CORPORATE
AHMETLER’Ä°N TARÄ°HÇESÄ°
TÜRKÄ°STAN’DAN ANADOLU’YA…
Horasan'dan çıktık yola
Selam verdik Toroslara...
Mustafa KOÇ
- BÖLÜM
GÄ°RÄ°Åž
Ahmetler'in Kökleri, Türkistan'ın Horasan Bölgesinden Geliyor...
Üç Ahmet; Cesaret, Adalet, Asalet!..
Yüzlerce yıl önce Ahmet adlı üç çoban tarafından kurulduÄŸu için “Ahmetler” adını alan köy, bölgenin en eski Türkmen köylerinden biridir.
Derler ki büyük Türk göçleriye Anadolu’ya gelenlerin öncülerinden olan bu üç Ahmet'ten biri "cesareti", biri "adaleti" biri de "asaleti" temsil ediyordu... Ahmetler’in ilk kurucuları muhtemeldir ki Horasan’dan Anadolu’ya gelen öncü Türklerdendir. Bu yönüyle Ahmetler’i kuranlar Horasan erenlerinden Mevlana ile Hacı BektaÅŸ Veli'nin ve Yunus Emre’nin hemÅŸehrisi ve akrabaları sayılır.
Orta Asya'dan baÅŸlayan Türk göçü sırasında Horasan'dan gelip bu bölgeye yerleÅŸerek Ahmetleri kuranlar bugünkü yerleÅŸim yerinden önce birçok yerde geçici köyler kurmuÅŸlar. Buralarda bir süre yaÅŸadıktan sonra bugünkü Ahmetler’de karar kılmışlar ve buraya kalıcı olarak yerleÅŸmiÅŸler.
***
Ahmetler köylülerinin atalarının ilk yerleÅŸim yeri bugünkü Manavgat ÇavuÅŸ Köyü, Hacıobası ve Uzunlar köyü bulunduÄŸu Kapız Irmağı civarıdır.
Ancak sıcaktan, sivrisinekten, sıtmadan ve büyük veba salgınından zarar görerek Manavgat ovalarının en zengin topraklarını terk etmek zorunda kalmışlar, giderek daha yukarılara ve sonunda Toroslara çekilmiÅŸler.
Bizler tarih kitaplarında sadece "Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya Göçü" diyerek okuyup geçeriz. Oysa bu olay, sadece Türklerin tarihini deÄŸil dünya tarihini de etkilemiÅŸ muazzam bir nüfus hareketidir. 1100 ile 1300'lerde akın akın batıya taşınan, yaÅŸayacak daha güzel bir yurt arayan insanlar bizim de atalarımızdır. Buna göre, Ahmetler'in tarihi için en az 700 ile 800 yıllık bir geçmiÅŸten söz edilebilir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Hediyesi
Tarihsel belgelere bakıldığında Ahmetler’in büyük göçün baÅŸlarındaki dalgayla bu bölgeye gelip yerleÅŸtiÄŸini anlayabiliyoruz. Çünkü Akseki Çimi köyü sınırlarındaki yaylanın adı resmi haritalarda "Ahmetler Yaylası" olarak geçiyor. Ahmetler Yaylasının, 1500'lü yıllarda Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanıyla Ahmetler’e tahsis edildiÄŸine dair belgeler, yüz yıllık mahkeme dosyalarına girmiÅŸtir. Ayrıca Ahmetler, uzun geçmiÅŸi ve kendine özgü kültür yapısıyla bölgede bugüne kadar önemli ve saygın bir yere sahip olagelmiÅŸ.
Yukarıda adı gecen köyler dışında Hocalı, Demirciler, Sayköy, ErengeriÅŸ ve Gençler, Yarbaşı, ÇavuÅŸköy gibi sahile kadar uzanan birçok yerleÅŸim yerleri vaktiyle Ahmetler'in mahallesidir.
Bu bölgedeki birçok kiÅŸinin örneÄŸin Demirciler köyünden yaÅŸlı bir yurttaşın kimlik cüzdanında hala DoÄŸum Yeri olarak Ahmetler yazılıdır. Hocalı’dan ünlü Emrullah Efendi’nin ve Yarbaşı’ndan Mehmet Ali Ä°ngöz’ün de nüfustaki doÄŸum yeri Ahmetler olarak kayıtlıdır. Ayrıca köyün yaÅŸlılarının anlattıklarına göre ÇavuÅŸköydeki arazilerden ortaklık ücreti gelmesi de çok geniÅŸ bir alana yayılan bölgenin Ahmetler olarak bilinmesinin açık kanıtlarındandır.
Ahmetler Kanyondan akan Karpuz Irmağının sahile indiÄŸi yerdeki tarım alanlarının adı tapu kayıtlarında halen "Ahmetler Bükü" olarak geçer.
Manavgat Ovalarından Toroslara
Bölgenin en eski Yörük Türkmen köyü olan Ahmetler'in yerleÅŸim macerası, Manavgat ovasında baÅŸlamış olsa da hayvancılık, yaylacılık ve göçebe kültürünün devam etmesi nedeniyle Ahmetlerliler dört beÅŸ yerde yerleÅŸik düzen kurmuÅŸlar. Bu köylerin bazıları büyük veba salgını sonucu ya da bazı sosyal olaylar nedeniyle haritadan silinmiÅŸ ama Ahmetler köyü varlığını sürdürmüÅŸ.
Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç ise ÅŸudur: Ahmetler'in bir bölümü, sahildeki topraklarını terk ederek Toroslara doÄŸru göçmeye devam ederken bir bölümü de bulundukları yerlerde kalarak uzun yıllar içinde yeni köyler oluÅŸturmuÅŸ ve Ahmetler'den ayrılmıştır. Son olarak Gençler (Gecereme) ve ErengeriÅŸ (Hacıahmetli), Ahmetler'den ayrılarak köy statüsü almıştır.
Ahmetler’e komÅŸu olan ve birçok ailenin birbiriyle akrabalıkları bulunan Akseki’ye baÄŸlı (Fersin) Güçlüköy'den fizik Profesörü Önal Ergenekon, bu bölgedeki göçer köylerin hepsinin Horasan'dan gelen aÅŸiretler tarafından kurulduÄŸunu; Anadolu'nun TürkleÅŸtirilmesi ve Ä°slamlaÅŸtırılması amacıyla büyük Türk düÅŸünürü Hoca Ahmet Yesevi tarafından buralara gönderildiklerini anlatır. Bu düÅŸünceyle bu bölgedeki köylerin çoÄŸunun BektaÅŸi kültüründen geldiÄŸini de iddia eder.
Bu tespite göre bu bölgeye ilk yerleÅŸenler, 13. yüzyılda Hacı BektaÅŸ Veli ve Mevlana gibi mutasavvıfların peÅŸinden gelen Türk boylarıdır. Bu aÅŸiretlerin kurduÄŸu bugünkü Güçlüköy, Çaltılı Çukur, Yarpuz (DoÄŸrul), Erenyaka ve Ahmetler gibi daha birçok köyün Horasan kültürü taşıdıkları anlaşılmaktadır. Diyebiliriz ki bu bölgeye yerleÅŸen aÅŸiretlerin bir bölümü, Anadolu'yu TürkleÅŸtirme ve Türk hümanizmasını yayma felsefesinin taşıyıcıları ve öncüleridir. Ahmetler’le gelen oymakların Selçuklu Türklerinden olduÄŸu da kesinlikle doÄŸrudur.
Ayrıca Sülles, Biros, Gravanda, Zilan gibi bazı köylerle Marla olarak bilinen Akseki’nin Türkler buralara gelmezden önce kurulmuÅŸ olduÄŸu, geriden gelen göç hareketiyle Türklerin buralara da yerleÅŸtikleri anlaşılmaktadır.
Akseki’nin Çimi köyü ile yüz yıllık anlamsız bir dava dosyasındaki belgeler, Alanya tarihine ait bazı resmi kayıtlar ve Osmanlı Mufassal defteri gibi arÅŸivlerden elimize geçen yazılı belgeler zaten Ahmetler’in çok eski bir köy olduÄŸunu çok net olarak gösteriyor.
Manavgat Belediyesince hazırlanan bir kitapçıkta Ahmetler köyünün Horasan’dan göç ederek gelen Orta Asya Türkmenlerinden olduÄŸu yazılıdır.
Alanya, Manavgat ve Akseki'nin resmi belgelerinde Ahmetler köyüyle ilgili birçok bilgi bulunmaktadır. Alanya Kalesine vergi verildiÄŸi de bilinmektedir. Hatta bazı vergi kayıtlarının Adana’da ve Ankara’da bulunabileceÄŸi söylenmektedir. Özellikle nüfus, mahkeme, vergi ve tapu kayıtları, bu köyün tarihi geçmiÅŸiyle ilgili olarak aktardığımız yukarıdaki bilgilerle örtüÅŸmektedir.
Ayrıca köyün geçmiÅŸiyle ilgili bilgileri kulaktan kulaÄŸa aktaran Ahmet Ali Koç (Zobu), Ä°brahim Koç (Daylak), Tevfik Güzel, Mustafa (Pantır) Koç, Musa Güngör (Küpeli) ve Manavgat eÅŸrafından Mustafa Ä°smet Özdemir gibi köyün ileri gelenlerinin atalarımızın Türkistan’ın Horasan bölgesinden göçerek geldiÄŸini anlatıp durmuÅŸlardır.
- BÖLÜM
AHMETLER’Ä°N TARÄ°HÇESÄ°
TÜRKÄ°STAN’DAN ANADOLU’YA…
VEBA SALGINI VE BÜYÜK BÄ°R YIKIM
- BÖLÜM
VEBA SALGINI VE BÜYÜK BÄ°R YIKIM
1800’lü yıllarda Ahmetler, Manavgat Ovasından Akdeniz’e dökülen Karpuz Çayı kenarında ve sahile yakın Hacıobası, Kızılot, ÇavuÅŸköyü ve Uzunlar köyleri civarında, bugün de Ahmetler Bükü olarak bilinen verimli topraklarda yaÅŸadığını daha önce söylemiÅŸtik.
Ä°ÅŸte köylümüz bu bölgede yaÅŸarken büyük bir veba salgını olmuÅŸ. Zaten Manavgat ovasının sıcakları, sivrisinekler ve sıtma hastalığından rahatları kaçmıştır. O yıllarda Kıbrıs’tan gelen ticaret gemilerinin bulaÅŸtırdığı bilinen ve tarihte “Kara Veba” olarak bilinen büyük salgınında Ahmetler de nasibini almış.
1828’de Kıbrıs kaynaklı ticaret gemileriyle önce Alanya’ya, oradan da özellikle hava sıcaklıklarının çok yüksek olduÄŸu Manavgat - Alanya sahillerinde yayılarak sahil boyunu kırıp geçirmiÅŸ, kitlesel ölümlere yol açmış, kısaca amansız bir “kıran girmiÅŸ”, sahilden baÅŸlayarak birçok yer haritadan silinmiÅŸ.
Veba salgının etkisiyle bölgenin en büyük köylerinden biri olan Ahmetler köyü harap ve periÅŸan olmuÅŸ, köylülerin çoÄŸunluÄŸu ölmüÅŸ. Köyün ileri gelenlerini ve önderlerini de kaybeden Ahmetler baÅŸsız kalmış ve dağılmış
Ancak salgından kurtulabilenlerle, anasız babasız kalan çocuklar daha yükseklerdeki komÅŸu köylere, muhtemelen Güçlüköy (Fersin), Çaltılıçukur, GeriÅŸ, Güzelsu (Sülles) Çukurköy gibi Akseki köylerine emanet olarak bırakılmış. Böylece Ahmetlerliler sahilde sahip oldukları verimli toprakları da terk etmiÅŸler.
Aile büyüklerimiz, bu veba salgınını dilden dile anlatırken “bir ölet gelmiÅŸ” ya da “bir kıran girmiÅŸ” diye anlatageldiler. Yıllardır söylenenlerle tarihi belgelerdeki veriler de bu bilgilerle tıpa tıp uyuÅŸuyor.
1830’lu yıllardaki bu felaket; Alanya Çöngere nahiyesini ve Çöngere’ye baÄŸlı HürremÅŸah, EzenkiriÅŸ, TaÅŸ Harman, Yalaklar ve Ahmetler’le birlikte birçok köyü silip süpürerek ortadan kaldırmış.
Aile büyüklerimizin anlatılanlara bakılırsa Ahmetler’in aynı anda birkaç yerde yerleÅŸik düzen kurduÄŸu ancak sonunda ÅŸimdiki yere karar verildiÄŸi anlaşılıyor.
Daha önce de çeÅŸitli nedenlerle köy yerini deÄŸiÅŸtiren Ahmetlerliler; sırasıyla GoramÅŸa, AÅŸağıköy ve SokmaaÄŸzı / TaÅŸharman’da da köy kurmuÅŸlar. Sahillerdeki sıcaklarla birlikte, sıtma, veba gibi hastalıklardan kurtulmak için sürekli daha yukarılara çekilmiÅŸler. Sahil yörelerindeki sıcakların hayvancılık için de pek uygun olmamasının da bu çekilmelerde rolü olduÄŸu düÅŸünülebilir.
Bizim uzak atalarımızdan çok fazla ölenler olmuÅŸ. Salgından kurtulabilenler, veba salgını sırasında ölülerinin ağıtlarını bile yakamadan çocuklarını kurtarma derdine düÅŸerek onları komÅŸu Akseki köylerine dağıtmışlar. Yıllar sonra ne zaman ki salgının etkisi geçmiÅŸ, saÄŸ kalanlarla biraz büyüyen çocuklar tekrar toplanıp bir araya gelerek köyü yeniden kurmuÅŸlar.
2013 yılında Antalya Körfez Gazetesindeki bir yazıda Mazlum Güney ÅŸu notu düÅŸmüÅŸ:
“Ahmetler, 1840-1860 yılları arasında son olarak da GüÄŸlen Dağı eteklerindeki ÅŸimdiki köyün bulunduÄŸu yere yerleÅŸiyor. (Mazlum Güney, Antalya Körfez Gazetesi, 2013).
OSMANLI BELGESÄ°NDE NELER VAR?
Osmanlı arÅŸivlerinden elimize geçen tarihi belgede Alanya Kadısına yazılan ve cami izni istenen bir dilekçeden öÄŸrendiÄŸimiz birçok bilgi var:
Bir kere daha önce sözünü ettiÄŸimiz büyük veba salgınında Ahmetler’den de çok miktarda ölenler olduÄŸunu öÄŸrenebiliyoruz. Belli ki bu salgından saÄŸ kurtulanlarla çocuklar kimsesiz kalıp baÅŸka köylere sığınmışlar.
Yine bu belgeyle Manavgat’ın eski adının “Senir-DüÅŸenbe Kazası” olduÄŸunu öÄŸreniyoruz.
Ahmetler’in salgından sonraki yıllarda yeniden kurulduÄŸu ve ilk camisinin 1839 yılında yapıldığı anlaşılıyor. Cami izni alınıncaya kadar kışları özellikle Cuma namazlarını kılmak için civar köylere gitmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Eski adı Kozlu Irmağı olarak geçen Kapız Irmağının taÅŸmasıyla da Cuma namazları için Fersin Köyüne (Güçlüköy) gidildiÄŸi anlaşılıyor. Zaten Fersin, tarih boyunca Ahmetler’in en çok iliÅŸkisi olan, kız alıp verilen bir köydür. Annemin dedesi Ali Efendi de oralıdır. BirçoÄŸumuzun ailesinde Fersin’le akrabalık iliÅŸkisi bulunuyor.
DiÄŸer taraftan belgede adı geçen kiÅŸiler, Ahmetler’in en eski, iki büyük sülalesinin ileri gelenlerini iÅŸaret ediyor.
Bunlardan biri mescidi yaptıran Seyyid Veliyyüddi, anne tarafımdan en az beÅŸinci kuÅŸak dedem oluyor. Bugünkü cami yerini köye bağışlayan da aynı ailedir.
Yine bu belgeden anlaşılıyor ki Hacı Hatip (Mustafa) dedemin babası olan Veli FakıoÄŸlu ile askerde hastalanıp vefat eden dayım Mahmut Seyyit’in adı da Seyyid Veliyiddü Efendiden geliyor.
Belgede adı geçen ikinci kiÅŸi ise Molla Mehmet sülalesine adını veren Hasan oÄŸlu Molla Mehmet’tir. O da cami izni verilen mescidin ilk imamı olmaya uygun görülmüÅŸ.
Bu belgeden, hayırseverler tarafından yaptırılan mescitlere padiÅŸahın izniyle cami izni verildiÄŸini ve burada namaz kıldıracak imam ya da hatiplerin bu görevi, “herhangi bir ücret almaksızın” yaptıklarını öÄŸreniyoruz. (Osmanlı’nın bir din devleti mi, yoksa gerçekten laik bir devlet mi olduÄŸuna karar veremedim. M.K.)
Ä°ÅŸte; “Osmanlı Devleti'nin Duacı Kulu, Senir ‑ DüÅŸenbe Kazası Kadısı Ahmet” in imzasıyla,
“devletli sultanımız hazretlerinin Emir ve Fermanları”:
BELGENÄ°N SADELEÅžTÄ°RÄ°LMÄ°Åž HÂLÄ°
Ruus Kalemi tarafından gereğinin yerine getirilmesi [uygundur].
Bu gibi köylerin çevresinde Cuma ve bayram namazları kılmak için her hangi bir cami bulunmadığı durumlarda hayır sahiplerinin yaptırdıkları mescide yeni bir minber yerleÅŸtirilerek Cuma ve bayram namazları kılınmasına padiÅŸah tarafından izin verildiÄŸi ve her hangi bir ücret olmaksızın hatiplik görevinin de bazı kiÅŸilere verile geldiÄŸi olmuÅŸtur. Emir ve ferman devletli sultanım hazretlerinindir.
Devlet'in saÄŸlam kapısına bu aciz duacınız ÅŸöyle arzuhâl eder ki; Alaiye [Alanya] Sancağı kazalarından Senir‑DüÅŸenbe [Manavgat] Kazası'na baÄŸlı Ahmetler Köyü ahalileri mahkeme huzuruna gelerek;
"Çocukluk çaÄŸlarımızda köyümüzde veba salgını olup köylülerimizin çoÄŸu öldüler. Bizler de çocuk başımıza kimsesiz kaldığımızdan çevre köylerde hayatımızı devam ettirdiÄŸimiz için köyümüz boÅŸ, harap ve periÅŸan bir halde kalmıştı. Allah'a ÅŸükür on sene kadar önce eskisi gibi tekrar bir araya geldik. Köyümüzden Seyyid Veliyyüddin bir mescit yaptırdı. Farz namazları burada kılıp Cuma namazlarını baÅŸka bir köyde kılmaktaysak da kış mevsiminde Kozlu Irmağı'nın taÅŸması sebebiyle çoÄŸu zaman Cuma namazlarını eda edememekteyiz. Bu sebeple köyümüz mescidine bir minber yerleÅŸtirilmesine izin verilmesini ve iÅŸbu arzuhâlin yazılmasını saÄŸlayan ve kendisi [imam-hatiplik için] yeterli bulunan Hasan oÄŸlu Molla Mehmet'e hatiplik görevinin karşılıksız olarak verilmesini ve eline bir berat sadaka buyrulmasını ilgili makamlara bir ilamla iletiversen"
Diye istirham etmeleri üzerine durum yüce makamınıza arz edildi. Bundan sonra emir siz adaletli ve iyilik sahibi efendimizindir. Tarih: 17 Safer 1255 / 2 Mayıs 1839
Osmanlı Devleti'nin Duacı Kulu Senir‑DüÅŸenbe Kazası Kadısı Ahmet
5 Cemaziyelevvel 1255 / 17 Temmuz 1839, Yazıldı.
***
Ahmetler’de “kıran girmek” ve “kıran artığı olmak” gibi çok anlamlı iki söz var.
GörüldüÄŸü gibi, atalarımızın yaÅŸadığı bu büyük salgınlar da amansız bir kırımı haber veriyor. Bizleri hayata getiren ailelerimizin büyük parçasının yok olmasına karşın hayatta kalan bir kolun devamı olarak bugünkü kuÅŸakların ortaya çıkmasına bakarak diyorum ki aslında “hepimiz bir kıran artığıyız.”
Dileyelim ki artık böyle felaketler hepimize ve bütün insanlığa uzak dursun! Tanrı dünyayı ve ülkemizi böyle yıkımlardan, kıranlardan, salgınlardan korusun!
AHMETLER’Ä°N TARÄ°HÇESÄ°
TÜRKÄ°STAN’DAN ANADOLU’YA…
- BÖLÜM
TAÅžHARMAN'DAN TARSUS'A
KÖYÜN TARÄ°HÄ°NÄ° DEĞİŞTÄ°REN BÄ°R GÖÇ HÄ°KAYESÄ°
- BÖLÜM
TAÅžHARMAN'DAN TARSUS'A
KÖYÜN TARÄ°HÄ°NÄ° DEĞİŞTÄ°REN BÄ°R GÖÇ HÄ°KAYESÄ°
Köyün bilinen en eski ve en geniÅŸ ailelerinden biri olan Yerli Yusuf ve çocukları, akrabalarıyla birlikte TaÅŸharmandaki köy yerinde kendi hallerinde yaÅŸamaktadır. O yıllarda GoramÅŸa’dan ve AÅŸağıköy’den sonra Ahmetler, TaÅŸharman’a köy kurmuÅŸtur.
O dönemde Osmanlı’da Tımarlık Sistemi vardır. Bu sistemde 20.000 akçeye kadar geliri olan topraklar, devlet adına bir tımara veriliyordu. Tımarlık sisteminde toprağın iÅŸlenerek, devletin masrafa girmeden büyük bir askeri kuvvet saÄŸlaması ve ekonomik hayatın geliÅŸmesi amaçlanmış. Ancak zamanla bu sistem içerisinde yolsuzluk ve rüÅŸvet olaylarının baÅŸ göstermesi, tımarlık sisteminin bozulmasına ve imparatorluÄŸun çökmesine sebep olan nedenlerden biri olmuÅŸtur. (*) bakınız: Tımar Kanunu
Demek ki yolsuzluklar, rüÅŸvet ve haksızlıklar o zaman da varmış. Dua edelim, Osmanlı’yı batıran bu kötü alışkanlık inÅŸallah Türkiye Cumhuriyetini batırmaz.
Ä°ÅŸte bu tımarlık dönemde Manavgat bölgesinde zalim bir tımar yaÅŸamaktadır. Ancak o devirde padiÅŸah adına vergi toplayan tımar, halka her türlü eziyeti yapan biri haline gelmiÅŸ, ahali, onun zulmünden bıkmıştır. Adam, haksızlığı ve zulmü o kadar ileri götürmüÅŸ ki insanlara;
“Sen malını getir, sen karını getir.” diyerek akla gelmeyecek hakaretlerle ve zorbalıkla hüküm sürüyormuÅŸ.
Tımar denen kiÅŸi kısaca devlet adına topraklardan sorumlu olan zalim mi zalim, bir çeÅŸit devlet gücüne yaslanan resmi “devlet aÄŸası…”
Tımarın zulmü bütün halkı öylesine bıktırmış ki kimse sesini çıkaramaz olmuÅŸ ve halk korkusundan adeta sinmiÅŸ. Ahmetler’in de baÄŸlı olduÄŸu bu tımar bir gün DelibaÅŸlardan fakir birinin öküzünü zorla elinden almış. Bu olay ise adeta bardağı taşıran son damla olmuÅŸ.
Yerli Yusuf’un oÄŸulları da yiÄŸit mi yiÄŸit; korkusuz mu korkusuzmuÅŸ. En büyükleri Pantır Ahmet'miÅŸ. Haksızlığa karşı her zaman isyan ederlermiÅŸ. Onların cesurluÄŸu ve haksızlıklara karşı geliÅŸleri bütün bölgede biliniyormuÅŸ. Zulüm ve haksızlıklar o kadar artmış ki yoksul DelibaÅŸ’a yapılan son haksızlık onları çileden çıkarmış. Hepsi toplanıp “Bu zulümden halkı nasıl kurtaralım?” diye düÅŸünmeye baÅŸlamışlar. Pantır Ahmet; “Halkın bu tımardan çektikleri yeter artık!” demiÅŸ. Bunun üzerine; “Bu adamdan kurtulmadan köyümüze de Manavgat’a ve bütün bölgeye de huzur yok" diyerek zalim tımarı ortadan kaldırmaya karar vermiÅŸler.
Bir gece ovaya inerek tımarın evini çevirmiÅŸler. Gecenin ortasında dışarıya çıkan adamı, evin çardağında vurmuÅŸlar. Fakat sonradan anlaşılmış ki vurulan kiÅŸi, o zalim adam deÄŸil onun kahyasıymış.
Olay duyulunca tımar ve tımarın adamları, bunu kimin yaptığını araÅŸtırmaya baÅŸlamışlar. Sonunda “Bu iÅŸi bu bölgede Ahmetlerdeki Yerli Yusuf’un oÄŸlanlarından baÅŸka kimse yapamaz” diye düÅŸünmüÅŸler. Bunun üzerine kalabalık bir zaptiye grubuyla TaÅŸharmandaki köyü basmışlar. Köye yapılan bu saldırı sırasında Yerli Yusuf’un oÄŸlanları ve diÄŸer köylülerin çatışmasında yedi zaptiye ölmüÅŸ. Zaptiye grubu, gördükleri bu direnç karşısında yerli Yusuf’un oÄŸullarını yakalamanın zor olduÄŸunu düÅŸünerek TaÅŸharman’dan geri çekilmiÅŸler.
Zaptiyeler gidince bütün köy toplanıp "ne yapalım" diye düÅŸünmeye baÅŸlamış. Sonunda, “Bu adam, bizi burada yaÅŸatmaz.” diyerek TaÅŸharman’ı terk etmeye karar vermiÅŸler.
Yeri Yusuf ve oÄŸulları, ailece Tarsus'a kaçmaya karar vermiÅŸler. Çünkü o devirdeki eyalet kuralları, sınırların dışında kalanlara uygulanamıyormuÅŸ.
Köydeki erkekler ve ailenin büyük bir bölümü beklemeden Tarsus’a kaçmış. Geri kalanlar da köy yerini terk ederek dağılmışlar. Nitekim onlar köyü boÅŸalttıktan sonra büyük bir zaptiye grubuyla gelen Tımar ve adamları, TaÅŸharman’ı yakıp yıkarak yerle bir etmiÅŸler. Ahmetler'in o zamanki evlerinin kalıntıları bugün bile hala SokmaaÄŸzı’nda duruyor,
Yerli Yusuf ve oÄŸulları biraz varlıklı bir aileymiÅŸ. Ailenin altın dolu bir küpü varmış ve bu sadece Yerli Yusuf’un karısının koruması altındaymış. Bu karışık dönemin ve korkulu günlerin telaşı arasında altın dolu küp, annelerinin güvencesi altında bildikleri için kimsenin aklına gelmemiÅŸ. Tarsus’a kaçıp oraya yerleÅŸtikten sonra çocukları annelerine; “Anne, altın dolu küpü ne yaptın?” diye sormuÅŸlar. Kadın da “Zeytin aÄŸaçlarından birinin dibine gömmüÅŸtüm oÄŸul” demiÅŸ.
Aradan biraz zaman geçmiÅŸ; tımar sistemi ve tımar deÄŸiÅŸmiÅŸ. Tarsus’a göçen ailenin büyük oÄŸlu Pantır Ahmet, köye geri dönüp hem altın küpü aramış hem de olan biteni izlemiÅŸ. Zeytin aÄŸaçlarının diplerini kazarak altın küpü aramış ama bir türlü bulamamış. Ayrıca bırakıp gittikleri tarlalarını, Kızılbük ve TaÅŸharmandaki topraklarına Tarsus’a gitmeyen akrabaların el koyduÄŸunu, arazileri ekip biçtiÄŸini görmüÅŸ.
Tarsus’a dönüp babasına kardeÅŸlerine ve öteki akrabalarına durumu anlatmış:
"Ortalık yatışmış ve olaylar unutulmuÅŸ, gelin Ahmetler’e, topraklarımıza geri dönelim" demiÅŸ.
Babası ve bütün akrabaları, oturup düÅŸünmüÅŸler; “Biz artık buradan geri dönemeyiz, TaÅŸkuyu’ya yerleÅŸtik; verimli, geniÅŸ topraklarımız var; düzenimizi de kurduk; ama istersen sen dönebilirsin” demiÅŸler. Pantır Ahmet de kardeÅŸlerinden biriyle birlikte köye dönmeye karar vermiÅŸ. Ailenin büyük bölümü, yani diÄŸer beÅŸ kardeÅŸ ise Tarsus’ta kalmış,
Pantır Ahmet, köye geri gelince ailenin eski tarlalarını geri almış ve burada yaÅŸamaya baÅŸlamış. Bir süre sonra, orada kalan diÄŸer akrabalarını da yanına alıp köylüleri yeniden toplamış. Hep birlikte köy yerini deÄŸiÅŸtirmeye karar vermiÅŸler. TaÅŸharman'dan ayrılıp biraz daha yukarıdaki köyün ÅŸimdiki bulunduÄŸu yeri seçmiÅŸler ve Ahmetler'i yeniden kurmuÅŸlar.
Köyümüze adını veren Ahmet adlı üç çoban gibi bu kez de onların torunlarından Pantır Ahmet'in bugünkü köyü kurması, bu köyün bir kaderi olmalı.
Åžunu biliyoruz ki atalarımız iyi ve yiÄŸit insanlardı. Hepimizin genlerinde Ahmetler’i kuran üç insandan gelen “cesaret, adalet ve asalet” erdemleri olduÄŸunu unutmayalım. Köyün geçmiÅŸine baktığımızda köylülerimiz arasında hiçbir kalıcı kötülük, düÅŸmanlık olmamış. Kimseye kin tutmayız, ama haksızlığı da sevmeyen insanlarız. DoÄŸrunun ve haklının yanında olma huyumuz hala silinmemiÅŸ. Karaman Türklerinden olduÄŸumuz için olmalı, sadece ruhumuzda bir parça "muhaliflik" kalmış. Kültürün ve davranışların da genetiÄŸi olmalı. Adil ve cesuruz, ama biraz da haksızlığa itiraz etme huyuna sahibiz.
Elbette hiçbir ÅŸey olduÄŸu gibi kalmıyor. Ä°nsanın olduÄŸu yerde her ÅŸey olabilir. DeÄŸiÅŸim dediÄŸimiz ÅŸey insanı da, kültürünü de alıp götürebiliyor. Çünkü zaman dediÄŸimiz ÅŸey insanları ve toplumları müthiÅŸ bir deÄŸiÅŸime zorluyor. Günlük hayatın baskısıyla ve çıkar iliÅŸkileri nedeniyle elbette zaman zaman sorunlar olacaktır. Bunlar insanın tabiatında vardır. Ancak yine de çok ÅŸükür ki bunca yıldır insanlarımız arasında çözümsüz bir husumet yaÅŸanmamış. GeçmiÅŸten bugüne hiçbir çözümsüz sorun miras devralmamışız.
Geçinmeyi zorlaÅŸtıranlarımız, uyumsuzlarımız, yaramaz çocuklarımız elbette var. Bunlar, biraz da kendimizi aÅŸma ve kendimize güvenme huyumuzdan geliyor. Bu düÅŸünceleri, gelecek kuÅŸaklara anlatmak için yazıyoruz. Bunları asla bir öÄŸünme ya da yerinme olarak almadık. Bir üstünlük olarak da görmemeliyiz; ama geçmiÅŸimizi bugüne, yaÅŸadığımız döneme baÄŸlayarak gerçekçi olmak adına sadece bir durum saptaması yapmaya çalıştık.
Demem o ki bu köyün insanları köyüyle ve köylüleriyle guru duyarken, herkesin içinde saklı bir Ahmetler sevdası varken geçmiÅŸten akıp gelen bir birikim ve sosyal kültürü unutturmak istemiyoruz.
***
Ahmetler’in okulunu Cumhuriyet’ten sonra 1950’lerde köylülerimiz yapmış. Bütün eksiklerimize, cahilliklerimize, okuyamamışlığımıza raÄŸmen insanımızda var olan arifliÄŸi, insanlığı, hoÅŸgörüyü ve erdemi asla kaybetmemeyi diliyorum. Sahip olduÄŸumuz deÄŸerleri, hızla deÄŸiÅŸen ve kaybolan kültürlere bakarak korumanın zor ama çok önemli olduÄŸuna inanıyoruz. Yeni kuÅŸakların bu konuda biraz daha duyarlı olmalarını geçmiÅŸimizi tanımalarını ve daima Ahmetlerli olmakla gurur duymalarını bekliyoruz.
Yüzlerce yıllık tarihi bir geçmiÅŸe sahibiz. Ä°ÅŸte bizler, yukarıda anlatılan bu cesur, adil ve asil insanların torunlarıyız. Zorluklara karşı cesur, haksızlıklara karşı adil ve her türlü soysuzluklara karşı da asil olabilmeyi sürdürürsek atalarımıza daha çok layık olacağız.
Yıllar önce üç çoban tarafından kurulan Ahmetler'in hikayesi iÅŸte böyle...
(Not: Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgilere TaÅŸharman’dan TaÅŸkuyu’ya baÅŸlıklı yazıdan da ulaÅŸabilirsiniz.)
DÄ°PNOT:
GeçmiÅŸimizde çok büyük bir iz bırakan ve Ahmetler'in tarihinin yeniden yazılmasına neden olacak olaylara neden olan Tımar düzeniyle ilgili kısa bir not ekledik. Böylece o dönemin koÅŸullarını, ekonomik ve sosyal yaÅŸamını anlamakta zorluk çekmezsiniz diye düÅŸündük.
***
(*) TIMAR KANUNU
Tımar, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nda belirli görev ve hizmet karşılığı olarak kiÅŸilere verilen ve yıllık geliri 1.000 akçe ile 20.000 akçe arasında deÄŸiÅŸen araziye denir. Tımarın kullanılması ile ilgili kanuna da Tımar Kanunu denir. Tımar Sistemi'nin, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nda toprağın iÅŸlenerek, devletin masrafsız bir ÅŸekilde girmeden büyük bir askeri kuvvet saÄŸlaması ve iktisadi hayatın geliÅŸmesinde büyük yararı olmuÅŸtur. Fakat zamanla bu sistem içerisinde yolsuzluk ve rüÅŸvet olaylarının baÅŸ göstermesi, bu sistemin bozulmasına ve imparatorluÄŸun çökmesine sebep olan nedenlerden biri olmuÅŸtur.
Tımar Kanununa göre;
1- Tımar sahipleri devletin birer memurudur ve merkezin emri altında çalışmak zorundadır.
2- Görevini yerine getiremeyen tımar sahipleri görevlerinden azledilirler.
3- Tımar, hizmet karşılığı toprağın gelirinden yararlanıldığından dolayı elde ettikleri haklar veraset yoluyla bir başkasına verilemez.
4- Tımar sahipleri, devletin verdiği işleri yapmak ve verilen yetkileri kullanmakla sorumludurlar.
5- Tımar sahibi özrü olmadan sefere katılmazsa tımarı elinden alınır.
6- Ortak tımarlarda nöbeti geldiÄŸi halde gelmeyenlerin tımarına el konur.
7- Tımar ve zeamet sahiplerinin ölümü halinde, tımarların kılıç kısmı oÄŸullarına verilir.
8- Åžehit düÅŸenin oÄŸluna kılıçtan fazlası verilir.
SavaÅŸlarda elde edilen topraklar gelirine göre kısımlara ayrılır ve savaÅŸta yer alan sipahilere verilirdi. Tımarların gelir ve giderleri defterhanede bulunurdu. Tımar sahibi, her 300 akçe için cebeli getirmekle yükümlüydü.
Tımar sahibi, devlete ait miri toprakları devlet adına kullanır, köylü onu efendisi olarak tanırdı. Tımar sahibi köylüyü korumak ve ona daha iyi ÅŸartlar saÄŸlamak, köylüyü topraÄŸa baÄŸlamak, ziraatı geliÅŸtirmekle görevlidir. Tımar sahibi, tımarın olduÄŸu topraklarda otururdu.
****
NOT:
Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya baÅŸlaması ile otoritesi zayıflayınca, tımar sahipleri köylüleri daha çok ezdiler amaçları daha çok zengin olmaktı. Bu durum tımar sisteminin bozulmasına neden oldu
Uzun süren savaÅŸlar nedeni ile tımar sahipleri arazilerin baÅŸlarında durmaz hale geldiler.
Osmanlı Devletinin nakit ihtiyacından dolayı tımar sistemindeki araziler iltizam sistemine geçildi. Ä°ltizam sisteminde topraktan vergi toplama hakkı yıllık olarak baÅŸka özel kiÅŸilere veriliyordu. Devlet sadece peÅŸin parasını alıyordu.
Adaletsiz uygulamalar, acil para ihtiyacı, uzun süren savaÅŸlar, teknolojik geliÅŸmeler, deÄŸiÅŸen koÅŸullar tımar sisteminin bozulmasına neden oldu./