Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
BÄ°ZÄ°M EZOP HOCA
Ali KOÇ
Elli beÅŸ yıl önce Ahmetler Ä°lkokulu’nun Dilbilgisi kitabında Dil Kızartması diye bir hikâye okumuÅŸtum. Orada Ezop zengin bir Yunanlının kölesi olarak anlatılıyordu. Ezop’un efendisi: “Bugün evime çok sevdiÄŸim bir arkadaşım gelecek. Ona bildiÄŸin en iyi yemeÄŸi piÅŸir!” der. Ezop dil kızartması yapıp sofraya getirir. Ezop’un efendisi yemeÄŸi çok beÄŸenir ve misafir gittikten sonra ona sorar: “Nereden aklına geldi arkadaşıma dil kızartması ikram etmek?”
Ezop: “Efendim, insanlar dil ile konuÅŸurlar, anlaşırlar. Åžairler ÅŸiirlerini dil ile yazarlar. Türküler dil ile söylenir. Güzel sözler dil ile ifade edilir. Dilden iyi ne var?” der.
Bir süre sonra eve efendinin sevmediÄŸi bir misafir gelir. Efendisi Ezop’a: “Bu adama en kötü yemeÄŸi yap!” diye buyurur. Ezop yine dil kızartması yapar, getirir. Misafir gittikten sonra efendi: “Geçen hafta en iyi yemeÄŸi yap dedim, dil kızartması getirdin. Bu hafta en kötü yemeÄŸi yap dedim, yine dil kızartması getirdin. Bunun sebebi ne?” diye sorar.
Ezop: “Efendim bütün hakaretler, küfürler, dedikodular hep dil ile yapılıyor. Dilden kötü ne var?” diye cevap verir.
GörünüÅŸte hikâye burada bitiyor. Fakat gerçekte hikâye hiç bitmiyor. Åžimdi de iyi ile kötünün ne olduklarını tartışıp duruyoruz. Ezop’un açıklamasının arkasında Görecelik Felsefesi yatıyor. Ä°yinin de kötünün de ölçüsü insanın deÄŸerlendirmesidir. Kime göre iyi, kime göre kötü?
Ezop küçük hikâyelerle felsefeyi sıradan insanların anlayabileceÄŸi hale getirmiÅŸtir. Onun için bugün bile her ülkede herkes onu okuyor, onu anlatıyor.
Ezop’un M. Ö. 620 yılında Anadolu’da (Frigya’da) doÄŸup M. Ö. 560 yılında Yunanistan’da öldüÄŸüne inanılıyor. Bu tarihler kesin olmayabilir. Genel kanı kendisinin M. Ö. altıncı yüzyılda yaÅŸadığı ve eski Yunan kültür çevrelerinde etkili olduÄŸu ÅŸeklinde. Bazı yazarlar onun bir ÅŸair olduÄŸunu, bazıları da Xanthos’un kölesi iken serbest bırakıldığını yazıyorlar. Herodot (M. Ö. 485 – 425), Platon (M. Ö. 427 – 347), Aristoteles (M. Ö. 384 – 322) gibi eski çağın en tanınmış bilginleri bile Ezop’un adını zikrediyorlar. Demek ki çok tanınmış ve sevilen bir kiÅŸi idi.
Fabl tarzı hikâyeleri ilk defa Ezop’un baÅŸlattığı ya da yazıya geçirdiÄŸi söyleniyor.
Hakkında yazılanlar Hintli Beydeba’nın, Fransız Jean de La Fontaine’in hayat hikâyeleri ile karışıyor. Hatta onu Lokman Hekim’le, Nasrettin Hoca ile karşılaÅŸtıranlar var. Aradaki fark Ezop hikâyelerinin kendisi tarafından yazıldığına inanılması. Nasrettin Hoca fıkraları ise hep baÅŸkaları tarafından yazılmış.
Ezop’un üç yüz civarında hikâye yayınladığı, diÄŸer hikâyelerin sonradan baÅŸkaları tarafından eklendiÄŸi söyleniyor. Ä°ster Ezop’un kendisi tarafından yazılmış olsun, ister izleyicileri tarafından eklenmiÅŸ olsun, fabl denilen bu hikâyeler yüzyıllarca çocuk eÄŸitimi için her yerde ders konusu yapılmıştır. Ben Ezop hikâyelerinin yetiÅŸkinler için de önemli okuma ve anlatım aracı olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
Türkçede de Ezop hikâyeleri okunuyor. Ahmetlerli çocukların elinde gördüÄŸüm kitaplarda hikâyelerin hepsi yoktu. Fakat onların hoÅŸuna gidecek iyi bir seçim yapılmıştı.
Ezop hakkında anlatılan hayat hikâyelerinde kendisinin çirkin bir adam olduÄŸu ima ediliyor. Sanki gören varmış gibi. Bu yüzden de uydurma resimler yapıp internete bile koymuÅŸlar. Aynı resimleri Till Eulenspiegel ve benzeri mizah kahramanları için de kullanıyorlar.
Ezop serbest kaldıktan sonra Frigya’ya dönmüÅŸ ve Kral Karun’un (M. Ö. 560 - 547) sarayında diplomat olarak görev almış. Karun ona o kadar güvenmiÅŸ ki kendisini büyükelçi olarak komÅŸu ülkelere göndermiÅŸ. Böyle bir diplomatik gezi sırasında Delfi tapınağına da uÄŸramış. Maalesef orada onu kıskanan rahiplerin hışmına uÄŸramış ve öldürülmüÅŸ.
Ezop’un hayatı romanlara, hikâyelere, ÅŸarkılara, film senaryolarına konu olmuÅŸ. Birçok çizgi filmi onun hikâyelerinden esinlenerek hazırlanmış. Bunların en meÅŸhuru AÄŸustos BöceÄŸi ile Karınca hikâyesidir. Bu hikâyeyi daha sonra izleyicisi olan Jean de La Fontaine (1621 – 1695) meÅŸhur etmiÅŸti. Bizdeki Yalancı Çoban ÅŸarkısı da onun bir hikâyesinden alınmıştır. Yazının aslında kurt çobanı deÄŸil, koyunları yemiÅŸ olarak anlatılıyor. (... Fakat kimse gitmemiÅŸ; Koyunları kurt yemiÅŸ.)
Benim elimde biri Almanca biri Ä°ngilizce iki Ezop kitabı var. Almanca yazılan kitap Ä°ngilizceden çevrilmiÅŸ. Ä°ngilizceye yapılan tercümenin ise doÄŸrudan Yunancadan deÄŸil de Latinceden yapıldığını sanıyorum. Çünkü bu kitapta geçen terimler Roma Ä°mparatorluÄŸu döneminin kelimeleri. Özellikle Tanrı ile konuÅŸma ÅŸeklinde anlatılan hikâyeler Roma devrinin kültürünü yansıtıyor. Romalılar hikâyelerin aslını çok önceden Latinceye çevirmiÅŸ olmalılar. Bu hikâyelerin ilk defa M. Ö. 564 yılında Yunanca olarak kitap haline getirildiÄŸi tahmin ediliyor.
Ezop’un iki bin altı yüz yıl önce yaÅŸadığını bilmesek yazılarına bakıp hâlâ hayatta olduÄŸunu düÅŸünebilirdik. Konular ÅŸimdi de öylesine güncel.
Bu vesile ile birkaç hikâyesinden söz edelim:
Kendisini kovalayan avcıdan kurtulmak için bir ine giren geyik, inde bulunan aslanın pençesine düÅŸer. Tabii aslan onu yakalayıp öldürür ve yer. (Kadercilik anlayışı mı? Ya da ölümlerden ölüm beÄŸen mi demek gerekir?)
Bütün servetini satıp parasını altına çeviren bir adam altınları külçe haline getirip bahçesindeki aÄŸacın dibine gömer. Altının yerinde olup olmadığına bakmak için de her gün aÄŸacın yanına gider, bakar. Bu durumu izleyen bir hırsız gece altın külçesini oradan çıkarıp götürür. Adam iÅŸin farkına varınca aÄŸacın dibinde dövünmeye baÅŸlar. Bunu gören komÅŸusu: “Ne tepinip duruyorsun orada? Altın külçesi toprağın altında zaten bir iÅŸe yaramıyordu. Åžimdi hiç deÄŸilse ihtiyacı olan birinin iÅŸine yarıyor. Toprağın altına bir tuÄŸla gömsen de olur. Her gün gelip tuÄŸlanın yerinde olup olmadığına bakabilirsin. Gömüdeki altının oradaki tuÄŸladan ne farkı var? ” der. (Ezop’un o çaÄŸdaki ekonomi anlayışı.)
Bir cimri ile bir kıskanç Tanrı’ya dua edip istekte bulunurlar. Tanrı onlara der ki: “Biriniz ne isterse öteki iki misli alacak. Ona göre düÅŸünün!” Cimri hemen büyük bir servet ister ve isteÄŸi gerçekleÅŸir. Bu arada kıskanç iki misli servet sahibi olur. Sıra kıskanç olana gelince o: “Bir gözümü çıkar,” der Tanrı’ya. KomÅŸusunun iki gözü olmasını çekemez. (Hasetlik olayının açıklanması.)
Bu hikâye bana Musa’ya isnat edilen eÅŸek sipariÅŸi hikâyesini (M. Ö. 1225) hatırlattı. Bir komÅŸusu Haz. Musa’ya: “Sen Tanrı’dan ricada bulun da bana bir eÅŸek versin,” der. Musa komÅŸusunun ricasını Tanrı’ya arzeder. Tanrı komÅŸunun kıskanç bir kiÅŸi olduÄŸunu bildiÄŸinden der ki: “Sen ona söyle, öteki komÅŸunun eÅŸeÄŸinin gunnamasını (yavrulamasını) istesin. O zaman ben ona da bir eÅŸek gönderirim.” Kıskanç adam bu ÅŸartı duyunca eÅŸek istemekten vazgeçer. Çünkü komÅŸusunun iki eÅŸeÄŸi olmasını çekemez. (Aşırı kıskançlık duygusu kiÅŸinin kendine de zarar verir.)
SivrisineÄŸin biri ormanda aslana kafa tutar, kavga etmek ister. Aslan önce sivrisineÄŸi küçümser. Fakat sivrisinek onu tam burnunun içinden ısırır. Aslan sivrisineÄŸi öldüreyim derken pençesiyle kendi burnunu yaralar. Sivisinekle baÅŸ edemeyeceÄŸini anlayınca da oradan uzaklaşır. Sivrisinek aslanı kaçırabildiÄŸi için öyle gururlanır ki arkasındaki örümcek ağına dikkat etmez ve o aÄŸa takılır. Örümcek onu yakalayıp yer. (Kibir felakete yol açar.)
Anadolu insanı tarihinin her döneminde yetiÅŸmiÅŸ bilge kiÅŸilere sahip çıkmalı ve onlardan yararlanmalıdır. Türkiye tarihi dün baÅŸlamadı. Bu kültür zenginliÄŸinin bir de öncesi var. Ezop bu zenginliÄŸe büyük katkısı olan önemli bir hocadır. DeÄŸeri bilinmeli.
Ali Koç