Serpil KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
SERPİL KOÇ 1988'de Manavgat'ta doğdu. Ortaokul ve liseyi Manavgat'ta okudu. 2005 yılında Manavgat Anadolu Meslek Lisesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünü; 2012 yılında da Anadolu Üniversitesi, Okul Öncesi Öğretmenliğini bitirdi. Mehme...
İLK YAZI
‘BOŞALTIYORUZ!’
Sana vedam öyle alevle, dumanla, gözyaşı ile değil
Hep aklımda kalacağın şekilde olsun istedim.
Dört mevsimden renkli,
Cıvıl cıvıl
Seni hep böyle yaşamak
Tam da layık olduğu gibi.
Sana gelen şu yolları çocukluğum boyunca her gün yürüdüm,
Okula gidebilmek için.
Yuvama dönebilmek için.
Sana gelen her adımda bir sürü gülüşüm,
Bir sürü söylenmiş türküm, bir sürü gözyaşım,
Dizlerimde mor yaralarım var.
Senin eteklerinde senin bir parçan oldum,
Senden fışkırdım, filizlendim,
Seninle büyüdüm.
Senin gibi asi,
Senin gibi inatçı,
Senin gibi özgür,
Senin kadar gerçek.
Ahhh.
Seni böyle hatırlamak,
Şimdi yaramaz bir çocuğun resmini karaladığı gibi karalan.
….
(kalbimden kopar hıçkırıklar, yağmurlar kilit vuramaz içimdeki ateşe ve ağlarım, içlice.)
Varsın öyle olsun.
Sen de biliyorsun benim inatçı bir yanım var;
‘Her zaman yeniden başlamak.’
Seninle yeniden başlayacağız.
Bu kez bedenimizi yakan bu alevler değil
Güneşin sıcaklığı olacak.
Bu kez bizi buluşturan derelerinin sesi, süslerin, sana olan özlemim,
Çocukluk anılarım ve yeniden başlamak hevesimiz olacak.
Seninle yeniden başlayacağız.
Şimdilik tek kelime ile
‘Boşaltıyoruz!’
***
Şiirimdeki sözcükler kâğıt ve kalemle buluştuğunda yangının köye dayandığı ilk gündü. Manavgat merkez ve birçok mahalleden yaşananlar yürek yakmaya devam ediyordu.
Manavgat merkezindeki evime dolan duman ve is kokuları, uçuşan küller ve gazeller yangının ne denli büyük bir afet olduğunu hissettiriyordu. Tam üç gün boyunca hiç uyuyamadım. Gün doğuyordu ama uzak yerlerde. Biz artık güne ‘günaydın’ diyerek başlayamıyorduk. Çünkü gün artık aymıyordu.
Yangının Ahmetler'e de yaklaştığı, birden çok yönden geldiği haberlerini alıyordum. Bir gün sonra okul çıkışı kardeşlerimle beraber köye geçtik. Yangın iyice köyümüzün sınırlarına dayanmıştı. Tam üç koldan sarıyordu.
Üçkardeş yaz aylarını yaylada geçiren, köydeyken de çiftçilikle uğraşan ailemizin bağ evinin etrafını maki çalılarından temizlemek üzere kolları sıvadık. O büyük koca alevlere birkaç metre siperlik bir alan acarsak evimiz ve bağımızı yangına karşı tutacaktık. Çalılıklar, dikenler bedenimize batarken gecenin karanlığını aşağı koldan gelen kızılca alevler yarıyordu. Bir elimizde fenerler diğerinde çalılar, zifiri karanlık, nefes almayı zorlaştıran kuru bir hava…
En zoru da yaptığımız işin karşıda yükselen dev gibi alevlere engel olamayacağını bile bile yapmaya devam etmekti. Temizliğe devam etmeliydik ki ailemizin başını sokacak bir evi, hayvanları koruyacak bir ağılı ve özenle baktıkları ağaçları meyveleriyle birlikte yanıp kül olmasın.
Gecenin geç saatlerine kadar etrafı küçük çalılardan temizleyip köye çıktık. Tüm köylü seferberdi. Birçok plan yapılıyordu. Gözetleme noktaları oluşturulmuştu. Biz de büyük amcamızın ağıllarının bulunduğu tepedeki gözetleme yerine geldik. Gece on iki civarıydı. Ahmetler, Gençler, Güçlüköy gibi birkaç mahalleden insanlar vardı. Yangının seyri, nerelerin nasıl tutulacağı, ihtiyaç listeleri ve daha fazlası konuşulanlar arasındaydı. Bu bize gösteriyordu ki Torosların insanının kanında vardı mücadele. Doğup büyüdüğü sarp dağlarda oturup kaderini beklemek, pes etmek, oluruna bırakmak yoktu; ama her zaman ve her durumda yeniden başlamak’ vardı.
Günler sonunda mücadelemize güç veren tanıdık tanımak birçok insan ve devlet eliyle sağlıklı kalan köylerden biri de biz olduk. Çok şükür.../