Bir Yangın Hikayesi - 1
AHMETLER DÜŞERSE TOROSLAR DÜŞER
Ahmetler Yangınından Çıkarılacak dersler Var!
“Ateş, düştüğü yeri yakar” derler. Oysa bu kez öyle olmadı. Sadece düştüğü yeri değil bütün yurdu, içimizi, ciğerimizi yaktı.
28 Temmuz günü Manavgat’ın Yeniköy mahallesinde başlayan yangın, şiddetli rüzgarın da etkisi ile hızla büyüdü ve Kalemler ile Evrenseki bölgelerine kadar indi. Bir türlü kontrol altına alınamayan yangın büyürken bir başka yangın haberi de Manavgat Merkez olmak üzere Sorgun, Side ve Sarılar’dan geldi. Yeşil Manavgat’ı saran siyah dumanlar, ciğerlerimizi yakarken adeta geleceğimizi karartıyordu.
Yangını ilk olarak "Manavgat Yanıyor" diye duyurduk! (Tıklayın)
Türkiye tarihinde böyle büyük bir yangın olduğunu duymadık. 11 gün süren Manavgat yangınında 60.000 Hektara yakın ormanımız kıs zamanda kül oldu. Oysa yeri geldiğinde bir ağaç için bile ne bedeller ödenirken şimdi büyük bir ada ölçeğindeki ormanları, milyonlarca ağacımızı kaybettik.
Temmuz ayının son günlerinde başlayan Manavgat orman yangını, 8 Ağustosa kadar aralıksız sürdü. Eskiden de orman yangınları oluyordu ancak bu kadar uzun sürmezdi. Sanıyorduk ki Manavgat’ın bir köyünde başlayan yangın bir iki gün içinde söndürülecek. Oysa hiç de öyle olmadı. Yeniköy, Kalemler ve Seki köylerinde tutuşan alevler Manavgat’ı bile tehdit ederek bütün güney Torosları sardı. Yangın artık alıp başını gidiyor; ağaçtan ağaca, daldan dala atlayarak önüne geleni yakıp geçiyordu.
Büyüyen Manavgat Yangınıyla ilgili paylaşım için burayı tıklayın!
***
BU YANGINLAR NEDEN ÇIKTI?
Bir türlü durdurulamayan bu büyük yangın yurttaşların kafasında derin soru işaretleri bırakarak ilerledi. Sadece Manavgat, Akseki, Gündoğmuş ve Alanya koridorunda değil aynı anda ülkenin dört bir yanında patlak veren yangınların nedeni bir türlü anlaşılamadı.
Teröristlerin kumpasından tutun, yönetim zafiyetinden, uluslararası güçlerin Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmek istediğine ve küresel ısınma sonucu olduğuna kadar çeşitli yorumlar yapıldı. Bir gerçek vardı ki nedeni ne olursa olsun; ormanlarımız, geleceğimiz cayır cayır yanıyordu.
Halk arasında konuşulan olasılıkların giderek komplo teorilerine döndüğünü de unutmayalım. Eğer şeffaflık olmazsa, haberler gizlenirse ya da devlet dediğimiz yapı yurttaşlarını bilgilendirme alışkanlığını yitirirse insanların her türlü komploya, yalana ve yönlendirmeye açık olması kaçınılmaz.
***
YANGIN, AHMETLER’E DAYANINCA…
Güney Toroslar boyunca ilerleyen yangın, sadece ormanları değil; önüne gelen köyü, bağı, bahçeyi, tarım alanlarını süpürerek ilerlerken birçok evi yanan komşu köy Gebece’den sonra Ahmetler sınırına dayanmıştı. Yangının, ilk çıktığı yerden 30 - 40 km ötedeki Ahmetler’e kadar gelmesi bile felaketin boyutunu anlatmaya yeter. Çünkü geçtiği yerlerde ne kadar orman ve yerleşim yeri varsa her yeri yakarak buralara kadar gelmişti.
31 Ağustosta Ahmetler Derneğinin mesaj sisteminden büyün köylülere ACİL başlığıyla bir mesaj yayınlandı. Batıdan doğuya doğru akan alevler 31 Ağustosta doğduğum topraklara, Ahmetler’e yaklaşıyordu. Köylülerin feryadına ortak olmak için köye gitmeden önce bunu kamuoyuna duyurduk.
***
Ahmetler, topraklarının büyük bölümü yemyeşil ormanlarla kaplı, “Akdenizdeki Karadeniz” diye tanımladığım, çok özel bir yurt köşesi. Sadece bizlerin çocukluk hatıralarını sakladığı için değil, sahip olduğu doğal zenginlikleri ve bilinen 600 yıllık tarihi geçmişi nedeniyle de önem li bir yer. Tarih boyunca bir kere bile orman yangınına tanık olmayan Ahmetler, bölgenin en eski ve en büyük köylerinden biriydi. Tipik bir “orman köyü.” Buralar, şimdilerde “mahalle” olarak adlandırılsa da biz doğduğumuz yörelere köy demeye devam edeceğiz. “Orman köyü”, “orman mahallesi” olmaz ki. Köylerimizi geri istemeliyiz.
Medyada ve televizyonlarda, doğadaki felaketi, yeşil ormanlarda ve yerleşim yerlerindeki dehşeti endişeyle izledik. Yanan evlerde, her şeyini kaybederek ağlayan insanların feryadıyla birlikte; telef olan hayvanların, yangından kendini kurtaramayan kaplumbağaların, konacak dal bulamayan kuşların, ve diğer canlıların acı görüntüleri yürekleri dağladı. Yangınların söndürülmesi geciktikçe yeşil Manavgat’ın artık yeşili de kalmıyordu.
İki üç günde Gebece’yi saran dumanlar, köyde birçok evi yakınca artık çaresizlik içinde kaldığımız ortaya çıktı. Yangının ucunun Güğlen Dağının batı ucunda Beloluk denilen yere doğru geldiğini duyunca Ahmetler’e koştuk. Çünkü orası Gebece köyü ile olan sınırdı ve bu yangın orada durdurulmazsa büyük bir felaket olurdu. Bütün ormanlarla birlikte köy de yanabilirdi. Çünkü bu yangın Manavgat üzerinden buraya kadar onlarca yerleşim yerini yakarak gelmişti.
Köye giderken Manavgat’ın ve bütün yörenin üstüne çöken dumanlar içimizi kararttı. Manavgat’ı geçince de Güğlendeki dumanların, bütün bölgeyi kapsadığını sahil bölgelerinde de yer yer küçük çaplı dumanların yükseldiğini gördük. Adeta her yer yangın yeriydi.
Beloluk bölgesine yaklaşınca yollarda çok sayıda itfaiye araçlarına rastladık. Güğlen dibindeki yapay havuzdan su dolduran itfaiyeciler, üstümüzü kaplayan kızıl dumanları göstererek; “Yangın yerine gitmeyin, tehlike büyüyor” dese de buraya gelmişken geri dönmek istemedik.
Beloluk, ana baba günüydü. Köylüler, birçok ilden gelen itfaiye araçları, dozerler geniş bir tampon bölge açmak için seferber olmuştu. Batmakta olan güneşin de etkisiyle üstümüzde yükselen dev dumanlar ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yetiyordu. Ancak bu tampon bölge açılır, biraz da uçak desteği gelirse bu yangının burada durdurulacağına inanmaya başlamıştık. Ancak bir iki helikopterle bu yangının söndürülmesi de mümkün görülmüyordu.
(Not: Beloluktaki dehşeti görmek için aşağıdaki linki tıklayın!)
***
Medyada ve kamuoyunda yapılan tartışmalardan THK uçaklarının kullanılmadığını çünkü THK’nın tasfiye edilmekte olduğunu öğrenmiştik. İşimizin zor olduğunu anlamıştık ancak bu tampon bölge çalışması yine de bir umuttu. Oradaki çalışmalara nöbetleşe olarak Ahmetler’den gelenler dışında az sayıda Gebece köyünden de gelenler vardı.
Biraz umut biraz da endişe ile köye döndük.
Ancak Beloluk’tan gelen kötü haber umutlarımızı bitirdi: Manisalı dozer opertaörünün aracı alevlerin içine devrilince iki itfaiyeciyi kaybetmiştik.
Bu olay orada çalışan bütün personelin ve köylülerin moralini bozunca Beloluktaki çalışmalara ara verilmişti. Bütün ekipler orayı terk ederken gece olmadan Jandarma “köyü boşaltın” anonsu yapmaya başladı. Anladık ki Beloluk düşmüştü. Buraya uçak desteği gelmezse bütün Güğlen ormanları ve Ahmetler büyük bir tehdit altında kalacaktı.
(Not: Jandarmanın "köyü boşaltın"uyarısıyla ilgili ayrıntıları buraya tıkyarak okuyabilirsiniz.)
***
Herkeste bir panik havası vardı ve AFAD ekipleri, evlerden yaşlıları toplayıp köyden çıkarmaya çalışıyordu. Evden çıkmak istemeyen yaşlılar olsa da hepsi ikna edilerek Manavgat’a taşındı.
Ancak köylülerin büyük çoğunluğu köyü terk etmediği gibi derneğin mesaj sistemiyle “eli tırmık, kazma, kürek tutabilen” herkes köye çağrıldı. “Bidonlarınızı, hortumlarınızı da alın gelin” dendi.
Hazırlıksız geldiğim için o gece ben de şehre döndüm. Ancak ertesi gün gelen mesaj bütün umutlarımızı tüketmişti. Ne yazık ki bütün sahili tarayarak gelen yangın Ahmetler’e de göz koymuştu.../ Mustafa Koç
***
Devamı var:
2. Bölüm için aşağıdaki linke tıklayın!