Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
BÄ°ZÄ°M DEMÄ°RCÄ°LER
Ali KOÇ, Frankfurt /Almanya
Demiri keÅŸfetmek her halde ilk insanın iÅŸi deÄŸildir. Ä°lkçaÄŸ tarihinde taÅŸ devri, maden devri gibi bölümlere ayrılır zaman. Fakat demir madeninin ne zaman bulunduÄŸu, ne zaman demirden el aletleri yapılmaya baÅŸlandığı kesin olarak belli deÄŸildir. Buna raÄŸmen demirin bulunması ve iÅŸlenmesi insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir.
Demircilik ilkçağın ve ortaçağın en önemli mesleÄŸi idi desem abartmış olmam sanırım. Demir iÅŸinden anlayanlar el üstünde tutulurdu. Hatta derler ki savaÅŸlarda galip gelen taraf kendi hizmetinde kullanmak üzere rakibinin demircilerini alıp götürürmüÅŸ. Böylece hem kendi sanayi gücünü artırmayı hem de rakibini zayıflatmayı düÅŸünürmüÅŸ.
Demirci olmakla gururlananlar, övünenler de olurmuÅŸ. Cengiz Han’ın adı olan Timuçin de Temirci (Demirci) anlamına gelirmiÅŸ. Timur da Temir (Demir) demekmiÅŸ. Ä°nsanlar demirden daÄŸ olduÄŸunu bile anlatırlar söylencelerinde. Åžimdi de birçok insanın soyadı Demir, Küçükdemir, Kocademir, Karademir, Demirel veya Çelik deÄŸil mi? Bir de Temir AÄŸa’dan bahseden türkü var halk müziÄŸinde.
ÇocukluÄŸumda Demirci Mehmet Efe diye bir kahramandan söz ederlerdi. Bu isim bana bizim Demirci Mehmet’i hatırlatırdı. Fakat bizim Demirci Mehmet’e efelikten çok efendilik yakışırdı. O Herkül gibi beden yapısına raÄŸmen hiç bir zaman kaba kuvvet taraftarı olmamıştır. Kuvvetini yalnız demiri faydalı hale getirmek, toprağı kiremit edip damları örtmek ve köylülere ucuza mal temin etmek gibi iÅŸler için kullanmıştır.
Onun yaptığı bizde bir sanayi devrimidir. Kimin aklına gelirdi ki o zamanın kuÅŸ uçmaz kervan geçmez Ahmetler’inde birisi demirci atölyesi, Havut’un yamacına kiremit fabrikası kuracak? Bu ne emek, bu ne hizmet!
O atölyedeki külünk ve çekiç sesleri bize müzik gibi gelirdi. Meraktan toplanırdık Demirci’nin başına. O dev gibi körüÄŸü de kardeÅŸi Demirci Süleyman çekerdi. Biz de denemek isterdik, fakat gücümüz yetmezdi o ustalığı göstermeye. Bunlar nasıl da o ham demirleri kızartıp pat küt döverek balta, nacak, tahra, anahtar, kilit, orak, sacayak, çakmak yaparlardı?
Bir gün bana eski bir eÄŸeden el çakmağı yapıp verdi. “Yaylada iÅŸinize yarar,” dedi. Öyle nasıl kullanılacağını filan sormadan da bir çakmak taşı ile biraz kav çıkardı. Kavın nasıl tutuÅŸturulduÄŸunu gösterdi. Bu demire neden çakmak dendiÄŸini o zaman anladım. Sol eline aldığı çakmak taşı ile kava saÄŸ elindeki demiri çivi çakar gibi vurmaya baÅŸladı. O demiri vurdukça taÅŸtan çıkan kıvılcımlar etrafa yayılıyordu. Bir süre sonra kavın tutuÅŸtuÄŸunu ve duman tütmeye baÅŸladığını gördüm.
“Åžimdi bu kav ile kuru otları, çıra çıymıklarını tutuÅŸturup ateÅŸ yakabilirsin,” dedi. “Bu çakmak taşını Gönnetlilerin getirdiÄŸi düvenden söktüm. Kavı GüÄŸlen’deki pelit aÄŸaçlarından kopardım. Siz zaten GüÄŸlen’e gideceksiniz. Oradan yeteri kadar kav toplamayı unutma!” dedi.
“Mehmet Emmi, bu demir nasıl taÅŸtan ateÅŸ çıkarır?” diye sordum.
“Bu demir deÄŸil, çelik. Çelik demirin sertleÅŸtirilmiÅŸ ÅŸeklidir. Ben çelik iyeyi eÄŸip olduÄŸu gibi sert bıraktım. Her demir ateÅŸ çıkarmaz. Sen bunu al, yitirme!” dedi.
Çakmağı, çakmak taşını, kavı alıp eve gittim. Hepsini bir küçük keseye koyup yaylaya götürmek üzere hazırladım. Köyde çakmaÄŸa ihtiyaç yoktu. Her nasılsa ateÅŸ yakmak köyde daha kolaydı.
Yaylada da ateÅŸ yakmak için o çakmaÄŸa pek ihtiyacımız olmadı. Bazen kibrit çöpüne kıyıp kuru sütlük veya geven çalılarını tutuÅŸturarak ateÅŸ yakardık; bazen de ben komÅŸunun birinden yanan öksü getirirdim. Böyle idare edip gidiyorduk. Kibrit çok kıymetli idi o zaman BozlaÄŸan’da.
Kav ile çakmağı en çok Çırlavık’ta oturan Çavış Emmi lülesindeki tütünü tutuÅŸturmak için kullanırdı. Zevkle seyrederdik onun taÅŸtan kıvılcımlar çıkarışını ve tutuÅŸmuÅŸ kavı nasırlı baÅŸparmağı ile lüleye tıkışını, lüleden duman çıkarışını.
Her ne kadar çelik çakmakla ateÅŸ yakmak zorunda kalmasak da ben bir gün Aldürbe’de merakımdan o çakmağı çıkardım; demircilik oynamaya baÅŸladım. Çalı çırpı ile yaktığım ateÅŸte çakmağı ısıtıp çöplerin arasına kıstırarak Demirci Mehmet Efendi’nin yaptığı gibi suyun içine batırdım. “Cazzz!” diye bir ses çıktı ve çakmak daha parlak hale geldi. SoÄŸusun diye bir kenara bıraktım. Az sonra da çakmak taşını, kavı çıkarıp hazırladım. Sonra çakmağı alıp çakmak taşına vurdum. Hiç kıvılcım çıkmadı. Ne yaptıysam bir türlü kavı tutuÅŸturamadım. ÇakmaÄŸa dikkatle baktığımda o demirin çakmak taşına vurdukça aşındığını fark ettim. Çelik sertleÅŸecek yerde yumuÅŸamıştı sanki. Daha önce hiç böyle bir ÅŸey görmemiÅŸtim. Åžimdi de o iÅŸin nasıl olduÄŸunu tam anladığımı söyleyemem.
Ä°ÅŸte böyle hatırlarım Demirci Mehmet Efendi’yi. Bir de onun meÅŸhur bir ÅŸakası söylenirdi köyde: Biroslu Gazi Ali Hoca’nın deÄŸneÄŸi eve geldiÄŸi zaman amcamın oÄŸlu Ali bu deÄŸneÄŸin neden kendilerine getirildiÄŸini sorar. Bu, hocanın yemeklerinin o gün amcamın evinden gitmesi gerektiÄŸi anlamına geliyordu.
Ali, hocanın ne yediÄŸini merak eder ve orada bulunanlara sorar. Misafirler arasında Demirci Mehmet de vardır. O zaman gençtir ve ÅŸakacılığı ile bilinmektedir. Ne var ki amcamın oÄŸlu küçüktür ve anlatılan her ÅŸeyi ciddiye almaktadır. Demirci Mehmet’in ÅŸakasını da gerçek sanır ve sonra günlerce sürecek gülüÅŸmelere yol açan bir iÅŸ yapar. Ali: “Bu hoca ne yer?” diye sorunca Demirci Mehmet hemen: “Burma yer!” diye atılır. Herkes güler bu ÅŸakaya. Sonra topluluk dağılır.
Ali ertesi sabah samanlıktan aldığı bir burmayı kahvaltılık olarak götürüp hocanın önüne atar. Hoca ÅŸaşırır küçük bir çocuÄŸun sabah sabah önüne burma getirmesine.
“Bu ne?” diye sorar.
“Burma,” der Ali.
“Peki, niye getirdin bunu buraya?”
“Hocam, bunu sana kahvaltılık olarak getirdim.”
“Kim söyledi sana benim burma yediÄŸimi?”
“Demirci söyledi.”
“Sen git, babana selam söyle, o benim öteki yemeÄŸimi göndersin.
Ali hiç bir ÅŸey söylemeden kalkar, eve gider ve babasına hocanın burmayı beÄŸenmeyip eÅŸeÄŸine verdiÄŸini, kendisi için baÅŸka yemek istediÄŸini anlatır.
Demirci kardeÅŸler bildiÄŸiniz gibi annemin amcası çocuklarıdır. Büyük demirci annemin ikiz bacısı ile evlidir. Bunlar Ecevit sülalesindendirler. Ecevitliler bizim gibi Yörük deÄŸildirler. Süleyman Emmi bazen yaylaya misafir olarak uÄŸrardı. Fakat Demirci Mehmet Efendi’nin yaylaya geldiÄŸini hiç hatırlamıyorum.
Ecevitlilerin aynı zamanda çalışkan tarım toplumu olduÄŸunu bilirsiniz. Az araziden çok verim elde etmede üstlerine yoktur. Bu onların asıl iÅŸi idi. Onların bu becerilerinden biz Yörükler de yararlanmışızdır.
Bizim demirciler ustaları olan MecitoÄŸlu ailesine karşı büyük saygı duyarlardı. Ä°ÅŸte Hazret-i Ali’nin “Bana bir kelime öÄŸretenin kölesi olurum!” sözünün gerçekleÅŸtiÄŸi bir durum. Hayatları boyunca MecitoÄŸlu ailesine olan minnettarlıklarını unutmamışlardır.
Bizim demirciler Ahmetler’e o kadar baÄŸlı idiler ki köyü hiç terk etmediler, ÅŸehire açılmadılar. Bunun bedelini yüklenmekten de çekinmediler. Belki çok zengin olmadılar. Fakat mutlu yaÅŸadılar, mutlu öldüler. Genç denilebilecek yaÅŸta aramızdan ayrıldılar. Ä°yi insanlardı. Allah rahmet eylesin!
Ali Koç