Huriye HEARN Yazarın Tüm Yazıları
Huriye HEARN Ä°ngilizce ÖÄŸretmeni
BAVULLA GELEN PÄ°YANGO BÄ°LETÄ°
Huriye HEARN
Çiftçi sınıfının mütevazilikten çok oldukça fakir diye isimlendirebileceÄŸim iki küçücük odasının birisinde yaÅŸanılan duygu fırtınasını tasvir edebilmek için henüz yeterli kelimeleri bir araya getirebilme becerim geliÅŸmiÅŸ deÄŸil...
Her üç ayda bir pazartesileri, babam ve en iyi dostu Zobu emmimle devlet tarafından yaÅŸlılara bağışlanan yaÅŸlılık aylığını almak için köyümüzden epeyce uzakta olan ve benim uzun yıllar sonra görebileceÄŸim ÅŸehre, yani Manavgat’a giderlerdi. Bu gidiÅŸler aslında sıradan bir yolculuk gibi görünse de anılarımda dinsel bir ritüelin gizli sırlarını saklar.
Geceyi ikiye bölen bu yolculuklarda yanlarına aldıkları kafa kağıdı dedikleri kimlikleri ve kocaman büyük peÅŸtamallarıydı. Gecenin ikinci yarısı baÅŸlar baÅŸlamaz haberleÅŸen iki arkadaÅŸ siyah lastik dora ayakkabılarını sessizce giyerek tahta merdivenlerden usulca inerler, köyün sessizliÄŸini bölmeye çalışan su kurbaÄŸalarının arsız sesleri arasında yolculuklarına baÅŸlarlardı...
Bir elin parmağından çok çocuÄŸa sahip olan babamın peÅŸtamali akÅŸamdan dolmuÅŸtur bile ÅŸehirden getirilecek sipariÅŸ listeleriyle. Benden büyükçe olan ablalarım her seferinde allı güllü, tiril tiril olan Sümerbank basması isterler. KardeÅŸim, başına pembe bir taç alınmasını hayal ederek masallardaki prensesin yerine çoktan bırakmıştır kendini... Erkek kardeÅŸim bisiklet deÄŸil de araba yapmak için iki küçük beyaz makara ve bir metre metal tel için kaç ton sözcük dökmüÅŸtür bilinmez. Bense her seferinde tek istediÄŸim ÅŸey, ÅŸu çok güzel kokulu, sarı, üzerindeki kepekleri dökülmemiÅŸ tazecik taÅŸ fırından yenice cıkmış, ta köyün giriÅŸinden itibaren “ben geldim” diye bağıran ve hala kokusu ve tadını aradığım ve bulamadığım küçük bir somun ekmekti.
Babamın ÅŸehirden dönme zamanını, bitmek bilmeyen bir sabırla beklemek, bizim gibi minicik sabırsızlar için çok zor oluyordu. Ä°kindinin bitiminden az önceki zaman diliminde ÅŸaÅŸmaz bir ÅŸekilde Kuyunun Alanı’ndan görünen iki uzun boylu arkadaÅŸ yine ÅŸakalaÅŸarak ve gülerek köye doÄŸru yaklaşırken ben ve kardeÅŸlerim koÅŸarak onları karşılardık. Babamın kocaman siyah Alanya ÅŸalvarına sarılan bir avuç çocukla eve dönmesi ve peÅŸtamalının açılmasıyla evin panayır görünümü alması, kıskanılmayacak bir ÅŸey deÄŸildi.
Ama bu da nesi? Bu nasıl bir ÅŸeydi? Ya sipariÅŸlerimize, ya benim küçücük ÅŸehir gömbeme de ne olmuÅŸtu? Yoksa babamın sipariÅŸlerini Zobu emmim kendi peÅŸtamalında mı taşıyordu? Yüzlerce cevapsız sorunun birbirine çarpışması, karma karışık olan beyinlerimizi sarhoÅŸ edercesine yormuÅŸtu. Ya o elindeki de neydi? PeÅŸtamalına ne olmuÅŸtu? Yok yok, onun peÅŸtamalını biri çalmış olsa bu kadar mutlu da görünmezdi! Üstelik sohbetlerin içine o kadar gömülmüÅŸlerdi ki bizi bile fark etmemiÅŸlerdi bugün. Yoksa bu iki ihtiyar yine geyik avınnın tutkusuyla yaylada kalan ruhlarını geri getirememiÅŸler miydi? Bizim varlığımızla onların arasında bir algı duvarı vardı ve biz bu duvarı bir türlü geçemiyorduk.. Ben bu duvara doÄŸru koÅŸuyorum; fakat bu her nedense beni geri alıp bulunduÄŸum noktaya savuruyordu! Onlarınların üzerindeki efsun da neyin nesi idi? Bir türlü anlayamamıştım.
Daylak Emminin dudunun önüne gelince iki ihtiyar benim anlamadığım kelimelerle konuÅŸarak ve birbirleriyle dalaÅŸarak onları bekleyen suskun taÅŸ duvarlı evlerine doÄŸru ilerlediler.
Babam sanki bir trans hali yaşıyordu elinde tuttuÄŸu ÅŸu kare biçimli gri renkli üzerinde tuhaf aparatlar bulunan kutuya öyle baÄŸlanmıştı ki sanki bütün varı yoÄŸu bu kutu oluvermiÅŸti. Yoksa bu kutunun içinde ÅŸu Koca Mustafa emminin küpünün çil çil altınları mı vardı ya da Hebilbey’in hazinesini bekleyen ejderhaları yenip bir kutu dolusu hazineyle mi dönmüÅŸlerdi köye? Neydi babamı bu kadar heyecanlandıran ve ruhunu alıp sadece etini kemiÄŸini köyün sessiz yollarına bırakan ÅŸey.
Evdeki bir çocuk bakım evinin kalabalılığını andıran hareketliÄŸine yuva olan kerpiç duvarlara heyecanlarımızın ve merakın suskuluÄŸu sinmiÅŸti adeta. Evin içerisine çöken ve herkesi bulaşıcı bir ÅŸekilde içine alan sessizliÄŸi babam bölecekti. Babamın uzun, merhametli, toprak rengini taşıyan nasırlı elleri, ÅŸefkatli dokunuÅŸlarıyla pandoranın sihirli kutusu gibi duran bavulu açacaktı. Sonbaharın bütün solgun ve huzur veren renklerini taşıyan yüzüne babamın heyecanına ufak bir öÄŸrenci merakı katılıvermiÅŸti... YaÅŸlı olmasına raÄŸmen içindeki her türlü duyguya ait ışıltılar, en benzersiz ÅŸekilde gözlerine yansımıştı. Yüzündeki çizgilerinde uyumlu birleÅŸiminden oluÅŸan muntazam ahenk yine sarmıştı sonbaharın renklerinin sergilediÄŸi hafif solgun yüzünü...
Kutsal bir hazineye dokunan ilk canlının heyecanı gibi bizi de sarmıştı onun heyecanı, aceleci olmayan yumuÅŸak dokunuÅŸlarla okÅŸanan gri kutunun adını ilk kez duyan kulaklarımı gözlerimin ÅŸaÅŸkınlığı yalnız bırakmamıştı. Bavul!
Her birimizin hayallerini, günlük düÅŸlerini, anlık mutluluklarının son durağını alan ve içine babamın çok sonradan bu durumu aÅŸk haline getirdiÄŸi, yoksul bir adamın ölünceye dek hasretini çekeceÄŸi kutsal emir olan “Oku” buyruÄŸunu koyduÄŸu büyük kutu, demek bir bavuldu!
Bu gri bavulun içine babam, dini bir simgeye ait duyguyla bakıyordu. Sonunda okÅŸanarak açılan bu sihirli kutu hepimizi ÅŸaÅŸkına çevirmiÅŸti. Ä°çinde ne bir pazar ekmeÄŸi, ne bahar dallı pembe entarilik, ne de kaynaması iÅŸin tencereye konacak bir kaç lokmalık yiyecek vardı!
Ä°çinden, iç içe girmiÅŸ süslü kutsal bir kitap babamın ellerinde usulca açılıyor, yapraklarından kokular geliyor, Zobu emmimin babama sürekli okuduÄŸu kitaba benzer ÅŸekilde farklı yazılar var.
Bunun yanında yepyeni kıyafetler pırıl pırıl parlayan bir kravat ve bir çift kundura, koyu ceviz içi renginde… Ama eksik olan bir tek ÅŸey var. Bütün çocukça isteÄŸimizden daha deÄŸerli olan ve bütün bunlara sahip olacak kiÅŸi yok. Acaba bu deÄŸerli bir hazineyle dolu olan gri sandığa sahip olacak olan ÅŸanslı çocuk, kim olacak? Yarım düzine irili ufaklı, kızlı erkekli bir avuç çocuktan hangisi bu harika giysilerin ve sihirli kutunun sahipliÄŸini üstlenecek? Babamın okuma aÅŸkı, kutunun ikramiyesi de yanında yaldızlı bir hediye!