eklenen kavramlardandır. Ben ne zaman bir yardımlaÅŸma için söz açılsa taa o çocukluk yıllarımdaki caminin avlusuna serilen mendilleri hatırlarım. Elbetteki bu mendil olayı soyut bir kavramı somut hale getirerek anlatmanın en güzel örneklerinden biridir. Ahmetlerli olup da ihtiyaç sahibi olan arkrabalarımıza ve köylülerimize yardımlaÅŸma için camide açılan mendilleri hepimiz hatırlarız, ya da yayla davası için açılan mendiller ve toplanan paraları, kurulan sofraları...
Her ne amaçla olursa olsun çocukluÄŸumdan beri en fakirinden en zenginine kadar bir yardım çaÄŸrısı olsa her Ahmetlerlinin canı gönülden katıldığını biliyorum. Çünkü bu katılım gözlemlerinin deÄŸerlendirmesini kimbilir kaç kez babam ve Zobu Emmiden dinlemiÅŸimdir eski koca çardakta. Ben minicik çocuk ruhumla gözlemlediÄŸim o kadar çok yardım hikayelerine rastaladım ki köyde eminim bunların pek çoÄŸuna sizlerde ÅŸahit olcaksınız anlatınca.
On yedi eylül depreminde eÅŸimin çalışma arkadaÅŸlarından bir tanesi Adapazarında vefat eden onlarca insanların arsındaydı. Depremi yaÅŸayan insanlardan birileri olarak bu olay bizleri derinden etkilemiÅŸ ve büyük bir üzüntüye sürüklemiÅŸti bütün Türkiye gibi. ÖÄŸretmen ve eÅŸlerinden oluÅŸan bir yardım konvoyu oluÅŸturup deprem yerine gitmeye ve orayı yakından görüp yanımızda götürdüÄŸümüz maddi deÄŸeri olan hediyeleri teslim edecektik.
Hüzünlü yolculuÄŸumuza, yıkılan ve yerle bir olan binaları gördükçe eklenen gözyaÅŸlarımız eÅŸlik ediyor ve bir türlü bitmek bilmiyordu. Hepimiz kiraladığımız otobüste gözyaÅŸlarımızı saklarken bir yandan da hayatta olduÄŸumuza ÅŸükrediyor orada ölenlere dualar ediyorduk.
Otobüsteki hediye paketlerine sarılmış yeni alınmış kıyafetler, pırıl pırıl eÅŸyalar, oyuncaklar ve yiyecek malzemesi bizlere eÅŸlik ediyordu.
Adapazarı’na gittiÄŸimizde gördüÄŸüm manzara ise dehÅŸet vericiydi. Üst üste yıkılmış evler, kibrit kutusu gibi yamulup küçülen arabalar, etrafa saçılmış sahipsiz oyuncak parçaları ve ölümü kucaklamış sonsuza dek yasta olan bir ÅŸehir vardı. Orada bulunan baÅŸka öÄŸretmen arkadaÅŸlar bizim konvoyu yardımların yapıldığı yere götürmüÅŸtü. Bize getirdiÄŸimiz eÅŸyaları bir yığın halinde duran yere bırakabileceÄŸimizi söyleyince herbirimiz ÅŸaşırıp kalmıştık.
Orada o kadar çok eÅŸya vardı ki sanki insan eliyle yapılmış bir daÄŸ gibi duruyordu. Arkadaşımla gidip Türkiye’nin dört bir yerinden gelen yardım malzemelerine yakından bakmak istemiÅŸtim. Bu manzara beni depremden daha çok etkilemiÅŸ ve gözyaÅŸlarıma hıçkırıklarım da eklenmiÅŸti.
Yardım yapılan malzemelerden birisi düÄŸmeleri olmayan, üzerinde hiçbir maddenin çıkaramaycağı siyahlıkta yanmış yiyeceklerle kipkirli bir ocak. Sapları olmayan tencereler çizilmiÅŸ teflonlar kaplar ve oraya buraya savrulmuÅŸ eski kıyafetler yarı var yarı yok oyuncaklar. Sanki insanlar yardım deÄŸilde evlerindeki çöpleri oraya göndermiÅŸlerdi. O kadar kahroldumuÅŸtum ki yanımdaki arkadaşım da benden kalır hali yoktu ellerimizdeki paketleri ayrı bir köÅŸeye koymaya çalıştık ve onları alıp mutlu olacak insanları düÅŸünemiyorduk bile.
Ä°ÅŸte orada ben aÄŸlarken gözümün önünden ÅŸunlar geçmiÅŸti. ÇocukluÄŸumda köyümüze gelip de Allah rızası için fakir öÄŸrencilere dolu dolu okkalarla verilen taze buÄŸdaylar, yangın köylerine gönderilen tertemiz yeni kıyafetler ve yürekten koparak mendillere sarılan metal liralar... Ya da köy öÄŸretmenlerine ellerimizle taşıdığımız meÅŸe odunları, bakır çitillerde getirlen süt ve yoÄŸutlar, köye her yabancıya açılan sofralar ve en iyisini sunan analar babalar oÄŸullar ve kızlar geçti gözümün önünden. Ve köyümün insanlarının büyüklüÄŸüyle bir kez daha ruhumu zümrüdü anka kuÅŸu kaf dağına kadar götürmüÅŸtü.
Ne zaman yardım çaÄŸrısı duysam Hamış Halanın dolu dolu yardım çuvalına döktüÄŸü zahireler, “Allah rızası için” cümlesini sorgulamayan naif büyüklerimin cömert köylü elleri gelir aklıma. Bu cömert eller ÅŸimdi bu yazıyı okuyan hepimizde. Aliler, AyÅŸeler, Mustafalar, Elifler! Hadi atalarımızın sıcak ve cömert ellerini teslim alan Ahmetlerliler, bir elin nesi var iki elin sesi var diyerek Mehmet’in elinden, ayağından tutup onu da gökkuÅŸağının renkleriyle buluÅŸturalım.
Dünyanın neresinde olursa olsun her Ahmetlerlinin bu görgü ve gelenekten geçtiÄŸine eminim. Bizler yardım yaparken o yardımın kendimize yapılacakmış duyarlılığı ve güzelliÄŸinde sunarken aynı zamanda da saÄŸ elimizin verdiÄŸini sol elimize göstermeyecek kadar gizlilikle yapan nesillerin çocuklarız. Mehmet’i ayaÄŸa kaldıracağımızdan hiç kuÅŸkum yok. Kalın saÄŸlıcakla…