CORPORATE
Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
TÜRKÇENÄ°N KELÄ°ME HAZÄ°NESÄ°
Ali KOÇ
Türkçe Türkiye Türkçesinden ibaret deÄŸildir. Dolayısı ile Türkçenin kelime hazinesinden söz ederken Yakutça, Tuvaca, Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Tatarca, BaÅŸkırca, Peçenekçe, Hazarca, Gagavuzca, Özbekçe, Türkmence, Azerice gibi Türk dillerini; hatta MoÄŸolca, Macarca, Fince gibi Türkçe ile baÄŸlantısı olan dilleri; Arapça, Farsça gibi kelime hazinesine büyük etkisi olan komÅŸu dilleri ve son zamanlarda etkisi artan Avrupa dillerini göz önünde bulundurmalıyız. Türkiye’de Radloff’un Türk Dilleri SözlüÄŸü’nün yerini tutabilecek baÅŸka bir sözlük çalışması görmedim. Osmanlıca sözlükler ise Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimeler sözlüÄŸü ÅŸekline dönüÅŸmüÅŸ.
Yabancıların edebiyat abidesi dedikleri Ahmet Yesevi’nin Hikmetler’i, KaracaoÄŸlan’nın ÅŸiirleri ve benzeri eserler bile yeteri kadar profesyonelce düzenlenip okuyucuya tanıtılmamıştır. Yunus Emre’yi de uluslararası anlamda tanıtan UNESCO’dur. Halk ÅŸairleri aynı zamanda Türkçeyi yaÅŸatan usta dilcilerdir.
Televizyonlarda, radyolarda hemen her cümlede e, ö gibi birtakım sesler çıkararak ne demek istediÄŸini doÄŸru dürüst anlatamayan çok kiÅŸiye rastlıyoruz. Spikerler ise gelicek, gidicek, görücek, yapıcak gibi bozuk bir Türkçe yaymaktan vazgeçmiyorlar. Sorun zaten konuÅŸmacı yerine kullanılan spiker sözü ile baÅŸlıyor. Bu kelimenin aslı Ä°ngilizcede speaker ÅŸeklinde yazılıp sipike ÅŸeklinde okunuyor. Spiker yazarsak okunuÅŸ ve anlam deÄŸiÅŸir. Böyle yanlış anlamaya yol açabilecek kelimeleri TürkçeleÅŸtirirken daha dikkatli olmakta yarar var.
Bir de olur olmaz yerde gerçekleÅŸmekten, temas saÄŸlamaktan; performanstan, spottan, buttondan söz edenler var. Button kelimesinin Türkçedeki karşılığı düÄŸmedir. Niye bunlar taksi duraklarına düÄŸmeye basınız diye yazmıyorlar da buttona basınız yazıyorlar? Berber kelimesi Türkçe ses uyumu ile baÄŸdaÅŸan, tutunmuÅŸ ve yabancılar tarafından da anlaşılan bir söz olduÄŸu halde neden her tarafa anlaşılması zor olan kuvaför sözünü yazıyorlar? Kuvaförün Ä°mla Kılavuzu’ndaki yazılış ÅŸekli bile tartışma götürür.
Antalya’da birçok dükkanın levhasında spot yazıyor. Çok sayıda kiÅŸiye sordum bu spot ne demek diye. Hiç doÄŸru cevap alamadım. Biri de lokantasının giriÅŸine Otantik Restaurant diye yazdırmış. Kendisi de bilmiyor otantik sözünün ne anlama geldiÄŸini. Restaurant ise Türkçe imlaya göre yazılmamış. Bir diÄŸeri buluÅŸma sözü yerine randevu sözünü de bırakıp “Terminim var!” dedi. Bu kiÅŸinin Almanca konuÅŸulan bir yerde yetiÅŸtiÄŸi, önemli bir makama geldiÄŸi halde yeteri kadar Türkçe kelime öÄŸrenmediÄŸi, daha doÄŸrusu Türkçe okumadığı anlaşılıyor. Sözlü dilde dandik gibi yazıya geçmemiÅŸ kaynağı belirsiz baÅŸka yabancı kelimeler de kullanılıyor.
Bir türkü ÅŸöleninde sunucunun kibirli bir tavırla ikide bir performans kelimesini tekrarladığı ve bu sözü özellikle vurguladığı dikkatimi çekti. Belkıs Akkale’den baÅŸka kimse itiraz etmedi. Belkıs Hanım performans yerine orada en uygun olan baÅŸarı kelimesini tercih ederek nazik bir ÅŸekilde itirazını dile getirdi. Aferin!
Sürekli göç ederken vardığı ülkelerin dilinden ve kültüründen etkilenerek öz dilini, kültürünü tamamen veya kısmen unutan toplumlar vardır. Ancak Türkiye’deki unutma yalnız göç olayından kaynaklanmıyor. Dilimizi kasıtlı olarak karıştırmak ve bozmak isteyenler var.
Bununla hiç yabancı kelime almayalım demek istemiyorum. Elbette bütün dünyada kullanılan birtakım bilim ve teknik terimleri Türkçede de kullanılacaktır. Motor, radyo, telefon, televizyon gibi. Özel isimler ise olduÄŸu gibi kalabilir. Belki okunması zor olan kelimelerde telaffuz açıklaması yapılabilir. Yoksa kelime hazinesi ses uyumu da dikkate alınarak önce Türk dillerinin kendi geliÅŸmesi içinde aranmalıdır. Kesin karşılığı olmayan kelimeler Türkçeye uyarlanarak baÅŸka dillerden de alınabilir. Mesela gramer yerine gıramer, klinik yerine kılinik, tren yerine tiren yazılabilirdi. O zaman “Tren gelir, hoÅŸ gelir!” derken notalama sırasında hece bölmesi sorunu olmazdı.
Göçebe toplumlarda ÅŸehirleÅŸme, tarım, ticaret, ileri teknik ve sanayi terimlerinin daha az kullanılması normal karşılanmalıdır. Kelimeler yaÅŸama biçimi ve insan iliÅŸkileri içinde oluÅŸurlar. Göçebe hayatında büyük bir kelime hazinesi oluÅŸmaz. ÅžehirleÅŸme geliÅŸtikçe dilde de farklı geliÅŸmeler olacaktır. Bu aÅŸamada yerleÅŸik toplumların dillerinden yeni kelimeler alma ihtiyacı doÄŸabilir. Gitar, helikopter, hoparlör, traktör, tramvay, video gibi.
Yabancı okullara giden bazı kiÅŸiler baÅŸka bir dilde düÅŸünüp tercüme dil olarak Türkçe konuÅŸuyorlar. Bunlar yeteri kadar Türkçe kelime bilmediklerinden konuÅŸma sırasında kem küm edip duruyorlar.
Bazı dilciler Osmanlıcadaki bütün Arapça, Farsça, Rumca vb. kelimeleri dışlamaya kalkıştılar fakat beceremediler. Rumcadan geçen lahana, limon, fasulye, Arapçadan geçen sandalye kimi rahatsız ediyor? Yapılacak iÅŸ yedeÄŸi olmayan bu kelimeleri atmaya kalkışmaktan çok fasulye yerine fasulya, sandalye yerine sandalya yazarak kelimeleri Türkçe ses düzenine uyarlamaktan ibaret olabilirdi. DiÄŸer Türk dillerindeki deÄŸiÅŸmeler ve geliÅŸmeler de yeterince araÅŸtırılmadı. GecikmiÅŸ bir durum.
Bazen gramerini ve imlasını öÄŸrendikleri yabancı dilin etkisiyle Türkçenin yapısını deÄŸiÅŸtirmek isteyenler de çıkıyor. Bir tanıdığım Türkçedeki y harfinin gerçekte bir sesli harf olduÄŸunu iddia edecek kadar ileri gitti. Türkçedeki y (ye) sessiz harfini Almancada veya Ä°ngilizcede gördüÄŸü System/system (sistem) kelimesindeki i veya ü yerine kullanılan y ile karıştırıyordu.
Türklerin daha önce kullandıkları bazı alfabelerde b, p; c, ç; d, t; g, k harfleri aynı iÅŸaretle ifade ediliyordu. Yörenin söyleyiÅŸ biçimine göre bu harfler bazen yumuÅŸak bazen sert okunuyordu. Aynı olay Arap harflerinin kullanıldığı dönemde sesli harf üretiminde de oluyordu. Mesela Arapçadaki v (vav) harfi bazen o bazen u bazen de v diye okunuyordu. Y harfinde de sorunlar vardı. Kelimenin anlamına göre harfin nasıl okunacağını okuyucu belirliyordu. Kelimenin Arapçadaki aslını bilenler bu konuda daha az hata yapıyorlardı. Bilmeyenler ise büyük bir ihtimalle kelimeyi yanlış okuyorlardı. Yanlış okuma anlam hatalarını da beraberinde getiriyordu. Bazı harflerin okunuÅŸu doÄŸrudan Arapçadan deÄŸil de Farsçadan öÄŸrenildiÄŸi için kelimelerin okunuÅŸu Arapça aslına uymayabiliyordu. Sözde okumuÅŸ tabaka ise gereÄŸinden çok Arapça ve Farsça kelime kullanarak iÅŸi daha da zorlaÅŸtırıyordu. Bu kargaÅŸalık halkın çabuk okuma, yazma öÄŸrenmesinin önündeki en büyük engeldi. Neyse ki yeni alfabe ile bu zorluk büyük ölçüde ortadan kalktı.
Ä°lle de Ä°stanbul Türkçesine uyacağız diye gardaşı kardeÅŸ, garını karın, gabağı kabak; yazı ilkbahar, yayı yaz, güzü sonbahar, dönemeci viraj, akı beyaz, karayı siyah yaparsak kelimelerin sayısını ve sözlükteki yerini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ oluruz. Yeni alfabede açık ve kapalı e farkı da tam belli olmuyor. Bir de nÄŸ sesi her zaman yalnız n harfi ile ifade edilemiyor. ‘GelinÄŸ mi? (Gelir misin?)’ ile ‘Gelin mi?’ arasında anlam farkı var.
Kelime hazinesine etki eden baÅŸka bir sorun da bazı kelimelerin hangi hallerde sesli, hangi hallerde sessiz harfle baÅŸlayacağı belirsizliÄŸidir. Her ne kadar imla kitaplarında limon, nar, Ramazan yazıyorsa da halk arasında ilimon, Iramazan, inar diye söyleyiÅŸ alışkanlığı var. Ä°statistik, istasyon gibi diÄŸer yabancı kelimelerde ise bunun tersi bir durumla karşılaşıyoruz. Bu kelimeler aslında s harfi ile de baÅŸlatılabilirdi. O zaman i harfinde kelime sayısı azalır, s harfinde çoÄŸalırdı.
Ahmetlerce dediÄŸimiz derleme çalışmalarında da gördük ki Türkçedeki birçok kelime sözlüklere veya imla kılavuzlarına geçmemiÅŸ. Bu da derleme çalışmalarının yetersiz olduÄŸunu gösterir. Bir dilin kelimeleri yazıya geçirilmemiÅŸse o dilin kelime fakirliÄŸinden söz edilemez.
Türkiye dışındaki Türkçeleri incelediÄŸimizde kelime hazinesinin egemen kültürlere göre çok deÄŸiÅŸtiÄŸini görürüz. MoÄŸolca dahil, Orta Asya’daki bütün diller kelime hazinesi bakımından Rusçadan etkilenmiÅŸtir. Türkiye Türkçesinin kelime hazinesi ise Selçuklular ve Osmanlılar döneminde büyük ölçüde Arapçadan ve Farsçadan etkilenmiÅŸti. Bu da göçebe toplumların kültür ve medeniyet yönünden daha önce topraÄŸa yerleÅŸmiÅŸ ÅŸehir toplumlarına boyun eÄŸmek zorunda kaldıklarını gösterir. Cengiz Han döneminde kurulan büyük MoÄŸol devleti bile gücünü göçebe toplumlara dayandırdığı için MoÄŸolcayı uluslararası bilim ve kültür dili haline getirememiÅŸtir. Medeniyet göçebeliÄŸe doÄŸru deÄŸil, yerleÅŸik tarım, ticaret ve ileri sanayi toplumu olmaya doÄŸru geliÅŸiyor. Selçuklular dönemi için söylenmiÅŸ bir yakıştırma: “Åžehire gelen Türkün köpeÄŸi bile Farsça havlar!” Osmanlılar döneminde ise Arapçanın daha etkili olduÄŸu görülmüÅŸtür. Buna raÄŸmen Türkçe ses uyumu, fiilleri, grameri ve özellikle de halk edebiyatı sayesinde ayakta kalabilmiÅŸtir.
Yeni kelimelerin yazılışında güncel söyleyiÅŸ biçimine önem verilmelidir. Bir dil söylendiÄŸi gibi deÄŸil de karmakarışık harflerle yazılırsa insanlar okumada, yazmada zorluk çekerler. Bu da öÄŸretim iÅŸlerinin gereksiz yere uzamasına ve pahalıya mal olmasına yol açar. Türkçedeki yeni yazım biçimi ses ve söyleyiÅŸ esasına göre düzenlendiÄŸinden biz kendimizi bu zorlukların üstesinden gelmiÅŸ sayabiliriz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Türkçenin kelime hazinesinin geliÅŸmesi için önce daha çok ve daha iyi derleme yapılması gerekiyor. Ayrıca kültür iliÅŸkimiz olan baÅŸka dillerin Türkçe ile uyuÅŸabilecek kelimelerinden de yararlanabiliriz. Ä°mla kılavuzları ve sözlükler bu ÅŸekilde büyüyüp geliÅŸebilirler.
Ali Koç
...