Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMÄ°Åž Antalya, Manavgat, Ahmetler doÄŸumluyum. Ä°lkokulu orada okudum. Aksu Ä°lköÄŸretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öÄŸretmenliÄŸi ve okul yöneticiliÄŸi yaptım. Daha sonra girdiÄŸim sınavları kazanarak Ankara Gazi EÄŸitim Enstitüsü EÄŸitim (Pedagoji) b&ou...
Bir HES Destanı
AHMETLER NEDEN DÄ°RENDÄ°, NASIL BAÅžARDI?
Ahmetler Kanyonundaki HES Mücadelesinin Kısa Bir Özeti
Mustafa KOÇ
2014 yılında; Bölge Ä°dare Mahkemesinin Ahmetler Köylüsünü haklı bulmasıyla Ahmetler Kanyonunda verilen HES karşıtı mücadelenin kazanılması, toplumda büyük yankı uyandırmıştı. O dönemde nereye gittiysem herkes bana aynı soruyu soruyordu:
“Ahmetler nasıl baÅŸardı?”
Ahmetlerli kadınların öncülüÄŸünde verilen mücadelenin başından sonuna kadar sözcüsü olarak görevlendirilmiÅŸ bir Ahmetlerli olarak bu sorunun cevabını vermek de bana düÅŸüyordu.
“Ahmetler’in HES KAVGASI / Bir DireniÅŸ Öyküsü” adıyla yazdığım kitap bitti. Fırtınalarla dolu üç yılın hikayesini böylelikle ölümsüzleÅŸtirdiÄŸimizi düÅŸünüyorum. Basıma hazır olan 300 sayfalık bu kitabın son bölümünde “Ahmetler Neden Direndi, Nasıl BaÅŸardı?” baÅŸlıklı bölümü burada, Ahmetler’n sitesinde paylaşıyorum.
Ahmetler’in bu haklı mücadelesi bütün Türkiyedeki HES karşıtı mücadeleler için de çok önemli derslerle dolu.
***
AHMETLER NEDEN DÄ°RENDÄ°, NASIL BAÅžARDI?
AHMETLER KANYONU HES MÜCADELSÄ°NÄ°N ÜÇ YILIN KISA BÄ°R ÖZETÄ°
NEREDEN NEREYE GELDÄ°K?
2013’teki HES mücadelesi, Ahmetler’i bütün Türkiye’ye tanıttı. Aslında Ahmetler 700 yıldır oradaydı; 1300’lü yıllarda Horasan’dan Anadolu’ya gelen öncü Türkmen oymaklarından biriydi; ama bugüne kadar kimsenin umurunda deÄŸildi burası. Sularına göz dikilmeseydi belki yine kimse tanımayacaktı. Ne zamanki derelerine HES yapılmak istendi iÅŸte o zaman Ahmetler’i herkes tanıdı.
Ahmetler kendi yoksulluÄŸuyla kendi halinde yaÅŸayıp giderken bir gün köylüler, yanı baÅŸlarında yüzlerce yıldır akıp giden ırmaktaki suyun; tanımadıkları ve hiçbir zaman buralara ayak basmamış birilerine satıldığını öÄŸrenince ayaÄŸa kalktılar. Anladılar ki kanyona yapılacak HES, sularını ellerinden alacak, kanyonlarını kurutacaktı. Artık hayvancılık ölecek, tarım yapılamayacak, kanyon çöl olacaktı. Kendi yurtlarında saldırıya uÄŸradıklarını düÅŸündüler. Dediler ki “sularımız elimizden alınırsa biz artık buralarda yaÅŸayamayız.”
Bir sürü yanlışla, hileyle yapılan proje, köylülerden gizli hazırlanmış, Ahmetler’e ve diÄŸer ilgili taraflara haber verilmeden onaylanmıştı. HES ÅŸirketi kanyona ÅŸantiye kurmak için sayısız giriÅŸimlerde bulunmaya baÅŸladığında öÄŸrendiler gerçeÄŸi. Bir devletin kendi insanına yapabileceÄŸi en büyük saygısızlık bu olmalıydı. Mahkemeye yapılan itiraz ise “60 günlük zaman aşımı” nedeniyle reddedildi. Bunu öÄŸrendiÄŸimizde: “Hakkın hukukun zaman aşımı mı olur?” diye bütün dünyaya haykırdık.
KANYON YOKSA AHMETLER DE YOK!
Bu proje; 700 yıllık bir köyün içme ve sulama suyu kaynaklarını, hayvancılığını, tarım alanlarını, turizm gelirlerini, kısaca geleceÄŸini tehdit etmekteydi. Fakir bir orman köyü olan Ahmetler’in ilerde yapılacak yatırımlarla geliÅŸtirilecek olan turizm gelirleri ellerinden alınmak istendi. Bu kanyon ve buradan akan sular ellerinden alınırsa biliyoruz ki Ahmetler de yok olacaktı.
HES ŞİRKETÄ° KÖYLÜLERE SÄ°LAH SIKTI
HES ÅŸirketi ısrarla iÅŸ makinelerini kanyona sokmaya çalıştıysa da her defasında köylüler buna izin vermedi. Ahmetlerliler, kendilerini bekleyen tehlikenin farkına vardı; komÅŸu köylerin, medyanın ve kamuoyunun desteÄŸiyle kanyona sahip çıktı.
Bu süreçte ÅŸirket silahlı adamlarıyla köylülere silahla saldırıp üstlerine iÅŸ makineleri de sürünce Ahmetlerliler kanyonda HES Çadırı kurdular ve nöbete baÅŸladılar. 2013’te büyük sosyal olaylara sahne olan kanyonda, köylüler, ÅŸirketin adamları tarafından dört kere silahlı saldırıya uÄŸradılar, üstlerine iÅŸ makineleri sürüldü, coplandılar, biber gazı yediler, iÅŸ makinelerinin önüne yatan kadınları gördük, yaralandılar ama yılmadılar, tek yumruk oldular; yaÄŸmur çamur, sıcak soÄŸuk demeden kanyonu beklediler ve ÅŸirketi kanyona sokmadılar.
Köylüler nöbete baÅŸlayınca kanyona büyük bir Jandarma birliÄŸi geldi. BaÅŸlangıçta Jandarma komutanları ÅŸirkete destek görüntüleri vererek köylüye karşı sert tavır takındılar. Ancak köylüler Jandarmanın ÅŸirkete verdiÄŸi gizli desteÄŸi deÅŸifre edince Jandarma tavır deÄŸiÅŸtirdi, doÄŸrudan müdahale etmedi ve sadece kanyona gizlice sokulan iÅŸ makinesini korumak için bekleme görevi yaptı. Jandarmanın ÅŸirketten yana tavır alması köylülerin gönlündeki asker sevgisine gölge düÅŸürünce biz de “Kimsenin, halkın askerine olan güvenini bir ÅŸirket adına kaybettirmeye hakkı yok” dedik. Ä°ÅŸte bu bir kırılma noktası oldu. Asker tarafsızlaÅŸtı; zamanla köylünün haklılığı ve kararlılığı herkesi ve doÄŸal olarak da resmi makamları daha ciddi düÅŸünmeye sevk etti.
- Kanyondaki olaylar sırasında köylülerden biri: “Biz Antalya’nın zencileriyiz” diye haykırmıştı. Bu bir sahipsizlik duygusu, hayal kırıklığı ve güvensizlikti.
- Bir baÅŸkası; “Burası bizim Çanakkale’miz” dedi; bu inançtı.
- DiÄŸeri; “Hepimizi öldürün de tarihe geçin” diye bağırdı; bu kararlılıktı.
- “Ä°kinci KurtuluÅŸ Savaşımız” diyen de oldu, bu umuttu.
- Kulağımla duydum; “Bu HES için 30 yıldır konuÅŸmadığım adamlarla barıştım” diyenler de vardı. Bu da birlik ve dayanışmaydı.
Gerçekten özellikle vurgulamak gerekirse bu mücadelenin baÅŸarılmasındaki en önemli güç, bütün Ahmetlerlilerin tek yumruk olmasıydı. Bu birliktelik ve dayanışmaya herkes hayran kaldı.
Ahmetlerdeki direncin o taraftan nasıl algılandığını bilmekte fayda var. Nöbetten önceki gidiÅŸimde gördüm ki köylüler kendilerini adeta yurt savunmasında hissediyorlardı. Hepsinde böyle bir inanç ve inanılmaz bir kararlılık seziliyordu. Elbette çok ÅŸey kaybedeceklerinin bilincindeydiler. Åžirket, iÅŸ makineleriyle kanyona girmeye teÅŸebbüs ettiÄŸinde her defasında aynı refleksi gösteren köylüleri toplu olarak karşısında buldu.
Bütün bu saldırılar köylüleri hem birleÅŸtirdi hem de onların kararlılıklarını artırdı. Saldırılara karşı bedenlerini siper ettiler, üstlerine sıkılan kurÅŸunlar onları daha da birleÅŸtirdi, çoÄŸu ilkokul mezunu olan köylülerde ÅŸaşırtıcı bir çevre bilinci ve duyarlığı vardı. Ben bunun genetik bir duygu olduÄŸunu yazdım. HES ÅŸirketinin bir gece ansızın kanyona gelme olasılığı onları tedirgin etse de “Proje iptal edilinceye kadar nöbete devam” kararı aldılar.
KADINLARIN DÄ°RENCÄ°
Köylülerin kararlılığına, kendiliÄŸinden ortaya çıkan birlikteliÄŸe ve kadınların direniÅŸteki öncülüÄŸüne herkes hayran kaldı. “Haklıyız” dediler, haklarını savundular, direndiler. Åžiddet gördüler ama asla ÅŸiddete baÅŸvurmadılar. Bu nedenle kamuoyundan sempati ve destek yaÄŸdı. Binlerce insan, sivil toplum, medya, dernekler, siyasi partiler, belediyeler günlerce kanyondaki köylüleri ziyarete gelip destek verdiler. Bu sırada özellikle Ahmetlerli kadınlar öne çıktı. Mücadelenin gerçek lideri ve kahramanları kadınlardı. Onlar sadece HES mücadelesinin öncüleri olmadılar; bir yandan kanyonda gece gündüz nöbet tutarken bir yandan da akın akın kanyonu ziyaret eden bu büyük gruplara kazanlarda Ahmetler’e özgü yiyecekler hazırladılar ve sundular. O dönemde adeta bütün HES’lerin simgesi oldu Ahmetler. Ve kanyondaki olaylar bütün Türkiye’de ilgi uyandırdı. Gazeteler bütün olayları günü gününe verdi.
HES’lerle ilgili tartışmalar büyüdükçe kanyonun kurtulma umudu artıyordu. Ahmetler’de yaÅŸananlar bu konuya geniÅŸ kesimlerin ilgi duymasını saÄŸladı. Bakanlar bile küçük derelerdeki büyük çevre felaketlerinden söz etmeye baÅŸladı. Daha sonra birçok HES karşıtlığı olayda Ahmetler’in örnek alındığını gördük. HES’leri konu alan “Sevdaluk” dizisinde “Ahmetler kadar olamadınız” dendiÄŸini duyduk. Herkes anladı ki eÄŸer toprağınıza birlik içinde sahip çıkabiliyorsanız haklı mücadeleler kazanılabiliyor.
“HES’LERLE KÜÇÜCÜK DERELERÄ° MAHVETTÄ°K.”
Bu ülkenin elbette bir enerji sorunu var; ancak bunun için yeni enerji kaynakları bulmak, alternatif üretim yollarına yatırım yapmak varken küçük ölçekli projelerle bütün dereleri kurutmanın mantığı var mıdır? Sanki küçücük dereleri kurutarak enerji sorunumuzu çözeceÄŸiz. Hiç inandırıcı gelmeyen bu vahÅŸi projeler için önceki enerji bakanlarından biri “HES’lerle küçücük dereleri mahvettik” diye itirafta bulunmuÅŸtu. Demek ki bu ülkenin bakanının bile karşı koyamadığı bir gizli irade, bir büyük güç bu derelerin mahvedilmesini önleyemiyor.
Åžimdi herkesin düÅŸünmesi gerekiyor. Nerede bir dere varsa küçücük hesaplar için o dereyi kurutmaktan vazgeçecek bir ortak akıl ortaya çıkmalıdır. Toplumun ve doÄŸanın dengesi bozulmadan, ülkemizin daha fazla insanını ve doÄŸasını tahrip etmeden bu yanlıştan dönülsün; insanların da burnu kanamasın, aÄŸaçların da, öteki canlıların da…
Türkiye’de birçok yerde HES’lerle ilgili tartışmalar, olaylar, halk hareketleri ve mahkeme süreçleri yaÅŸandı, yaÅŸanıyor. Ahmetler Kanyonundaki HES projesi ve onunla ilgili yaÅŸananlar Türkiye genelindekilerle hem benzeÅŸiyor hem de ayrılıyor. BenzeÅŸen yanı belki bu ülkenin yönetim kadrolarını bile zorlayan bir güç belli ki her derenin suyuna göz dikmiÅŸ. Adeta “kopyala, yapıştır” projeler bu ülkenin bütün derelerini tehdit ediyor. Ahmetler de bunlardan biri. Ama bu konuda Ahmetler’in farklı ve özel yanları da var.
Gerçekten hiçbir dereye dokunulmadan, yüzyıllardır olduÄŸu gibi derelerin özgürce akıp gitmesi, herkesin içten dileÄŸi olmalı. Ama yine de gerçekten doÄŸaya, insana zarar vermeyen projeler yapılabilirse uygun yerlerde enerji de üretilebilir. Oymapınar’a itiraz eden var mı? Oysa Ahmetler’de durum böyle deÄŸil. Haydi idari yanlışları, haksızlıkları, projenin bütün aÅŸamalarının halktan gizlenmesini bir yana bırakalım; Ahmetler Kanyonunda yapılmak istenen HES, deÄŸmeyecek bir elektrik üretimi karşılığında (Yıllık 9 bin MW); bir dünya mirasını, bölgemizin en önemli doÄŸa harikalarından birini, önemli bir doÄŸal zenginlik alanı olan ve gelecekte büyük turizm potansiyeli olması beklenen kanyonu tehdit etmektedir. DiÄŸer yandan karstik arazi yapısı nedeniyle çoÄŸu yer altına kaçarak denize dökülen Kapuz Irmağının suyu Manavgat sahilindeki geniÅŸ sulama havzasını da beslemektedir. Bu havzadaki 14 köy de bu projeden olumsuz etkilenecektir.
MEDYADAN VE KAMUOYUNDAN BÜYÜK DESTEK ALDIK
Mahkemeler davamızı reddedince elimiz kolumuz baÄŸlanmıştı. Haklıydık ama baÅŸlangıçta elimizde hiçbir ÅŸeyimiz yoktu. Sonra köylülerin direnci ve kamuoyu desteÄŸi en büyük gücümüz oldu. Görsel ve yazılı basının büyük desteÄŸini gördük. Ahmetler ve Kanyonu uzun süre gündemden düÅŸmedi. Olayların en ÅŸiddetli döneminde CNN Türk kanyona canlı yayın aracı gönderdi. O gün Ahmetler için çok önemli bir gündü. Medyanın her zaman büyük bir ilgi gösterdiÄŸi Ahmetler Kanyonu ve bu mücadele bütün ülkede duyuldu ve ilgi odağı oldu. Bütün siyasi parti temsilcileri, yerel belediyeler, belediye baÅŸkanları ve geniÅŸ bir sivil toplum desteÄŸi yanımızdaydı.
DEVLET MAKAMLARINDAN BEKLEDİĞİMÄ°Z Ä°LGÄ°YÄ° GÖREMEDÄ°K
Üzgünüm ama söylemek zorundayım; Türkiye’nin her tarafından, çevre köylerden, Antalya’dan, Manavgat’tan büyük ilgi ve destek gördük ancak devlet makamlarından pek destek alamadık. DSI mühendisleri, “bu projedeki yanlışları düzeltin” dediÄŸimizde; “projede yanlışlık bile olsa arkadaÅŸlarımızın attığı imzayı savunmak zorundayız” mantığıyla yaklaÅŸtı. Oysa bir sürü yanlış vardı. Olayların tırmandığı, köylülerin kurÅŸunlandığı günlerde valilikten ve askeri makamlardan randevu alamadık. Üstelik siyasi baskılar var mıydı bilemiyoruz ama hiç gereÄŸi yokken “bu olay siyasileÅŸti” diyerek köylünün haklılığını görmezden gelmek istediler. Bu masum mücadeleyi itibarsızlaÅŸtırmaya çalışanlara karşı her alanda yüksek sesle itiraz ettik. Gazetelere giderek televizyonlara çıkarak, sivil toplum kuruluÅŸlarına sunum yaparak bu iÅŸin iç yüzünü ve ardındaki gerçekleri bıkmadan usanmadan anlattık. Bütün bunlar Ahmetlerdeki haklı mücadelenin ciddiye alınmasına katkı yaptı. Zamanla HES mücadelesi için bütün Türkiye’ye örnek olan Ahmetler ülke düzeyinde sempati kazandı.
Ä°lin valisi ısrarlı davetlerimize raÄŸmen kanyona gelmedi. Olaylar büyüyünce kaymakamı gönderdi. DSI bölge müdürlüÄŸü mühendisleriyle yapılan toplantıda ise yetkililer daha çok köylüleri HES için ikna etmeye çalıştılar. Hatta köyün sözcüsüne, avukatına ve hiçbir entellektüeline söz verilmedi.
Daha sonra bakanlık temsilcisi olarak üst düzey bir daire baÅŸkanı kanyonu ziyarete geldi, köylüleri dinledi; ama ilk defa devletin Ahmetler’i ciddiye aldığını gördük. Kanyonu inceleyen herkes “buraya HES yapılırsa yazık olur” demekten çekinmedi.
Jandarma, baÅŸlangıçta ÅŸirkete çok yakın davranarak büyük hata yaptı ama sonradan tavır deÄŸiÅŸtirdi. BaÅŸlangıçta bize randevu vermeyen Alay komutanı bile nöbet çadırındaki köylüleri ziyaret ederek “Nöbetteki askerleri köylülere emanet ediyorum” dedi, öyle gitti. Bu çok etkili bir deÄŸiÅŸimdi.
HAYALÄ° SUYLA HES YAPMAYA KALKTILAR
Yılmadık, köylü kanyonda beklerken bizler de dışarıda hak arama yollarına düÅŸtük. Birçok panelde ve toplantıda söz alarak durumu anlatmaktan yılmadık. Bilim adamlarının, yargıçların, uzmanların diyecekleri olmalı dedik. Önce Ä°stanbul Üniversitesinden Profesör DoÄŸan KANTARCI kanyonu inceledi. Hazırladığı rapor büyük yankı yaptı. Ama bu sırada bizi en çok ÅŸaşırtan projedeki büyük usulsüzlüktü. Çünkü ÅŸirket, yıllık su akışı çok düÅŸük olan kanyondaki suyu yüksek göstermek için yüksek akış ortalaması olan 150 km ötede, GazipaÅŸadaki Bıçkı Çayının deÄŸerlerini kanyondaki HES dosyasına eklemiÅŸti. Yine “bir dedektif gibi” bunu kanıtlayınca basın bu konuyu “Kanyonda Rapor UsulsüzlüÄŸü” ve “Hayali Suyla HES Yapmaya Kalktılar” ÅŸeklinde duyurdu. Bu sahteciliÄŸe yaptığımız itiraza valilik “bir usulsüzlük yoktur” diyerek reddetse de idarenin konuya bakışıyla ilgili önemli bir ipucu bulmuÅŸtuk ve vicdani bir güç daha kazanmıştık. Kamu vicdanı da bizi anlamıştı.
Kanyonu kurtarmak için artık sadece adalete ve hukukun desteÄŸine ihtiyacımız vardı. Çünkü itirazımız reddedilse de bu konuya bir yargıç gözüyle yeniden bakılması için her yolu denedik. Sonunda hukukun da söyleyecek sözü olacağına inanıyorduk.
“KÖYLÜLER DEDEKTÄ°F GÄ°BÄ° Ä°Z SÜRDÜ”
Proje duyurusunun Manavgat’taki ilanını kaçırmıştık; ama karşı kıyımızdaki köy Akseki’ye baÄŸlıydı; düÅŸündüm ki Akseki’de duyuru yapılmamış olabilirdi. Avukat, Akseki’ye giderek bu ayrıntıyı kanıtlayınca Güçlüköy adına zor da olsa bir dava açtırdık. Mahkeme bu davayı kabul edince yeniden çok umutlandık. Mahkeme son iptal kararını verdiÄŸi zaman bu çabamızı öne çıkaran medya; “Köylüler Dedektif Gibi Ä°z Sürdü, Ahmetler Kanyonu HES Projesi durduruldu”, “Köylünün Fendi Åžirketi Yendi” ÅŸeklinde baÅŸlık attı.
“ÇED” RAPORU GEREKLÄ°DÄ°R
Kanyon dosyasına ilk kez yargıç eli deÄŸmiÅŸti. Bu el, projenin gidiÅŸini etkiledi. Mahkeme, bilirkiÅŸilerin kanyonu inceleyip rapor vermesini istedi. Hacettepe ve Ankara Üniversitelerinden gelen 5 kiÅŸilik bilirkiÅŸi heyeti bölgeyi inceleyip kanyonun ve köylünün ne ölçüde etkileneceÄŸine dair önemli bir rapor verdi. Mahkeme de bilirkiÅŸi raporundaki gerçekleri dikkate aldı ve valiliÄŸin böyle bir kanyona “Çevresel Etki DeÄŸerlendirme Raporu (ÇED) gerekli deÄŸildir” kararı vererek HES izni vermesini uygun bulmadı ve “ÇED gereklidir” diyerek idarenin bu kararını iptal etti.
Böylece uzmanların, bilirkiÅŸilerin, bilim adamlarının kanyonu görmesi düÅŸündüÄŸümüz gibi yolumuzu açtı. GeldiÄŸimiz noktada; geçtiÄŸimiz yılki olayların yanında bir dünya mirası kanyonun kurtarılması için maddi ve manevi desteÄŸi olan herkesin payı var. Zaten her aÅŸamada “Ahmetlerliler bu kanyonu sadece kendi çocukları için deÄŸil bütün gelecek kuÅŸaklara miras kalması gereken bir doÄŸal zenginliÄŸi korumak için, herkes için bekliyor” demiÅŸtik. Bu sonuca ulaÅŸmada katkısı olan herkese gelecek kuÅŸaklar adına teÅŸekkür ediyoruz.
Åžimdi bu kararla elbette proje iptal edilmedi; ancak ÅŸu an için proje yaralandı ve uygulanması oldukça zorlaÅŸtı. Åžirketin elini kolunu sallayarak kanyona gelmesi yargı kararıyla durdurulmuÅŸ oldu. Ayrıca burada HES yapılabilmesi için yeni baÅŸtan bir süreç baÅŸlatılması gerekiyor ki bu da oldukça zor görünüyor.
BU MÜCADELENÄ°N KAZANIMLARI BÜTÜN TÜRKÄ°YE’DE EMSAL OLDU
Bu süreçte dikkatimi çeken önemli bir gözlemi de eklemek istiyorum. Ahmetler, verdiÄŸi mücadeleyle birçok HES mücadelesine örnek oldu. Ahmetler’in baÅŸardığını herkesin baÅŸarabileceÄŸi inancı doÄŸdu. Nitekim Ahmetler’den sonra benzer olaylarda kitlesel karşı duruÅŸların arttığı görüldü. Ayrıca birçok ildeki idari mahkemelerden iptaller gelmeye, olumlu sonuçlar alınmaya baÅŸlandı. Belli ki güçlü bir kamuoyu desteÄŸi ortaya çıkmıştı. Bu deneyim biraz da ÅŸunu öÄŸretti: Demek ki hukuk, toplumsal hayatın gerçeklerine yabancı kalmazsa adalet daha kolay tecelli edebiliyor.
ÇIKARILACAK DERSLER
Başından sonuna içinde olmuÅŸ iri olarak bu mücadeleden ÅŸunları öÄŸrendim:
Ahmetler deneyiminden çıkarılması gereken dersler var:
Birincisi; benzer olaylarda kitlesel destek ve orada yaşayanların birlikte davranması en belirleyici etkendir. Ahmetler tek bir yumruk olmayı becerdi.
Ä°kincisi; kadın faktörü çok önemli. Ahmetler’in baÅŸarısında Ahmetlerli kadınlar kendilerini iÅŸ makinelerinin önüne atarak herkesin motivasyonunu yükseltti. Kadınlar bütün bu direniÅŸ döneminde evini, iÅŸini gücünü, çocuklarını ihmal ederek büyük özveri göstermiÅŸ ve baÅŸarının mimarı olmuÅŸtur. Bunun fark edilmesiyle Ahmetlerli kadınlar Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri için Antalya’ya davet edildi, Antalya BüyükÅŸehir Belediyesi tarafından da plaketle ödüllendirildi.
Üçüncüsü, kamuoyu ve medya desteÄŸi olmadan baÅŸarmak zor. Sorunun daha geniÅŸ kesimler tarafından tanınması maddi ve manevi destek anlamına geliyor. Kamuoyu bilgisinden yoksun olan itirazlar, sahipsiz kalabilir; yalnızlık ise baÅŸarmayı engeller.
Dördüncü ve son olarak farklı bir faktörü daha eklemek istiyorum. KiÅŸisel kanıma göre buna benzer haklı eylemlerin küçük bir siyasi grubun inisiyatifine bırakılması, kesinlikle mücadeleyi zayıflatmaya neden olabiliyor. Zaten bazen rakip firma bazen de resmi makamlar çoÄŸu zaman bu haklı istekleri itibarsızlaÅŸtırmak için böyle kolay fırsatlar arıyor. Belki araya provakasyon bile girebilir. Ahmetler’in bu tuzaÄŸa düÅŸmesini önlediÄŸimizi söyleyebilirim. Bir kere siz zaten bir siyasi görüÅŸe baÄŸlı bir eylem içinde olmasanız da resmi makamlarda böyle bir refleks oluÅŸuyor ve bu konuda algı yaratılarak sizi yalnızlaÅŸtırmak istiyorlar. Bazılarının hoÅŸuna gitmese de biz Ahmetlerdeki HES karşıtı direniÅŸi herhangi bir siyasi grubun tekeline bırakmadık. Ama bize el uzatan, destek olan hiçbir grubu da dışlamadık, hepsine teÅŸekkür ettik. EÄŸer bu mücadele, baÅŸlangıçta buna benzer olaylardan beslenen bazı kiÅŸilerin ve küçük grupların liderliÄŸine terk edilseydi bu kadar geniÅŸ bir kesimden destek almamız, dolayısıyla bu iÅŸi baÅŸarmamız kolay olmayabilirdi.
Åžimdi diyebiliriz ki bu koÅŸullarda, “Ahmetler baÅŸardıysa herkes baÅŸarabilir.”
Sonuç olarak biz üzüm yemek istiyorduk, aklımızı kullandık ve bütün kesimlerin desteÄŸini aldık. Bütün partiler kanyondaki olaylara ilgi gösterdi. Zor da olsa kendimizi ifade etme fırsatı bulduk. Sonunda herkes anladı ki Ahmetler sadece HES’i durdurmak için ayaÄŸa kalkmıştı. Bu süreçte başından sonuna kadar bu anlayışla rol almış bir Ahmetlerli olarak çok önemli bulduÄŸum bu ayrıntıyı ve kiÅŸisel gözlemimi paylaÅŸmadan edemedim. Evet, “Ahmetler baÅŸardıysa herkes baÅŸarabilir.”
***
Son olarak ÅŸunu da eklemeliyiz: Bu direniÅŸ, Antalya’nın sosyal mücadele tarihinde önemli bir yer tuttuÄŸu kadar Türkiyedeki benzer sorunlarla baÅŸ etmede örnek bir model olarak anılacaktır. Ahmetler baÅŸardıysa herkes baÅŸarabilir.