Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
ALMANYA’DA YABANCI, TÜRKÄ°YE’DE ALMANCI
Ali KOÇ
“Almanyalı, iki karpuz alıver!” dedi Orakçı, köy odasının çardağından seslenerek. Odanın hemen önünde Alavadalı Åžaban kamyonunun kasasında karpuz satıyordu. O zaman Manavgat’ın karpuzları bütün Türkiye’de meÅŸhurdu. Belki miktar olarak deÄŸil, fakat kalite olarak üstüne yoktu Manavgat karpuzlarının.
“Bunlar neden adımı söylemiyorlar da Almanyalı diyorlar?” diye düÅŸündüm. Belki bu da bir ayrımcılık ifadesi. Orakçı bilmiyor mu benim bu köyden olduÄŸumu?
Ä°ki büyük karpuz alıp odanın çardağına çıkardım. Sanıyordum ki karpuzları kesip beraber yiyeceÄŸiz. Hiç de öyle olmadı. Orakçı karpuzları oradaki tapulama memurlarına hediye etti. Sonradan öÄŸrendim, kendisi onların bilirkiÅŸisi, yol göstericisi imiÅŸ. Tapucular baÅŸlarını kaldırıp yüzüme bile bakmadılar. Karpuzları da görmezden geldiler. Sonra ne yaptıklarını bilmiyorum.
Derken zamanla tapusuz tarlaların, meraların, dağın, taşın tapusu çıktı. Ben kimseye kimin nereyi tapuladığı konusunda bir soru yöneltmedim. Tek beklediÄŸim babamın veya annemin kendi analarından veya atalarından kalan yerlerinin doÄŸru olarak yazılması idi.
Bu iÅŸler devam ederken babamın birçok yeri satıp parasını dolandırıcılara verdiÄŸi ortaya çıktı. Annemin çırpınması sayesinde hiç deÄŸilse içinde oturduÄŸumuz ev satılmaktan kurtulmuÅŸtu. Evin tapusunu görmek istedim. Fakat tapu yoktu. Neredeyse daÄŸdaki taÅŸları bile birilerine tapulayan görevliler köyün kurucusu olan atalarımdan kalan asırlık evimizi yazmadan çekip gitmiÅŸlerdi. Ä°çimden ‘Karpuzlar da bir iÅŸe yaramadı,’ diye düÅŸündüm. ‘Bu iÅŸte birilerinin parmağı var ama kimin?’
Annemin ve babamın saÄŸlığında tapuyu alamadık. Bir avukatın yardımı ile bir sürü masraf ettikten ve iki yıl uÄŸraÅŸtıktan sonra nihayet tapuyu çıkarttırabildim. Ä°nsan huylanıyor: Acaba bunlar ben Almanya’dayım diye mi bize bu kadar eziyet ettiler?
“Manavgat esnafı bir Almancı gelse de soysak diye bekliyor” dedi bakkal Ahmet Yaman.
“Manavgatlılar haydutluÄŸa mı baÅŸladılar? Benim bildiÄŸim Manavgatlılar böyle ÅŸeylerle uÄŸraÅŸmazlar.”
“Öyle demek istemedim. Bu esnafın çoÄŸu zaten Manavgatlı deÄŸil. Burada herkes birilerini kandırarak hemen zengin olmak istiyor. Siz Almancılara üç kuruÅŸluk bir ÅŸeyi beÅŸ kuruÅŸa satmak daha kolay oluyor.”
Anlaşılan biz gideli kasabamız Türkiye’nin her yerinden gelen vurguncular için bir cazibe merkezi haline gelmiÅŸ. “Manavgat rant yeri,” dedi sohbet ettiÄŸim bir halıcı. Özellikle arsa alışveriÅŸinin iyi para getirdiÄŸini söyledi. “Rant ne demek?” diye sormadım ona. Fakat ne demek istediÄŸini anladım.
Zor zamanlarında yardım ettiÄŸim birkaç kiÅŸi tarafından dolandırıldım. Bazıları da göz göre göre eÅŸyamıza el koydular. Biri de benim evimi ipotek ettirerek bankadan borç para almış. Aylardır avukatımın yardımı ile bu beladan kurtulmaya çalışıyorum. Ödünç diye para alanlar aldıkları parayı bir türlü geri vermiyorlar. Acıdık, acıya uÄŸradık. Selam verdik, başımıza belayı bulduk.
Antalya’da bir dolmuÅŸçu:
“AÄŸabey, Almanya’nın neresinde kalıyorsun?” dedi.
“Almanya’da kaldığımı nereden bildin?” diye sordum.
“AÄŸabey, sen parayı cüzdanından çıkarıp verdin. Buranın yerli halkı cüzdan kullanmaz. Antalyalılar parayı ceplerinden çıkarıp verirler. Yalnız Almanya’dan gelenler böyle cüzdan kullanırlar.”
ÖÄŸrenmenin yaşı yoktur derler ya, yeni bir ÅŸey daha öÄŸrenmiÅŸ olduk.
DolmuÅŸtan inince bir konfeksiyoncu dükkanına girdik.
Daha içeri girer girmez: “Almanya’nın neresinde kalıyorsunuz?” diye sordu dükkan sahibi.
“Nereden bildin Almanya’da kaldığımızı?”
“Dışardaki çocuÄŸunuzun başında Sparkasse ÅŸapkası var,” dedi.
Biz Almanca konuÅŸurlar diye çocukları içeri almamıştık. Bu tüccarlardan da bir ÅŸey saklanmıyor. Hepsi insan sarrafı. Ä°nsanın yüzüne bakıp ruhunu okuyorlar.
Manavgat’ta Köprübaşı’ndaki paralı tuvaletin giriÅŸinde yerliler için 50 KuruÅŸ, turistler için 50 Cent yazıyor. Yani turist çiÅŸini yapmak için yerli halkın ödediÄŸinin iki misli para ödeyecek. Bu iÅŸi kahvehanelerde, dolmuÅŸlarda, lokantalarda, pazar yerinde, sıradan dükkanlarda, daha doÄŸrusu her yerde görebilirsiniz. Euro’yu (Avro’yu) Türk lirası ile eÅŸit sayıyorlar hesap yaparken.
Yan masadaki turistlerden aynı su için benden aldığının iki katı kadar para alan kahveciye müdahale ettim:
“KardeÅŸim, Almanlar Türküz diye mallarını bize iki katına satmıyorlar ki! Siz de yerli halktan ne alıyorsanız onlardan da aynı parayı alın. Onlar da müÅŸteri!” dedim.
“Onlar turist, onlarda çok para var!” dedi kahveci.
Almanya’dan gelen herkesi zengin sanıyorlar. Halbuki turistin zengini gelip onun kahvehanesine oturmaz bile. Ayrıca zengin diye müÅŸteriyi dolandırmak mı lazım? Bu nasıl anlayış?
Bize de aynı gözle bakıyorlar. ÖÄŸrenci bursundan baÅŸka gelirim olmadığı ve uçak biletini zor alabildiÄŸim dönemde bile bu böyle idi.
Bir akrabam benim için telefon ettiÄŸi taksiciye “Sana yaÄŸlı bir müÅŸteri gönderiyorum” dedi. Belli ki beni kıskanıyordu Almanya’dayım diye. Halbuki gerçekte o benden daha çok para kazanıyordu. Böyle durumlarda ben hep Kurandaki Felak suresinin son ayetini hatırlarım ve ona göre kendime çekidüzen vermeye çalışırım. Bereket taksici akrabamla aynı ÅŸeyi düÅŸünmüyordu. Benden normal ücretini aldı.
Ben alışveriÅŸte hep arkadaÅŸ ve akraba çevreme destek olmak isterim. ÇoÄŸu bu düÅŸüncemi takdir eder. Fakat bazen içlerinden bu konuyu istismar edenler çıkabiliyor. Eh, Allah gönüllerine göre versin!
Burada bir entegrasyon, asimilasyon tartışması var yıllardır. Kimse anlamıyor bu entegrasyoncuların, asimilasyoncuların ne istediklerini. Nereden çıktı bu tartışma? Bu kavramları diline dolayanlara önce Semiya ÅžimÅŸek’in kitabını okumalarını tavsiye ederim: Schmerzliche Heimat (Acı Vatan), Rowohlt Yayınevi, Berlin 2013.
Ben Türkleri asimile etmek isteyen bir Almana rastlamadım. Bu konuyu abartmamak lazım. Entegrasyon meselesinde ise önemli bir anlaÅŸmazlık olduÄŸunu sanmıyorum. Sorun zamanla kendiliÄŸinden çözülüyor.
Bu yazıyı tamamlamadan yeni bir kara haber daha geldi: “10 Mart 2013. Backnang’da büyük yangın. Sekiz ölü. Yedisi çocuk. Biri çocukların annesi. Hepsi Türk!”
DüÅŸündürücü bir olay. Yine Türklerin evi yanıyor, yine insanlar ölüyor, yine bir sürü soru akla geliyor. Nasıl oluyor da tek katlı bir evde yangın çıkınca birkaç dakika içerisinde sekiz kiÅŸi ölüyor?
Burada yabancı, Türkiye’de Almancı muamelesi görmekten çekinir olduk. Çok sayıda insanımız hiç deÄŸilse yabancılık duygusundan kurtulmak için kendi isteÄŸiyle ülkemize geri döndü. Türkiye’de Almancı muamelesine katlanamayıp tekrar Almanya’ya geri gelenler de var. Ä°ki arada bir derede gidip geliyoruz iÅŸte.
Ali Koç