Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öğretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doğmuş, orada büyümüşüm. Köy yaşamını iyi tanırım ve doğa ile iç içe olmak keyiflidir. Çocukluğumda aileme yardım ederken çift ve harman...
ALDÜRBE’DE BİR YAYLA KEŞFİ
Ali VAROL
Bu yazı 23.07.1966 tarihinde yazılmış. Büyük olasılıkla keşfin yapıldığı tarihten sonraki günlerde, yani sıcağı sıcağına. Eski dosyaları karıştırırken elime geçti; yaylamızı sevenlerle, ilgilenenlerle paylaşmak istedim.
Ahmetler yaylasındayız. Ahmetler kuyusu ile İmalı Dağı arasında bir yer. Ardıçlı Diş’in Aldürbe’den yüzünde bir tepe. Tepe irili ufaklı taşlarla örtülü. Genişçe bir taşın üstüne üç ayaklı bir çatma çatılmış, çatmanın üstüne birkaç kilim atılarak gölgelik yapılmış. Gölge yere bir – iki keçe kilim serilmiş, üzerine de bir döşek atılmış.
Bu gün keşif günü. Yayla keşfi var. Davacı Ahmetler Köyü, davalı: Çimi Köyü. Dava konusu Arataşı’nın yerinin tespit edilmesi. Çok insan gelmiş. Çimili, Ahmetlerli, Erengerişli dolup taşıyor. Pazaryeri gibi.
Gölgelik yerdeki döşeğe Akseki’den gelen yargıç Muzaffer Yeşilyurt oturdu. Başında bir hasır şapka, gözlerinde güneş gözlüğü var. Elinde bir dosya açıp bakıyor. Bir yanında, önünde yazı makinesi ile yazıcı (zabıt katibi), öbür yanında Tapu ve Kadastro Müdürü hazır bekliyor. Biraz geride avukatlar, muhtarlar, bilirkişiler. Gerisi büyük kalabalık ile halka şeklinde çevrilmiş. Halkanın içinde ve dışında birkaç jandarma her ihtimale karşı silahlı olarak bekliyor..
Kalabalıkta insanlar birbirinin omzunun üzerinden halkanın ortasına bakmaya çalışıyor. N’olmuş, kim var, kim yok, ne olacak?... Bilirkişiler ne diyecek? …Bir merak, bir bekleyiş… Fısıldaşmadan doğan bir uğultu var ama, gürültü yok., çıt yok.
Yargıç Muzaffer Bey üzerinde harita ya da kroki plan birkaç kağıdı incelemesi için Tapu Kadastro Müdürüne verdi.
Avukatların ellerinde de dosyalar vardı. Ahmetler’in Avukatı Cavit Günal’ dosyası elinde bekliyordu. Çimi avukatlarından biri dosya üzerindeki bir kağıda bir şeyler yazıp, not alıyordu.
Yargıç dosyaları kapattı. Şapkayı gözlüğü çıkardı. Başını kaldırdı. Herkes pürdikkat kesildi. Gözler dört açıldı. Kulaklar tek fısıltıyı kaçırmamak için dikkat kesildiler. Sinek uçsa vızıltısı duyulacaktı. Zihinler bir teyp gibi, bir kamera gibi konuşmaları, olacakları kaydetmeye hazırdı, uyanıktı.
Yargıç konuştu:
“Beyler bu gün buraya iki ayrı yerde işareti olduğu iddia edilen Arataşı’nın hangisi olduğunu anlamaya geldik.”
Sonra Ahmetler avukatına döndü:
“Öyle değil mi?”
Avukat:
“Evet efendim.”
Sonra Çimi avukatlarına döndü:
“Değil mi?”
“Evet efendim.”
“Peki, öyleyse başlayabiliriz.”
Çimi’nin avukatlarından Seyfettin Tuğ yekindi söz aldı:
“Efendim izin verirseniz bir maruzatım (isteğim) var.”
“Buyurun Seyfettin Bey!”
Avukat elindeki kâğıttan başladı okumaya:
“Efendim bu Ahmetler köyünün bir yaylası vardır. Ama bu Ahmetler Köyü yakınında mı yoksa Çimi köyü yakınında mı tapu ile gelen kayıtta belirtilmemiştir. Ayrıca bundan önce bir keşif yapılmıştı. Bu keşifte ben de bulundum. Burada birçok şey yönler, yani sakat yönler vardı.”
Yargıç:
“Evet, kabul edelim ki böyle. Uzatmayın, şu maruzatınızı anlayalım da keşfimize geçelim.”
Avukat:
“Efendim madem buraya kadar zahmet edip çıkmışız; madem yanımızda çok kıymetli teknik elemanlarımız da var, Bu sakat kalmış yani anlaşılamayan yönleri de düzeltirsek iyi olur. Yine de yüksek mahkememizin düşüncelerine hürmetimiz vardır.
“Mesela?”
“Mesela tapu ile bilirkişilerin ifadeleri arasında tutmazlıklar var. Arataşı mı, Arıtaşı mı yoksa Ertaş mı? Aldürbe mi, Deliderne mi? Bunların da bilirkişilerimizden yeniden sorulup yeniden görülmesini istiyoruz.”
“Yani iki tane olarak gösterilmiş olan Arataşı’nın gerçeğinin hangisi olduğunu keşfe gelmişken diğer sınırların da yeniden keşfini istiyorsunuz, öyle mi?”
“Evet efendim.”
“Ama Seyfettin Bey biz bugün buraya Arataşı meselesi için keşfe çıktık..Ve siz bunu üç celse (duruşma) önce tebliğ edince (bildirince) kabul ettiniz.”
“Ama efendim!?”
“Efendim şimdi her tarafın keşfinin yapılabilmesi için bu dosyanın yeniden gözden geçirilmesi gerek. Hem sizin böyle bir isteğiniz vardı da, bu keşif tebliğinden beri aradan üç duruşma geçti, şimdiye kadar niye bildirmediniz? Siz bir önceki duruşmada bu isteğinizi bildirseydiniz, biz dosyayı inceler,sizin isteğiniz doğrultusunda bütün sınırları keşfe çıkardık. Ama şimdi hazırlığımı Arataşı anlaşmazlığı için. Üç duruşmada bu isteğinizi bildirmeyip de şimdi keşfe başlarken bildirmeniz doğru mu?”
Ama efendim madem bu kadar zahmet etmişiz, madem bu kadar kıymetli teknik elemanlarımız var… Fırsatı değerlendirelim….”
Yargıç:
“Biz bu gün Arataşı meselesi için keşfe çıktık. İleride gerek görürsek diğer sınırlar için de keşfe çıkabiliriz.”
“Peki efendim.”
Kalabalık daha iyi duymak, daha iyi görmek için iyice yanaşmışlardı. Halka daralmıştı. Ama çıt çıkmıyor, sessizce dinleniyordu. Kalabalık itişe kakışa avukatların yanına gelmişlerdi.
Yargıç yerinden kalktı, çevresine bakındı.
“Geri çekilin! 10 m. geri çekileceksiniz.!”
Hemen jandarmalar kalabalığı geriye çektiler, halkayı genişlettiler.
Yargıç yazıcıya buyurdu:
“Yaz: Duruşma başladı. Avukatlar, bilirkişiler hazır.”
Yazıcı yazı (daktilo) makinesini takırdattı:
“Hazır efendim.”
Yargıç:
“Evet, şimdi bilirkişiler gelsin!”
Ahmetler Köyü avukatı Cahit Günal söz aldı:
“Efendim izin verirseniz bir şey arz edeceğim.”
“Buyurun.”
“Efendim köyümüz bilirkişilerinden üçü şimdi açıklayamayacağımız bazı sebeplerden dolayı bu duruşmaya gelememişlerdir. İleride bunun nedenlerini ayrıca arz edeceğiz. Şimdi o gelemeyen bilirkişiler yerine başka kişiler gösterse yüksek mahkemenizce kabul edilirler mi acaba?”
Yargıç durumu Çimi Köyü avukatlarına anlatıp sordu:
“Kabul ediyor musunuz?”
“Hayır efendim. Biz zamanında anlaşmıştık.”
Peki, o zaman davacı köyün bir, davalı köyün dört bilirkişisini dinleyeceğiz.”
Sonra avukatlara dönüp:
“Bilirkişiler hazır mı?”
Avukatlar hep bir ağızdan:
“Hazır efendim.”
“Davacı köy Ahmetler’in bilirkişisi gelsin!”
Bilirkişi bir adım ileri çıktı:
“Evet, efendim, benim.”
Halk halkayı tekrar daraltmıştı. Birbirinin omzunun üzerinden bilirkişiyi görmek için halkadan içeri bakmaya çalışıyorlardı. Bir uğultu vardı ama gürültü yoktu. Sinek uçsa duyulacaktı.
“Adın, soyadın?”
“Halil, efendim. Halil Şahin.”