Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öÄŸretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doÄŸmuÅŸ, orada büyümüÅŸüm. Köy yaÅŸamını iyi tanırım ve doÄŸa ile iç içe olmak keyiflidir. ÇocukluÄŸumda aileme yardım ederken çift ve harman...
ÇOCUK VE ÅžEKER
“Çocuklar da ÅŸeker yiyebilsinler.”
Çocuklar ÅŸekeri çok sever. Bizim çocukluÄŸumuzda ÅŸeker az bulunurdu. Belki biz yoksulduk alamazdık; belki de herkese yetecek kadar ÅŸeker üretilemediÄŸinden çok pahalıydı. O nedenle bazı evlerde ÅŸeker ancak eve misafir gelince çaya atılan bir tüketim maddesi durumundaydı. Çocukluk bu ya ÅŸekeri çok severdik; evde anam babam olmayınca ÅŸeker bulabilmek için evin altını üstüne getirirdik.
Ä°ki küçük çocuktuk. KardeÅŸim Emine ve ben. Yaylada BozlaÄŸan'dayız. Bizim davar az olduÄŸu için devamlı çok davarlı olan birinin ardına yama olurduk. O zaman da Molla Mehmet elin içindeydik. Anamla babamın devamlı bir iÅŸi olur, gündüzleri evde durmazlardı. KardeÅŸimle ben evde yalnız kalırdık.
Evimiz kıl çadırdı. Çevresi kuru taÅŸ duvarla örülmüÅŸ, kündüre taÅŸlarının* üstüne bir ladin torusundan yapma öz kösülmüÅŸ, üstüne de kara kıl çadır atılmıştı. Evin içinde öndeki kündüre taşının altında ocaklık vardı. Sacayağının üstüne bir bakır tencerede darı aşı vurulmuÅŸtu. KardeÅŸimle ben onun altındaki ateÅŸi de arada bir ölçeriyorduk.** Öyle tembih edilmiÅŸti. AkÅŸam anam babam eve gelince piÅŸmiÅŸ olması gerekiyordu.
Evin arka kısmına çuvallar dizilmiÅŸti. Çuvalların üstünde de yatak yorgan duruyordu. Çuvalların her birinde farklı eÅŸyalar bulunurdu. Anam babam bize bu çuvalları ellemememizi söylerlerdi. Biz de inadına boÅŸ kaldıkça çuvalları karıştırır, içinde ne var ne yok elden
geçirirdik. Sonra da aldığımız ÅŸeyi eski yerine koyardık. Güya anam babam bizim karıştırdığımızı bilemeyecek... Arkadaki çuvalların hangisinde ne var hep öÄŸrenmiÅŸtik. Ä°kisinde un vardı Birinde darı, bulgur, yarma buÄŸday, dövme buÄŸday, kavurgalık, göllelik buÄŸday,
tarhana, incir tuz gibi yiyecekler vardı. Birine giyecekler doldurulmuÅŸtu. Yiyecek çuvalındaki incirlerden yemek serbestti.
Duvarla çadırın bitiÅŸtiÄŸi yerde yeÅŸil, mor, naneli çaylar vardı. Yabancı misafirler gelirse onlara yemekten baÅŸka çay da verilirdi. Çayın içine ÅŸeker de atılırdı. Çuvalları karıştırırken her ÅŸeyleri
buluyorduk ama ÅŸekeri bulamıyorduk. Bir gün çuvalları karıştırırken giyeceklerin doldurulduÄŸu çuvalın dibini dışarıdan ellerken un gibi yumuÅŸak bir ÅŸey keÅŸfettik. Bu neyse
giyecek olmadığı dışarıdan belliydi. ÜÅŸenmeyip çuvalın üst tarafını boÅŸalttık. Sonra ben kolumu uzatıp bu yumuÅŸak ÅŸeyi yukarı çıkardım. Bu bir bezden keseydi. Kesenin aÄŸzını açıp baktık. Beyaz bir toz...
"Şekaaar!" diye fısıldaştık.
Hemen iÅŸaret parmaklarımızı aÄŸzımıza götürüp ıslattık. Kesenin içindeki beyaz toza dokundurduk. Tozlar ıslak parmaklarımıza yapıştı. Beyaza bulanmış parmaklarımızı aÄŸzımıza götürdük...
"Åžekaaar, çok tatlı..." diye söylendik gene.
Aynı denemeyi yapmaya devam ettik. Bir yandan da konuşuyorduk.
"Çok yemeyelim, bilirler."
"Tamam."
"Az yeyelim de bilemesinner."
"Tamam."
"Uf be çok tatlı..."
KardeÅŸim daha çok küçüktü. R seslerini söyleyemezdi. "Åžekar" yerine "ÅŸekay" derdi.
"Åžekay gibi..."
Gülüp kıkırdaÅŸtık.
"Åžekar zaten."
"İnciyden bile tatlı."
"Üzümden de tatlı."
"Baldan?"
"Bence bal daha tatlı."
"Bizim evde bal yok."
"Üzüm de yok."
"Ä°ncir vardı emme o da tükendi."
"E o zaman ne ile tatlandıyacağız biz ağzımızı?"
"Åžekarla tabi."
"Şekayı bizden neden saklaylay aga be?"
"Bilmem emme dedem kahveyi ÅŸekarla içer."
"Bizim evde kahve yok. Kimde olur kahve?"
"Zenginlerde."
"Kim zengin?"
"Deli Hacı zengin."
"Onda kahve vay mıdıy?"
"Vardır."
"Bizde yok."
"Yok."
"Emme bizde ÅŸekay vay."
"Var."
"Şekayı neden almış bobam?"
"Misafirlere çay verirler. Çayın içine de ÅŸekar atılır."
"Tükeniyse?"
"Tükenirse misafire çay veremezler. Çay veremezlerse de misafire karşı
ayıp olur."
"Çay ÅŸekaysız içilmez mi aga?
"Şekarsız tadı olmaz."
Dalmıştık. Parmaklarımızla şeker yemeye devam ediyorduk. Mutluyduk.
Hem parmaklarımızla şeker yiyor hem de şeker gibi tatlı tatlı
konuÅŸuyorduk. Dışarıdan evin önünden bir geçen oldu. Ben hemen
toparlandım keseyi elime aldım.
"Yeter gayri, az yeyelim de azalmasın."
KardeÅŸim itiraz etti:
"Azalıysa n'oluy?"
"Azalırsa bilirler."
"Tamam, biy keye daha alalım."
Bir kere daha ÅŸekerin içine ıslak parmaklarımızı bandırıp aÄŸzımıza
götürdük. Doyamamıştık ama ben gene de aÄŸzı kalın bir iplikle büzgülü
kesenin büzgüsünü çekerek kapattım. Aldığım ÅŸekilde baÄŸladım. Keseyi
aldığımız yere koyduk.
Anam babam ÅŸeker yediÄŸimizi ilk günlerde bilemediler. Ama onlar evde
olmayınca biz ÅŸeker kesesini çıkarıp parmak bandırarak yemeye devam
ettik. Åžeker azalmaya baÅŸlamıştı. Bundan ben rahatsız oluyordum. Bir gün:
"Yeter artık yemeyelim." dedim.
"Neden?"
"Çok azaldı bilirler."
"Bilemezley."
"Bilirler dedim."
"Biz yemedik deyiz."
"Ä°nanmazlar."
"İnanıylay."
"Ä°nanmazlar emme gene de benim aldığımı söyleme."
"Söylemem."
"Bak, söylersen döverim ona göre.
"Tamam, söylemem."
KardeÅŸimle anlaÅŸtık. Bilirlerse kardeÅŸim benim aldığımı söyleyemeyecekti. Derken bir gün anamla babam yorgun argın bir yerlerden geldiler. Babam anama:
"Avrat, yorgunuz, bi çay gaynat da içelim."
Anam:
"Tamam." dedi."Hep misafir mi içecek çayı, bu sefer de biz içelim."
KardeÅŸimle ben olacaklardan endiÅŸeli, korkulu gözlerle birbirimize bakarak sindik bir köÅŸeye. Ben anama babama göstermeden iÅŸaret parmağımı uzatıp kardeÅŸime sallayarak gerekli uyarıyı yaptım.
OcaÄŸa ateÅŸ yakıldı, isli çaydanlık sacayağının üstüne kondu. Sonra anam bize göstermeden çuvalları karıştırıyor gibi yaparak ÅŸeker kesesini çıkardı. Keseyi görünce "olamaz" der gibi kafasını salladı. Sonra keseyi babama uzattı.
"Sen bundan heç aldın mı?"
"Yooo, almadım."
"Azalmış bu kesedeki şekar."
"Azalmış."
Sonra dönüp bize baktılar.
"Hanginiz yedi?"
"Ben yemedim."
"Ben de yemedim."
"Kim yedi?"
"Bilmeyiz."
Babamla anam gülüÅŸtüler.
"DoÄŸru söyleyin, bir ÅŸey demeyeceÄŸiz."
Kardeşimle gene bakıştık.
"Bilmeyiz."
Anam yumuÅŸak bir sesle:
"Yavrum ÅŸeker için hırsız mı girdi eve? Hırsız girse hepsini götürürdü. Hanginiz yedi, söyleyin bir ÅŸey yapmayacağız."
KardeÅŸim onların gülmesinden, yumuÅŸak davranmasından cesaretlenmiÅŸti. Gözlerini benden kaçırarak cevapladı:
"Söyleysem Alı beni dövey."
Anamla babam sesli sesli güldüler bu kez.
"Tamam, tamam. Söylemene gerek yok."
...................................
* Kündüre taşı: Çadır özünün yanlara kaymasını önlemek için duvarın üstüne özün altına konan düz ve geniÅŸ taÅŸ.
** Ölçermek: Yanan odunların yanmasını devam ettirmek için onları birbirine yaklaÅŸtırmak.
Ali VAROL