Mehmet GÜNGÖR Yazarın Tüm Yazıları
Mehmet GÜNGÖR
GEDİK HÜSEYİN İLE KOCA MEHMET
"Ölüm ile ayrılığı tartmışlar,
On beş dirhem fazla gelmiş ayrılık "
Mehmet GÜNGÖR
Ayrılık, insan yaşamında önemli bir evreyi oluşturmaktadır. Ayrılık, sevdiklerinden, sevdiği bir kişiden ya da sevdiği bir canlıdan uzak kalmaktadır. Hatta yurdundan, yuvasından, köyünden, vatanından ayrılmak, göç etmek, özlem duymak, uzaklaşmak demektir ayrılık. Ayrılık, bazen acı sonuçlar da verebilir. Ayrılan, geride bıraktığı insanda o kadar büyük bir acı bırakır ki kişinin bu acıya dayanamayarak hayatına son verdiği ya da hastalandığı da görülmüştür.
Hayvanlar bile ayrılık acısı çekerler. Ben, oğlağı ölen bir keçinin aylarca meleyerek yiyip içmeden yavrusunu aradığını ve daha sonra hastalanıp öldüğünü bilirim.
Gurbet acısı da dayanılmaz izler bıraksa da ayrılıkların en acısı bir insanın sevdiğini, kardeşini veya çok yakın akrabasını kaybetmesidir. Çünkü her ne kadar; "Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, on beş dirhem fazla gelmiş ayrılık " deseler de ölüm acısı elbette daha beter bir acıdır. İnsanların "keşke"lerle yaşaması hiçbir şey getirmez. Ancak böyle ayrılıklar “keşke”leri de beraberinde getirir. Böyle bir olaydan sonra insanlar daha önce düşünemediği bir hatanın farkına varıp; "keşke" diye söylenirler ve bu olay onun hayatında hep bir tuhur (dert, sıkıntı) olarak kalır.
Bir haziran ayında Pantır’ın Gedik Hüseyin, kardeşi Koca Mehmet’le yayla yolculuğuna çıkarlar. Yanlarında Efe lakabıyla bilinen İbrahim Küçükdemir de vardır.
Yanlarında diğer hayvanlarla birlikte develer de vardır. Develerin üstünde de arı kovanları yüklüdür. Yolculuk sırasında Güğlen dağının öbür yüzündeki Beloluk’a varınca, Koca Mehmet hastalanır. Burada kardeşinin durumunun ciddi olduğunu anlayan Gedik Hüseyin, yanlarındaki Efe’ye;
“İbrahim, sen Mehmet’i köye geri götür, ben burada bekleyeyim. Taşlıca’dan köylülere seslen ve çabuk geri gel; yoksa ben tek başıma bu kadar hayvanı idare edemem" deyip hasta kardeşini Efe ile köye gönderir.
Koca Mehmet, çok kötü durumdadır. Taşlıca’ya gelince Efe köylülere yüksek sesle çağırmaya başlar. Ama kimselere sesini duyuramaz. Durumu anlayan Koca Mehmet;
"Ben biraz iyiyim, buradan köye kendim giderim; sen şimdi geri dön, Hüseyin zordadır.”
Efe, Koca Mehmet’i orada bırakıp geri döner. Gedik Hüseyin merakla sorar:
“Mehmet’i ne yaptın?”
Efe, durumu anlatır:
"Taşlıca’dan çağırdım, kimseye duyuramadım. Kendisi de, “Ben biraz iyiyim kendim köye giderim” deyince kendi haline köye gönderdim"
Gedik Hüseyin bu duruma üzülür ve kuşkulanıp kardeşini Efe’yle gönderdiğine pişman olur. Mehmet’e ulaşmak için geri dönmek ister, ama yayla yoluna çıkan hayvanları durduramaz, geriye çeviremez. İçi rahat etmese de istemeyerek Efe ile beraber yayla yolculuğuna devam eder.
Koca Mehmet, yola çıkar ama her nedense köye gitmez. Köye gitmek yerine Koyak Yüzdeki bahçesine gider. Koyak yüz Öte Köyönü denilen yerdeki antik Hebilbey Köyü yakınlarındadır. Koca Mehmet’in orada bir de bahçe evi vardır.
Gedik Hüseyin yaylaya varınca Efe’ye;
"İbrahim, kötü rüyalar gördüm; belki de Mehmet öldü diye söylenir.”
Ali Bekçi’nin babaannesi Gupçal Karısı, Koyak Yüz’e kekik toplamaya gitmiştir. Serinlemek ve biraz dinlenmek için Koca Mehmet’in evine girer. Kadıncağız bir de bakar ki dev gibi adam Koca Mehmet, yerde serlidir; upuzun uzanıp yatıyor. Adama yaklaşınca dehşete düşer; korktuğu başına gelmiştir. Anlar ki Koca Mehmet o gün orada ölmüştür. Hemen gidip köye haber verir…
Gedik Hüseyin, ömür boyu kardeşini Efe ile köye göndermenin pişmanlığıyla ve onu kaybetmenin üzüntüsüyle yaşamış ve her defasında bir iç çekip "keşke” deyip durmuştur.