BU ORMANLAR NİÇİN YANIYOR?
Yangın Mevsimi Bu yıl Erken Açıldı :(
Marmaris'te başlayan yangın belki de yaz sezonunun habercisidir. Dileyelim ki öyle olmasın. Bu vesileyle geçen yılın kötü anılarını hatırlayarak çıkarılabilecek dersleri çıkaralım diye bu konuya değinmek istedik.
Güğlen Dağının köye bakan eteklerini görünce çocukların dilinden düşmeyen bir tekerleme aklımıza geliyor.
- Komşu komşu, hu hu!
- Oğlun geldi mi?
- Ne getirdi?
- İncik Boncuk
- Kime kime?
- Sana bana.
- Başka kime?
- Kara kediye.
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıktı.
- Ağaç nerde?
- Balta kestii
- Balta nerde?
- Suya düştü.
- Su nerde?
- İnek İçti.
- İnek nerde?
- Dağa kaçtı.
- Dağ nerde?
- Yandı bitti kül oldu!
Şimdilerde Ahmetler'e çıkıp da Güğlen Dağına baktığımızda gördüğümüz manzara işte bize bu tekerlemeyi hatırlatıryor.
Ne yazık ki yeşil Güğlen artık yeşil ydeğil.
Tarihi boyunca yangın görmeyen Ahmetler ormanlarının da artık kötü bir yangın anısı var.
Geçen yılki büyük Manavgat Yangını Ahmetler'in Güğlen Dağına gelinceye kadar durudurulamamıştı. 31 temmuzda Yeroluk mevkisinde yapılan çalışmalara hava desteği verilseydi belki Güğlen'in güneyindeki ormanlar yanmayacaktı. Ancak yine de gecikerek gelen hava desteği ve köylülerimizin olağanüstü çabalarıyla yangın Güğlen'in doğusunda durduruldu. Ama Manavgat Yeniköy'den buraya kadar binlerce hektar orman ve onlarca yerleşim yeri kül oldu, binlerce hayvan telef oldu.
2021'deki tarihin en büyük yangınında, başından sonuna kadar 11 gün süreyle köylülerimizin olağanüstü çabasına tanık olmuştum. Yangın süresicini savaş muhabiri gibi soyal medyadan ve internet sitelerimizden günü gününe duyururken aldığım notları da yayınlamıştım.
(İsteyenler köy sistesinde ve kişisel sitemde yayımladığımız; "Bir Yanım Cennet, Bir Yanım Cehennem" başlıklı yazılara bakabilir)
Yangından önce daima "Bu da bizim Ağrı Dağımız" dediğim Güğlen dağının öncekive şimdiki durumuna bakınca yüreğimiz bir kere daha yanıyor. Tıpkı ülkenin diğer yerlerinde yanan yerler gibi içimiz kararıyor.
Bu hafta başlayan Marmaris yangını da gösterdi ki yaşadıklarımızdan hiç ders almıyoruz. Geçen yıl temmuz sonunda başlayan yangınlar bu yıl temmuzu bile beklemedi. Geçen yıl nasıl yandıysak yine öyle yanmaya devam edeceğiz demektir bu. Bir toplum hazfızasını kaybederse, yaşadıklarından ders çıkarma alışkanlığını yitirirse başka bir şey bekleyemeyiz.
Ülke yangın yerine döndüğünde hep "vatan, millet, bayrak, ezan" diyenler aklıma geliyor. Bu değerlerin sadece ticaretini yapanların bu kutsallara ne kadar bağlı olduklarını nasıl ölçebiliriz? Ormanlarımız kül olup gidiyor. Yahu ormanı tüketilmiş, toprağı kurutulmuş, sınırları yol geçen hanı olmuş bir toprak, sahip çıkılmazsa vatan olarak kalabilir mi?
Vatan, yani yurt ne demektir? İnsanların büyük çoğunluğunun ağız tadıyla ve refah içinde yaşadıkları; kendilerini rahat, huzurlu ve mutlu hissettikleri; uğruna şehitler verilmiş, bayrağı göklere yükselen, geçmişi ve geleceği olan bir toprak parçasıdır vatan.
Ama günümüzde bu değerler çok aşındı. Artık şöyle diyenler de var:
"Vatan, doğduğun yer değil, doyduğun yerdir."
Bu durumda insanların karnını bile doyuramadığı topraki vatan sayılmıyor mu?
Sayılır elbet! Çünkü bu ülkenin mayasında, dünyanın başka yerlerinde görülmeyecek bir genetik var. Çünkü bu topraklara çıkarlarıyla bağlı olmayan milyonlar var bu ülkede. Televizyonları izleyince; pazara, çarşıya, sokağa çıkınca, yoksulluğa teslim edilseler de ülkeye bağlılıktan asla vazgeçmeyenlerle dolu her yer. Ekmeğini kazanacak bir işi olmayan milyonlar var. Çocuklarını okutmaya, okuyorlarsa bir öğrenci yurdu bile bulmaya yardımcı olmayan bu ülkeyi herkesten fazla onlar seviyorlar. Vatan için yine de onların çocukları şehit oluyor. Tarımda ve sanayide giderek düşen üreitm nedeniyle dışa bağımlı, dünyada kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olma özelliğini kaybetmiş bir ülke de olsa bu vatana bağlılığını sürdüren milyonlar vatan için her türlü fedakarlığa razı.
Sözü şuraya getirmek istiyorum:
Bu ülkeden ve bu toprağın insanından umut kesilmez. Çünkü onlar topraklarından umudu kesmiyor.
Bu yüzden bir orman yangınında canını tehlikeye atarak dağa koşan köylüye bakarak kimsenin gelecekten umudunu kesmemesi gerekiyor.
Ormanı korumak da bir yurt savunması değil midir? Öyleyse ormanları daha iyi koruyabilmek için ormanlar, ormanla birlikte yaşayan insanlara teslim edilmeliidir. İnsanı olmayan orman sahipsizdir. O nedenle ormanların asıl sahibi orman köylerinde, orman içinde yaşayan insanlardır. Birileri oralara bu gözle bakabilse bu yangınları koruyacak daha kolay bir sistem de kurulabilir. Ama bunun için orman ürünlerinden yöre halkının yararlanacağı formüller geliştirilmeli, ormana sahiplenecek köylüye destek olunmalıdır. Orman ürünlerinden elde edilen gelirlerin nerelere gittiğini, buralardan kimlere neler kazandırıldığını bilen var mı? Orman Bakanlığı, ormandaki rantı birkaç müteaahit yerine yöre halkıyla paylaşmalı, devlet bütçesine de daha çok gelir elde edilmeli.Yoksa ormanlar, işte bilinçli, bilinçsiz yanar gider ve sadece müteahhitlerin rant kapısı olur.
Bir sosyal devlet şunu yapamaz mı? Hiç değilse; yangın sonrasındaki orman kesimi ihalesini alan müteahhitlerin, ihale bedelinin sadece % 5'i kadarını orman içi köylerin tüzel kişiliğine bırakan bir maddelik yasa getirse müteahhitin karından ya da vergisinden fedakarlık yapılsa bütün orman köyleri ihya olur. Şimdi hiç karşılık beklemeden ormanına sahip çıkan orman köylüsü, ekonomik anlamda destek aldığında her ağacın dibini bekleyecektir.
Geçen Manavgat yangınında 40 km ilerleyen yangın Ahmetler'e yaklaştığında köylülerin ve özellikle de köylü kadınların nasıl mücadele ettiklerine 11 gün boyunca tanıklık ettim. Yangının sönmesine kadar geçen süreci onlarla birlikte yaşadım.
O insanlara kimse bir yol göstermedi, bir emir vermedi. Sorumlu da değillerdi, hiçbir osyal güvenceleri de yokken gece gündüz nöbetleşe yangının önünü kesmek için çalıştılar. Dağları kurtaramasalar da köyü yanmaktan kurtardılar. Nitekim büyük Manavgat yangını doğudan Ahmetler'de durduruldu. Bu çabaların bir anlamı, değeri olmalı.
Ben onların canlı tanığıyım: onlar ormanı korumayı bir yurt savunması gibi görüyor. Hepimizin, onlardan öğreneceklerimiz var. Vatan toprağı sadece bir arsa, bir gelir kapısı değildir. İşte vatan böyle sevilir diye vurgulamak istedim. Onlar adına yeniden vurgulamak isterim ki orman gelirlerinden orman içi köyler de yararlandırılmalı, ormanlar yöre halkına teslim edilmeli ve sorunluluk verilmelidir. Uçaklar alamıyoruz, bari insanları alalım.
***
NOT:
2021 yılındaki büyük Manavgat yangını sırasında Ahmetler ormanlarındaki yangın söndürme çalışmalarıni, köylülerle birlikte baştan sona yaşadım. O günlerdeki notlarımı radyolarda, televizyonlarda ve ulusal basında da paylaşmıştım. İşte o günlerin notlarını inter sitelerimizde "Bir Yanım Cennet, Bir Yanım Cehennem" başlığıyla yayımlamıştım.