CORPORATE
Bölüm-3
TIRMIK TÄ°MLERÄ° GÖREV BAÅžINDA
Bir anda kendimizi aÄŸaçların dibinden tepesine tırmanan dev alevlerin içinde bulduk!
Kendimi “su taşıyan karınca” gibi görsem de Antalya’nın öbür ucundan kalkarak oÄŸlum SavaÅŸ’la birlikte bir kere daha köyün yolunu tuttuk. Yolda 20 tane tırmık yangın eldivenleri aldık. Ama köye vardığımızda gördüm ki bütün köylüler, kadınlar, köyün gençleri, yaÅŸlıları herkes yangına su götüren karıncalar deÄŸil su tankeri gibiydiler. Oradaki insan üstü mücadelenin hakkını hiçbir zaman ödeyemeyiz.
Sosyal medya kampanyası hemen etkisini göstermiÅŸti. Aldığım onlarca mesajda “Ahmetler için ne yapabiliriz” diyenler durmadan artıyordu. Köy derneÄŸi kanalıyla yapılmakta olan yardımlar da büyük ilgi görmüÅŸtü.
Tırmıkları arabaya yerleÅŸtirirken TRT Antalya radyosu, yangınla ve tırmık kampanyasıyla ilgili olarak telefonla canlı yayına aldı. TRT’de “bu yangın Ahmetler’de durdurulmazsa bölgedeki felaketin büyüyeceÄŸini anlattım. Bölgeye uçak ve helikopter göndermeleri için ilgilileri göreve davet ettim.
Aklımız köydeydi. Yol boyunca yangının durmadan ilerlediÄŸi haberini alıyorduk.
Manavgat’a ulaÅŸtığımızda gökyüzündeki dumanı görünce çok endiÅŸelendik. Åžehrin üstüne ve görünen bütün ufuklara yoÄŸun bir duman tabakası çökmüÅŸtü. Manavgat’ın tam doÄŸusundaki GüÄŸlen Dağı açık havada bile ilk kez görünmüyordu.
Akseki - Konya yolunun 25. kilometresindeki köy kavÅŸağına ulaÅŸtığımızda gözlerimize inanamadık. Jandarma yolu kesmiÅŸ, kimsenin köye girmesine izin vermiyordu. Yol boyunca onlarca araç vardı. Köye yardım malzemesi getiren araçlar ve destek için gelen gönüllüler de oradaydı. Çok miktarda yardım malzemesi geliyordu. Gelen yiyecek ve içecek malzemeleri büyük bir araca yerleÅŸtirilip toplu olarak köye gönderiliyordu.
O köyden olduÄŸumuzu, yangına destek için gittiÄŸimizi söylesek de izin verilmedi. Tırmıkları yetiÅŸtirmemiz gerekiyordu. Ama izin vermediler. Sonra onların bir Kızılay aracıyla köye ulaÅŸtırılmasını saÄŸladık ama geç vakte kadar orada bekledik. Yoldaki itfaiye araçlarına engel olmamak için bunu yaptıklarını, zaten köyde çok sayıda araç bulunduÄŸunu ve araçlar için park yeri kalmadığını söylediler. Ancak 4 saat sonra izin alabildik. Bu engellemeye fazla anlam veremesem de elimizden baÅŸka bir ÅŸey gelmiyordu.
Köye çıkınca gördüÄŸümüz manzara korkunçtu. GüÄŸlen dağı ve aramızdaki vadi ile yeÅŸil ormanların üstü yağın dumanıyla kaplıydı. Doyamadığımız yeÅŸillik bir kül rengini almıştı. Bir gün önce Beloluk’ta bıraktığımız yangın bütün hızıyla köye ve GüÄŸlen dağının doÄŸusuna doÄŸru ilerliyordu. Köylüler: TaÅŸlıca, Alıçlıyatak ve OÄŸlanöldüÄŸü adı verilen bölgelerde alevlerle mücadele ediyordu.
Köyün içi ana baba günüydü, yurdun çeÅŸitli belediyelerinden gelen itfaiye araçları, jandarmalar, çeÅŸitli kurumların temsilcileri ve çok sayıda insan vardı. Ahmetler hiçbir zaman bu kadar kalabalık olmamıştı. AkÅŸama doÄŸru yangın alanlarından nöbet deÄŸiÅŸtiren araçlar geliyor, ellerindeki tırmıklarla araçlardan inen kadınlar, alkışlarla karşılanıyor, onların yerine yenileri gönderiliyordu.
Köy meydanında toplanan kalabalıklar gece boyu sahadan haber bekliyor, kimse uyumak istemiyordu. Hepiniz, yanan karşı tepelerdeki alevleri korku ve endiÅŸeyle seyrediyorduk.
1 AÄŸustos sabahı erkenden alanda verilen sabah kahvaltısından sonra yeni ve umutlu bir güne baÅŸlıyorduk.
GüneÅŸ yeni doÄŸarken ellerinde tırmıkla cepheye hazırlanan kadınlara Tırmık Timi adını verip sosyal medyada paylaÅŸtım. O fotoÄŸraf kısa zamanda bütün Türkiye’de ve yazılı medyada kullanılmaya baÅŸlanmıştı. Sosyal medyada ise Tırmıklı Mücadele büyük ilgi görüyordu.
Kadınlı erkkeli “Tırmık Timleri”ni cepheye uÄŸurladıktan sonra köy muhtarı beni Alıçlıyatak, Gücükburnu ve OÄŸlanöldüÄŸü bölgesindeki söndürme alnına bıraktı. Hepsinin nasıl çalıştığını HES döneminden bildiÄŸim Ahmetler’in kahraman kadınlarına ulaÅŸtım. Orada yangının en acımasız dehÅŸetiyle buluÅŸmuÅŸ oldum.
Onlar yangının köyden tarafa geçmemesi için yerdeki kuru çam hazellerini tırmıklarla ayırıp boÅŸ alan yaratmaya çalışırken bir yandan da bir itfaiye aracından uzatılan hortumla alevlerin gücü kırılmaya çalışılıyordu. Yerde bulduÄŸum kırık bir tırmık sapıyla ben de e kuru çam yapraklarını ilerleyen ateÅŸten ayırmaya çalıştım. Gördüm ki bu çalışma çok etkiliydi.
Bundan sonra bir yandan oradaki ortamı yansıtan paylaşımlar yaparken bir yandan da gücümüz yettiÄŸince söndürme çalışmalarına katıldım. Alevlerin ve dumanın arasındaki paylaşımı gören bir arkadaÅŸ, "Hocam, yaşın gereÄŸi, biraz uzakta dur, aman sana bir ÅŸey olmasın!" diye uyarmıştı. Ona cevap veremedim ama yaÅŸadıüğımız sıcak ortamın kışkırtıcı etkisiyle içimden ÅŸöyle demek geçti:
"Elbette kendimizi de korumalı ve dikkatli olmalıyız Ama nasıl olsa ölmeyecek miyiz? EÄŸer öleceksek yatakta ölümü bekleyerek ölmek yerine, köyümün toprağını korumak için ölmek de var."
Köyümüz yanacağına biz yanalım!
Nitekim sonradan köylülerden de birçok kiÅŸinin buna benzer ÅŸeyler söylediklerini, kadınların röportaj yapan gazeteciye "Köyümüz yanacağına biz yanalım" dediklerini de duydum.
Köylüler, kendi buldukları yöntemlerle ve canla baÅŸla savaşıyorlardı. Savaşıyorlardı dedim, çünkü yaÅŸadığımız adeta bir savaÅŸtı. Köylüler kendilerini bir kurutuluÅŸ savaşında giibi görüyorlardı.
Bundan sonrasını adım adım, görsellerle sosyal medya paylaşımlarından ve yazılı medyadan izleyelim.