Ali KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
Sosyoloji Doçenti AlÄ° KOÇ / 1945 - 2013 Çok erken kaybettiÄŸimiz Ali Koç, Ahmetler'in yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli insanlardan birisiydi. Ahmetler'de doÄŸru. Köyden ilk kez ortaokulda okumak üzere çıkarak hepimize örnek oldu. Manavgat Ortaokulunu ve Manavga...
DIÅžARIDAKÄ°LER
Ali KOÇ
Derler ki, delinin biri tımarhaneden kaçmış. Polisler onu her yerde aramışlar, fakat bulamamışlar. Aradan birkaç gün geçtikten sonra adam kendiliÄŸinden geri gelmiÅŸ. ArkadaÅŸları ona sormuÅŸlar: “Yahu niye geri geldin? Hiç buraya gönüllü gelinir mi?”
“Sormayın,” demiÅŸ deli, “dışarıdakilerin halini görünce buraya çoktan razı oldum.”
“Bunca zaman orada ne yaptın?”
“Önce bir berbere gittim. Benim önümdekilerden biri düz saçını kıvırcık yaptırdı. Saçı kıvırcık olan ise düz yaptırdı. Biri siyah saçını sarıya, biri de sarı saçını siyaha boyattı. Biri kucağındaki köpeÄŸe yüzünü yalattı. Biri burnuna, kulağına halka takmıştı.
Neyse, sıram gelince tıraÅŸ olup çıktım. Oradan bir kahvehaneye uÄŸradım. Kahvehane dedim ya kahve filan yok. Zaten kahvehanelerin adını da son zamanlarda internet kafeye çıkarmışlar. Oraya bir sürü bilgisayar almışlar. Herkes bilgisayarla oynama yarışına girmiÅŸ. Kimse kimseyle konuÅŸmuyor. Hepsinin üstü başı periÅŸan. Elleri, bacakları titriyor. Heyecandan yüzlerini buruÅŸturup dudaklarını yoluyorlar. Kaptırmışlar kendilerini oyuna; baÅŸka hiç bir ÅŸey onları ilgilendirmiyor. Ä°çlerinde pislikten kokanlar bile var. Dışarıda rahat bir yer bulamadım. Onun için yine buraya geldim.”
***
DeliliÄŸin ölçüsünü bilen var mı? Bu sorum psikiyatristlere deÄŸil. Tabii onların kitapları var. Oradan öÄŸrenmiÅŸlerdir kime ne diyeceklerini. Onlar delilikle deÄŸil, hastalıkla ilgilenirler. Her hastaya da deli denmez. Psikiyatristler günlük hayata intibak edemeyecek kadar rahatsız olanları olabildiÄŸince tedavi edip yeniden çalışma hayatına kazandırmak isterler. Ruh hastalıklarını tedavi etmek bazen görünen beden hastalıklarını tedavi etmekten daha zordur.
Tımarhanenin ÅŸimdiki adına Ruh SaÄŸlığı ve Hastalıkları Hastanesi deniyor. Aslında bizdeki tımarhaneler yalnız ruh saÄŸlığı ve hastalıkları ile uÄŸraÅŸmazlar. Adı üstünde, bunlar hastaları hem tedavi hem tımar ederler, yani korurlar. Bu nedenle ben akıl hastanesi yerine tımarhane demeyi tercih ederim. Elazığ’daki meÅŸhur psikiyatri uzmanı Mutemit Bey de bu anlayışta idi. Onun için dokuz yüz hastayı tek başına hem tedavi hem tımar edebiliyordu. Orada hastalar için dışarıdan çok daha iyi bir huzur ortamı hazırlamıştı.
***
Bir Bunaklık Fıkrası:
Kocasının unutkanlığından bıkan bir kadın onu psikiyatra götürmüÅŸ. “Doktor Bey, eÅŸim her ÅŸeyi unutuyor. Son defa aldığı ÅŸemsiyeyi parasını ödedikten sonra dükkanda bırakıp çıkmış. Ne yapayım?” demiÅŸ. Doktor adamı muayene ettikten sonra kadına kocasını hiç tedavi ettirmemesini, onun unutkanlığına katlanmasını tavsiye etmiÅŸ.
Kadın ÅŸaşırmış: “Niye? Bunun tedavisi yok mu?”
Doktor: “Var da, onun tedavisi unuttuÄŸu ÅŸeylerden daha pahalı,” demiÅŸ.
Bir de bizde lakabı deli olanlar var: Deli Ali, Deli Mahmut, Deli Hasan, Deli Hüseyin gibi. Nedense kadınların deliliÄŸinden pek söz edilmiyor. Acaba kadınlar daha mı akıllılar yoksa onların delilikleri dikkati çekmiyor mu? En azından mesela Almanya’daki kadınların daha temkinli araba kullandıkları, daha az trafik kazası yaptıkları, daha uzun süre yaÅŸadıkları biliniyor. Demek ki onlar saçları uzun olsa da aklı kısa deÄŸiller. O sözü kadınların aklını kıskanan bir erkek uydurmuÅŸ olmalı.
***
KeloÄŸlan ile DelioÄŸlan masalını duymuÅŸsunuzdur. Güya KeloÄŸlan’ın başının dışı kılsızmış da başının içi akıllıymış. DelioÄŸlan’nın ise başının dışı kıllıymış da başının içi akılsızmış. Başının dışı kılsız oÄŸlanla başının içi akılsız oÄŸlan arkadaÅŸ olup iÅŸ aramaya çıkmışlar... (KeloÄŸlan Masalları)
Halk, zekasını ve davranışlarını beÄŸenmediÄŸi kiÅŸilere deli diyor. Bunlar bazen doÄŸuÅŸtan beyni hasarlı bazen de sonradan hasta olan kiÅŸilerdir. Bizden önce köyümüzde zekası ve davranışları beÄŸenilmeyen bir Çomuca varmış. Bir de Fersin’de Kümük’ün Deli Ali vardı. Hani ÅŸu gazeteyi ters tutup da Hazret-i Ali hikâyeleri okuyan adam… Her ikisi de ÅŸimdi hayatta deÄŸiller. Fakat neden birçok kiÅŸi Ahmetler’de birine kızınca hâlâ Çomuca diyor? Bu soruya kim cevap verebilir?
***
Zeka eski kitaplarda intibak kabiliyeti olarak tarif edilir. Fakat insan davranışını yalnız zeka deÄŸil, sosyal çevrenin etkisi, terbiye tarzı, kiÅŸilik geliÅŸimi, alkol veya benzeri zehirli madde tüketimi, hormonların kana karışması gibi olaylar da etkiler. Tabii kiÅŸinin doÄŸuÅŸtan getirdiÄŸi ilk bakışta görülmeyen baÅŸka özellikleri de vardır. Ä°nsan bilinen en karmaşık canlıdır. KiÅŸinin beyni ya da sinirleri hastalanınca davranışlarında sosyal ölçüyü tam tutturamaz. Bu yüzden adı deliye çıkabilir.
Beni aslında tımarhanenin içindekiler deÄŸil de dışındakiler daha çok ilgilendiriyor. Hani her evde bir deli olurmuÅŸ ya. Delisi olan da derdini çekermiÅŸ. Asıl sorun bir evde bir deÄŸil, birkaç deli olursa baÅŸlarmış. DüÅŸünün, bir evde her gün beÅŸ deli çalışmayı bırakıp bayram kutlamakla vakit geçiriyor. Masrafları da evin akıllısı çekiyor. Vur patlasın, çal oynasın! Ekmek elden, su gölden olunca deli olmak o kadar da kötü bir ÅŸey deÄŸilmiÅŸ. Bu yüzden deli taklidi yapanlar çoÄŸaldı.
Åžimdi ben bunları yazıyorum diye sakın sözü üstünüze almayın. Gerçek deli, deli olduÄŸunu bilmez. Bilseydi gider bir akıllıya danışırdı ya da kendini bir uzman hekime tedavi ettirirdi.
Son zamanlarda yeni bir delilik olayından daha söz ediliyor: OyunkeÅŸlik. Siz buna oyun bağımlılığı da diyebilirsiniz. Adam okumayı, meslek öÄŸrenmeyi, çalışmayı bırakıp hep oynuyor. Ä°ÅŸe kâğıt, tavla, konken oynamakla baÅŸlıyor; Tamaguçi, Game Boy, bilgisayar, cep telefonu ve internet oyunları ile devam ediyor. Abartılı bilgisayar oyunları özellikle çocukların ruhsal dengesini bozup onları cinnet davranışına bile yöneltebiliyor.
Tabii ki oynamak herkesin hakkı. Fakat kiÅŸi iÅŸini gücünü bırakıp bütün zamanını cihaz başında yalnız oynamakla geçirirse burada bir sorun var demektir. Ä°nternet üzerinden oynanan savaÅŸ oyunlarını görünce kâğıt, tavla, konken, satranç, hele hele futbol, voleybol, pinpon gibi oyunlara çoktan razı olduk. Özellikle çocukları bağımlı yapan savaÅŸ oyunları başımıza bela oldu. Bu oyunları yapıp satanlara bir dur diyen yok. Çellik, kazık, çırakma, azma, uzuneÅŸek, üçtaÅŸ, beÅŸtaÅŸ, dokuztaÅŸ, onikitaÅŸ oynamak bile sandalyeye oturup bütün gün ve gece hareket etmeden bilgisayar oyunları ile ömür tüketmekten çok daha iyi.
Acaba kabahat sadece oyunlarda ya da oyun üreticilerinde mi? Oynayanın ve oynatanın hiç mi kabahati yok? Bu oyunlarla kim ne kazanıyor? Kim ne kaybediyor? Ä°ÅŸin ekonomik yönü ne? Bu oyunları, oyun yerlerini hiç mi denetleyen yok?
OyunkeÅŸleri tedavi etmek için Mainz’da yeni bir klinik açıldı. Sorun oyunkeÅŸlerin tedavi için bile zamanlarının olmayışı. Ancak etrafa zarar vermeye baÅŸladıkları zaman onları polis zoruyla tedaviye götürmek mümkün olabilir. BaÅŸka türlü kolay kolay doktora gitmezler. Bu yüzden de genellikle tedavide geç kalınıyor.
Erken yaÅŸta bilgisayar sahibi olan çocuÄŸun cihazı bilgi edinmek için deÄŸil de oyun aracı olarak kullanabileceÄŸi önceden düÅŸünülmelidir. Hele taşınabilir küçük bilgisayarlar devreye girince bazı çocuklar tuvalete bile bilgisayarsız gitmiyorlar. Gece yorganın altında cihazla oynayanlar var. Oyun bağımlılığı da tedavi gerektiren bir rahatsızlıktır ve uyuÅŸturucu bağımlılığından çok farklı deÄŸildir.
Spor etkinliklerine, öÄŸrenim gezilerine, meslek kurslarına katılmak çocuÄŸu kötü alışkanlıklardan ve bilgisayar bağımlılığından, aileyi de gereksiz masraflardan kurtarabilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; dışarıdakilere ne kadar sahip çıkar ve onları “delirtmezsek” içeridekiler de o kadar azalacaktır.