HASAN VAROL İLE SÖYLEŞİ
Birgün Gazetesi, Ahmetlerli şair Hasan Varol'la şiir ve sanat üzerine bir söyleşi yaptı. Kadir İncesu'nun yaptığı röportajı biz de sizlerle paylaşıyoruz. Şiirleri, "Kırlangıç Hevesi" adlı kitapta yayımlanmış olan Hasan Varol'u kutluyor, başarılar diliyoruz!
***
Kadir İncesu
"ASLINDA BÜTÜN SANAT BİR BAŞKALDIRMADIR"
Hasan Varol’un Toplu şiirleri “Kırlangıç Hevesi” adıyla Klaros Yayınları etiketiyle yayımlandı. Varol, “Torosların kuytu bir koyağında” söylüyor şiirini… Yanında kâh Nâzım, kâh Enver Gökçe, kâh Neruda, kâh Ritsos, çoğunlukla da çocukluğundan izler; annesi, babası, kardeşleri, hüznü, sevinci, özlemleri, sevdası, yalnızlığı… Ve büyütmekten asla vazgeçmediği umudu ile… “Yüreğim acılardan alıp süzer” dediği derin izleri doğa üzerinden anlatıyor. Yaşamı gibi şiiri de doğayla bütünleşiyor. Hasan Varol kısaca “Bir çocuk gibi kucaklıyor hayatı şiir” ile… Hasan Varol ile şiirleri üzerine konuştuk.
Şiir sizin için tek başına bir direnme biçimi mi?
Hayatı şiirle kucaklamak… güzelmiş! “İnsan yaşadığı yere benzer” sözü ne kadar da doğru! Üzerimde derin izleri olan doğup yaşadığım doğa: Toroslar! Şair Amado güzel söylemiş: “İnsanın anayurdu çocukluğudur” diye. Şiirlerime Ahmetler Köyü ve Akdağ yaylasının iklimi, bitkisi, rüzgârı, bulutu, karı, obruğu, çağşırı, nergisi, zambağı, sütleğeni girmiş. Şiir duygudur, düşüncedir, yaşanmışlıktan beslenir. Dikkat! Benim bu yıllarımda kent yok. Ardıçlar, meşeler, çamlar, melengiçler, sumaklar, harnuplar, pürenler var. O nedenle, dediğin gibi “doğa üzerinden” bir ses şiirim. Doğanın bana kattıkları ile duyurup hissettiriyorum. Şiir, “bir direnme biçimi” benim için de. Behçet Necatigil’in söylemiyle şiir bir sanat ise: “Aslında bütün sanat başkaldırmadır” daha iyi ve güzele değişim için bir direnme önerisidir insana.
“Oysa hayat / çiçekli bir şiir” değil mi? Hayat mı zorluyor şiiri, şiir mi zorluyor hayatı?
Gün oldu evlendik, çarşı - pazar yapar olduk, çocuk sahibi olduk. Yine şiir yanımla tanıdığım TRT Antalya Radyosu spikeri Talat Kalyoncu ile aynı pazara çıkardık Antalya’da. Güzle çıkan nergisler bir elinde bir elinde çarşı arabası Talat ağabey’in. Karşılaşınca konuyu merhabadan sonra şiire getirirdik. Sesi, sesinin tınısı güzeldi, eh, şiir de konuşunca… çarşı pazarı unuturduk, işte o an çiçekli bir şiir olurdu hayat! Şiir, güzelliği, umudu taşıyordu, ölmeyen umudu. Özlem, yaşanası bir dünya! İnsan umutla güzellikler içinde, sevinçler içinde oluyor. Yaşamımız, şiiri besleyen, içinde yaşama direncini taşıyan bize emdiren. Böyle bir yaşanmışlıktan çıktı bu şiir. Herkes kendi yaşamından bir yere iliştirsin çiçekli bir şiiri! Dedim ya hayat çiçekli bir şiir! Şiir, daha iyiye ve güzele zorluyor yaşamı.
Sıkça kullandığınız kırlangıç metaforunun sizdeki karşılığı nedir?
“Ayakları köpüklüce atım / Beni uçur uçur / Sevgilim yalnız kalmasın /Ağlamasın/ Belki gece olur uyur” “Şiir, biraz da mecaz bilgisi gerektirir” der, Behçet Necatigil. Unutmadan… Bu öbekteki “Ayakları köpüklüce atım” dizesi için, şair Metin Demirtaş ağabey, “Burada ne demek istiyorsun?” dedi. Güldüm ama utandım da. Yanlış bir şey mi yaptım diye suçlanıp, utandım. Ya açıklamam yetersiz gelirse! Oysa ben o dizemi çok seviyordum. Şair, seçtiği sözcüklerden bir dizim yaparak dizesini kurar. O sözcük dizimi yeterli, yetkin ise bir büyü katar dizeye, dolayısıyla şiiri okura duyurup hissettiren o büyüdür. Bir elektrik akımı gibi bir şey bu. Şiir ne ise odur, kendisidir. Açıklamak, anlatmak düzyazının işidir. Şiirde dizeler akarsu gibidir. Suya kim, hangi koşulda dokunur, nasıl etkilenir? Her kişice ayrıdır. O nedenle şiir kendisidir, şiirden aldıklarımız kendimizce…
Yerel söyleyişlerin genel anlamda yazına etkisi üzerine neler söylemek istersiniz?
Hüseyin Cöntürk, Behçet Necatigil üzerine yazısında, “İyi bir şair olmanın en az iki koşulu var: Klişeleşmiş dille yazmamak ve birşeyler getirmek” der. Bildiğiniz gibi “Üvercinka” Cemal Süreya’nın. İlk okunduğunda kaç kişi biliyordu? Yine “çılçıpar, fauvıllar, ırlan, cıncıklı, zağlı, fingirik, belipester, ipimilah, macık mıcık, keşempeye, kababe” vb sözcükler Salah Birsel’in Varduman şiir kitabından. “Dinga, dahhat, ceffelkalem, palikarya” sözcükleri Hayri Ünal şairin.
Bu sözcükler gibi “civcer, cirk, çımgışıp, şavıltı, ımık, kürnek, kayrak” gibi sözcükler de benim kullandığım sözcükler. Aslında sözcükler kullanıldıkları yere göre bir anlam ve çağrışım kazanırlar, o an anlamca bilinmeseler de zaman içinde kendilerini kabul ettirirler. Sözcükler sadece anlamı ile değil sesleri de dikkate alınarak bir dizede yerini alır. Sadece anlama bağlı kalmak şiiri sakat kılabilir. Öyle ya şair söylemek istediğini var olan sözcüklerle veremiyorsa? Bu nedenle yeni sözcükleri kullanmak zorunlu olur. Şiir okuyan, o an sözcüklerin birbiriyle ilişkisinden doğan bir çağrışım, imge içinde sarhoş olurken, bilmediği bir sözcük bir kırılma yaratıyor da, olabilir. Okur, şiiri okumayı bile bırakabilir elbette. O zaman şair şiirde anlamı bilinmeyen sözcük kullanmasın mı? Buna Evet ya da Hayır demek zor.
Toroslar’daki yaşantınızı doğa ile olan ilişkiniz üzerinden anlatıyorsunuz. Bu bütünlüğün şiirinize olan etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu benim biraz da zorunlu, var olma sorunum, anadilimin, sözcük dağarcığımın Toroslar’daki Yörük yaşantımdan beslenmesi, Akdağ yaylasında geceleri göğün altında kıl çadırlarda akşamları masallar, tekerlemeler, bilmecelerle beslenmem, anadilimin getirdiği bir durum. Türkülerden çokça süt emmemden kaynaklanır. Bu günlerde Melih Cevdet Anday’dan okumuştum: “Bir varmış bir yokmuş… Deve tellal iken pire berber iken… Bu masal dünyasıdır şiiri besleyen.” diyordu. Şiir bir dil işidir, konuşma dili ve içinde bulunduğumuz yaşantıdan beslenir. Toroslar’da doğup büyümemin sonucu bu sözcükler benim dağarcığımda. Her yaşantının sözcükleri birer zenginliktir ama kendi adıma Toroslar’ın doğası ve sözcüklerini şiirimde büyük bir kazanç sayarım.
(19 Aralık 2021)
Birgün Gazetesi