Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
BÄ°Z DE ALMANCA ÖÄžRENDÄ°K
Ali Koç
“ÖÄŸrendikleriniz iÅŸe yararsa hele para da kazandırırsa daha çok çalışırsınız.”
Ortaokuldaki Almanca Ders Kitabı’nın ilk sayfasını açtık. Orada baÅŸlık olarak Stück Eins (Parça Bir) yazıyordu. ÖÄŸretmenin açıklamasını beklemeden kendi kendimize okumaya baÅŸladık: “Sütücük Eins”
“Sütücük Eins deÄŸil, Åžütük Ayns!” dedi öÄŸretmen. “Almancada st, ÅŸt; ei de ay diye okunur.”
“ÖÄŸretmenim, madem Åžütük diyorlar, bunu Åžütük diye yazsalar daha iyi deÄŸil mi?”
ÖÄŸretmen açıklamaya devam etti:
“Almancanın yazılışı ile Türkçenin yazılışı aynı deÄŸil. Ben bunu size izah edeceÄŸim. Ä°sterseniz önce Alman Alfabesi’ne bir bakalım. Orada bizde olduÄŸu gibi 29 harf yok, 26 harf var. Bir de bizdeki ç, ÄŸ, ı, ÅŸ harfleri onlarda yok. Bunları baÅŸka türlü yazıyorlar. Ö ile ü harflerini ayrı bir harf olarak görmüyorlar; oe, ue ÅŸeklinde ifade ediyorlar. Bazı harfler Türkçede olduÄŸu gibi yazılıp okunur. Bazılarını ters okurlar. Ben Türkçede aynı okunan harfleri anlatmayacağım. Onları siz zaten biliyorsunuz. DeÄŸiÅŸik okunan harfleri bellemekte yarar var. Yoksa doÄŸru okuyamazsınız. Mesela a ile b üzerinde durmuyorum. Çünkü bunlar Türkçede olduÄŸu gibi okunurlar. C üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü bu harf bizdeki gibi c diye okunmaz; bazen tse, bazen k diye okunur. Bunların hepsini size tek tek anlatsam bellemek zor olur. En iyisi deÄŸiÅŸik okunan harfleri yazı içinde yeri geldikçe öÄŸrenelim. Önce ben bütün yazıyı okuyacağım; siz dinleyeceksiniz. Bir dil baÅŸlangıçta okumakla deÄŸil, dinlemekle daha çabuk öÄŸrenilir. Dinlemeden sonra anlamak, anlamadan sonra konuÅŸmak, en sonra da yazmak gelir. Siz önce sadece dinleyeceksiniz. Sonra ben okurken yazıyı gözlerinizle takip edeceksiniz!” dedi ve virgüllerde az, noktalarda çok durarak yavaÅŸ bir tempo ile bütün yazıyı okudu.
Ä°lk derslerde öÄŸretmen kelimelerin manalarını vermedi. Sadece doÄŸru okuma ve telaffuz konularını iÅŸledi. Böylece hiçbir ÅŸey anlamadan birkaç parça okuduk. Arada Türkçeden farklı harfler veya harf grupları çıkıyordu. En zor öÄŸrenilen harf ise z harfi idi. O harfin adı Almancada Tset idi ve ts olarak okunuyordu. Çocuklar özellikle kelime başında bu ts sesini bir türlü doÄŸru söyleyemiyorlardı. Ya s diye okuyorlar ya da Türkçede olduÄŸu gibi z diye okuyorlardı.
Bir süre sonra öÄŸretmen sınıfa hem Alfabeyi hem de Türkçeden farklı okunan harfleri gösteren bir ÅŸema getirdi. Ondan sonra yazıları biz de doÄŸru okumaya baÅŸladık. Esasen farklı okunan harfleri ve harf gruplarını öÄŸrendikten sonra Almancayı doÄŸru okumak o kadar da zor bir iÅŸ deÄŸildi.
Almancadaki harflerin nasıl okunacağı Rahmi Öztoprak’ın Kendi Kendine Almanca ÖÄŸrenme Metodu adlı kitabında var. Ben bu kitabı çok sayıda öÄŸrenciye tavsiye ettim. Ä°yi bir gramer kitabı. Ne yazık ki fiyatını artırdılar.
Bizim çocukluÄŸumuzda Manavgat’ta Almancadan baÅŸka yabancı dil okutulmuyordu. Gelen turistler de çoÄŸunlukla Almanca konuÅŸan sevecen insanlardı. Bu nedenle Manavgat’ta Almancaya karşı daha o dönemde yoÄŸun bir ilgi geliÅŸtiÄŸini söyleyebilirim. Tabii ortaokul bitirme diploması için Almanca notu da önemliydi.
Neyse aradan zaman geçti, çat pat konuÅŸacak kadar Almanca öÄŸrendik. Bu arada Manavgat’a, Side’ye, Sorkun’a, Aspendos’a yeniden turistler gelmeye baÅŸladılar. O zaman belki Almanca konuÅŸma imkanı buluruz diye tatillerde turistlerin peÅŸine takılırdık. Biz bildiÄŸimiz kelimeleri onlara söylerdik; onlar da bize yardımcı olmaya çalışırlardı. Fakat onların ne söylediklerini anlamak kolay deÄŸildi. Çok hızlı konuÅŸtuklarını düÅŸünürdük. Daha doÄŸrusu bize öyle gelirdi. Henüz konuÅŸma hızına alışmamıştık.
Ben Manavgat ortaokulunu bitirince lisede okumak için Antalya’ya gittim. O zaman Manavgat’ta lise yoktu. Antalya’da iyi bir Almanca öÄŸretmeni ile tanıştım: Muammer Özsoy. Onun sayesinde Almancayı çok sevdim.
Bir ara dikkatimi çekti; sınıf arkadaÅŸlarımdan biri, Baturay Özbek, turistlerle ÅŸakur ÅŸukur Almanca konuÅŸuyordu. Hatta onlara tercümanlık yaparak biraz harçlık da kazanıyormuÅŸ. Harçlık kazanma iÅŸini duyunca Baturay’a sokuldum:
“Sen bu iÅŸi nasıl beceriyorsun?”
“Gayet kolay,” dedi. “Yarın seni de götüreyim. Turist çok; Almanca bilen yok. Ben çoktandır onlarla Almanca konuÅŸuyorum. Para da kazanıyorum. Aynı iÅŸi sen de yapabilirsin.”
Ertesi gün dersten sonra Baturay beni de alıp Kalekapısı’ndaki turistlerin yanına götürdü. Onlara:
“Bugün bu arkadaşım da bizimle gelecek. Çok iyi Almanca biliyor,” dedi.
Ben biraz kızardım, mahcup oldum. Çekiniyordum. Turistlerle konuÅŸmak için yeteri kadar tecrübem yoktu. Az sonra turistler beni gerçekten çok iyi Almanca biliyor sanarak badi güdü bir ÅŸeyler anlatmaya baÅŸladılar. Hemen hemen hiçbir ÅŸey anlamadım. Turistler benim Almanca konuÅŸamadığımı görünce beni bırakıp Baturay’la sohbet etmeye devam ettiler. Ben onları dinlemekle yetindim. Yalnız okumak ve gramer öÄŸrenmek konuÅŸmak için yeterli deÄŸildi. KonuÅŸmak için önce Baturay’ın yanında bir süre staj görmem gerektiÄŸini anladım. Sonra Baturay bizi profesyonel bir turist rehberi gibi ÅŸehirde gezdirdi. Bu arada ben de yeni ÅŸeyler öÄŸrendim. Gezi sonunda turistler Baturay’a bir miktar para verdiler.
Turistlerle ve Almanca ile yakından ilgilenen Baturay Almanca öÄŸretmeni oldu ve sonra Almanya’ya gitti. Orada da baÅŸarılı çalışmalar yaptığını duydum. Çoktandır kendisini görmedim.
Almanca ile ikinci önemli tecrübem Manavgat’ta Ä°sviçreli bir turiste tercümanlık yapmakla oldu. Adam trafik kazası geçirmiÅŸti ve o gün Manavgat’ta benden baÅŸka onun ifadesini tercüme edebilecek kimse bulamamışlar. Zor da olsa turistle savcıyı anlaÅŸtırdım.
Bu olaydan sonra Almanca ile daha yakından ilgilenmeye karar verdim. Ä°stanbul’da okurken Turizm Bakanlığı’nın açtığı Turizm Gönüllüleri kursuna katıldım. Orada Almanca bilgisi ile turistlere hangi konularda nasıl yardımcı olabileceÄŸimizi öÄŸrendik. Bu kurs sonunda ben Manavgat’taki turizm bürosuna geçici memur olarak atandım ve yaz tatilinde orada çalıştım. Büroda bazen Ä°ngilizce bilen bir yardımcıya da ihtiyaç vardı. Bu iÅŸi gönüllü olarak Sarılarlı Mustafa Ä°nci üstlendi. Mustafa Ä°nci Amerika’da asker olarak görev yaptığı sırada Ä°ngilizce öÄŸrenmiÅŸti. Çalışkan, dürüst ve saygın bir insandı. Manavgat’ta turizmin geliÅŸmesine hizmet etmekten baÅŸka bir isteÄŸi de yoktu. Yaptığı tercümeler için para bile almadı. Gönlü zengindi.
1969 yılında kendi isteÄŸimle askere gittiÄŸim zaman Ä°zmir’de bir Almanca tercümanlık imtihanına katıldım. Fakat imtihanı kazanamadım. Askeriyenin çok daha iyi Almanca bilen kiÅŸilere ihtiyacı vardı.
Demek ki ben bu iÅŸi yeteri kadar öÄŸrenmemiÅŸim diye düÅŸündüm ve boÅŸ zamanlarımda yoÄŸun bir ÅŸekilde Almanca bilgimi geliÅŸtirmeye çalıştım. Bu çalışma benim birkaç yıl sonra üniversitenin yabancı dil sınavını kazanmama, hatta daha sonra yeniden okumak için Avusturya’ya, oradan da Almanya’ya gitmeme vesile oldu. Türkiye’deki çalışmalarımdan dolayı Goethe Enstitüsü’nün Almanca kurslarında dört basamak ileriden baÅŸladım. Bu hem zaman hem para tasarrufu anlamına geliyordu. Yani önceki çalışmalarım boÅŸa gitmedi.
Ä°stanbul’da üniversitede okurken zaman zaman ortaokul öÄŸrencileri için hafta sonlarında Almanca kursu yöneticiliÄŸi de üstlendim. Oraya gelen öÄŸrenciler okulda Almanca notunu düzeltmek istiyorlardı. Kendi isteÄŸiyle derse gelen öÄŸrencilerle çalışmanın daha kolay ve verimli olduÄŸunu o kurslarda öÄŸrendim.
Turizm dolayısı ile Almanca bilgisine ihtiyacı olan iÅŸ adamları ile çalışmak da yorucu deÄŸildi. Åžimdi Manavgat’ta çok sayıda Almanca bilen öÄŸrenci, öÄŸretmen, otelci, kuyumcu, pazarcı, bakkal, terzi, berber, dolmuÅŸçu, lokantacı, garson, taksi ÅŸoförü var.
Demek ki insan öÄŸrendiÄŸi bir yabancı dil ile para kazanırsa daha çalışkan oluyor.
Ali Koç