İbrahim KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
İbrahim KOÇ İnşaat Mühendisi / Yazar Ahmetler'de doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Managat'ta okudu. Trabzon Karadeniz Teknik Üniversites'inde İnşaat Mühendiliği bölümünü bitridi. Uzun yıllar İnşaat Mühendisi olarak ç...
İLK AŞK
“Küçük yaşta aldım sazı elime…”
İbrahim KOÇ
Çocukluğumdan, yeni yetmeliğimden hatırlarım; agalarımız, ablalarımız okuyordu.
Her yaz herkes gelir; dağlar, taşlar şenlenirdi.
Mustafa Abim köye bir saz getirmişti. Saz daraba’da (*) asılı duruyordu.
Henüz, İlkokul beşteyim.
Saz çalmaya heveslendim. Korkuları yendim; aldım sazı elime, vurdum teline.
Farklı sesler tırmaladı kulağımı; iki telin sesi uyumsuzdu. Bir türlü istediğim sesi çıkaramıyordum. Akort nedir bilmezdim.
Aynı sesi bulayım derken iki teli birden kırdım. En has arkadaşım, Ebe Halamın Kara Ali; ona bile haber vermedim.
Evden kaçtım; Ketir’de yattım.
Ertesi gün aldım haberi; dayak yoktu.
Abim; “ Ben seni dövmem; al, bu saz senin olsun “ dedi.
Aldım; saza verdim sırrımı.
İlk dörtlük düştü söze
İlk aşk girdi öze.
***
İlk okulda okurdum
O zaman aşık oldum
Küçücektim nasılsa
Bir güzele vuruldum.
***
Kör Ali’nin Mustafa, benim ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımdan.
Eskiden ilkokul bitirme sınavları yapılırdı. Son yıl da son sınav müzik…
Öğretmen “ herkes bildiği bir türküyü söyleyecek” dedi.
Hepimiz bildiğimiz türkülerden okuduk. Sıra Kör Ali’nin Mustafa’ya gelmişti.
“Öğretmenim ben türkü bilmem.“ dedi.
“Olmaz Mustafa, söyleyeceksin. “
“ Bilmem!“
“Hayır, bilmem diye ir şey yok. Bitirme sınavı bu; söyleyeceksin.“
Mustafa çaresiz kamıştı. Kendini toparladı ve başladı bağırmaya:
“Of ooof, vardım vardım da bir yalıya dayaandıım “ diye bir uzun hava tutturdu.
Kahkahalar arasından bir tokat sesi yankılandı.
Ahmetler’in ilk uzun havasını Kör Ali’nin Mustafa söylemişti..
***
İlkokul bitti, yaşım küçük; bir yıl bekledim. Babam; dedi ki:
“Oğlum seni İmam Hatip’e vereceğim.“
Dedim:
“Baba beni abim gibi ortaokula ver!“.
Dedi;
“Oğlum, her şeyim sensin, her şeyim senin . İmam ol…“
Dedim; “Baba yapma!“
Dedi; “Yaptım bile…“
Babamın isteğiyle gittim; ama ikinci yıl dayanamadım, kaçtım okuldan...
Neden mi?
Söylesem şimdi kimse inanmaz. Herkes bunun böyle olduğunu bilir ama yine de inanmaz. O yüzden nedenini fazla sormayın. Gelirseniz anlatırım. Çocuk aklımla bir okulda böyle şey olmasına itiraz edip kaçtım.
Burada bir gariplik vardı, anlayacağınız. Ama bizim içimizdeki Atatürk sevgisi, o zaman bazı insanlarda yoktu işte…
Kara Dayının Ramazan, nam-ı diğer Kara Zagor, benim dayak arkadaşımdır. Belki inanmayacaksınız ama ikimiz birlikte ”Atatürk Dayağı“ yedik… Kara Zagor’un başı yarılınca ben kurtulmuştum son sopadan; bu olayı hiç unutmam.
İmam Hatip’ten kaçınca; babam evden kovdu. Ben de inat ettim; gitmedim eve. Bir yaz ve her yaz, her şeyi yaptım, her işte çalıştım; ama pes etmedim. Okulu bıraksam da mutlaka yine okuyacaktım. Ağabeylerime imreniyordum; ben de onlar gibi olmak istiyordum. Okumak için kararlıydım. Köyden çıkmak ve kaderimi değiştirmek istedim.
O yaz, boyacılık yaptım, simit sattım, Al’ombaşı Amcamın Bülbül Palas Otelinde otelcilik, çaycılık yaptım. Çay soğuk diye tokat da yedim. Her yaz, her an çalıştım... Kahvehanede kahvecilik yaptım. Ayakkabı boyacılığı da yaptım; serserilik de… Babi’lerin lokantasında garsonluk; Gardiyan’ın Salih’le balıkçılık yaptım. Yedi kiloluk bir girida balığı ile okul bitirdim. Ama yüzüm yok, mahcubum; Salih’ime…
Sonradan, Akdeniz Pastahanesi’nde Uzun Mehmet’le Sarı Mehmet ağabeylerimin ekmeğinden de yedim. İşte fakir bir “talebe” ne yaparsa hepsini yaptım okumak için. Çünkü Manavgat Orta Okulu’na Ali abim aldırdı kaydımı; okula yeniden başlamıştım. Bir başladım; pir başladım; okulumu bitirdim, on iki Eylül’e rağmen, okumayı sürdürdüm.
Geriye dönüp bakınca görüyorum ki okuma aşkımla Atatürk sevgim arasında bir bağ var.
Ömrümde silinmez bir izdir Atatürk sevgisi… Şimdi daha iyi anlıyorum bunu. Yüreğim de bir söz ve de hayata düzgün bakmayı sağlayan bir gözdür bu...
Bugün görüyorum ki Türkiye’de bütün Yörükler Atatürk’ten vazgeçmedi. Gidin bir dağ başına, bir Yörük obasına, bir çadıra uğrayın; Atatürk sevgisi oralarda da yaşar. Şimdi Atatürk’ü sevmek pek para etmese de bizim çocuk yüreğimizde yaktığı ateş, önümüze verdiği ışık kaderimizi değiştirdi. Kabuğumuzu kırmak için verdiğimiz mücadelede onun etkisi mutlaka vardır.
Doğrusu, benim öğretmenim Atatürk’tür; Atatürk sevgimdir. Bu sevgim de ilk öğretmenimden kalmadır. Bana Atatürk’ü öğreten ilk öğretmenim; gerçekte hepimizin, herkesin öğretmeni. O, bugün benim Oymak Bey’im. Ananın, babanın ve “bir harf bile öğretenin” borcu ödenmez. İyi bir insan, hayırlı bir evlat olursak anamızın babamızın hakkını ödemiş oluruz; yurdumuzu, köyümüzü, insanımızı ve Atatürk’ü severek de öğretmenimizin borcunu ödeyebiliriz. Ben köyümüzü, insanımızı ve Atatürk’ü seviyorum…
Köyüme sevdalıyım
Çocukluğuma şairim
Aşk ile sarıldım saza.
O gün, bu gün; türküyüm.
Tellere vurduğum an,
Aşk’a yelkendir sazım.
Ben sazım; sazım da ben.
Aşk’la söylenir sözüm.
Kırılmışsa özüm
Yüreğimde hüzün.
Sazım küser,
Türküler küser.
Ben küserim
Yalnızlığım sessiz
Yalnızlığım öksüz.
Sazım sen olsan, çalan da ben…
Sazımda sesin olsam
Sen ben olsam, ben de sen…
Köyümde türkün olsam
Tellere vurduğum an;
Sen sazım olsan, sazım da ben.
***
Ahmetlerce:
Daraba: Bizim köyde, evleri odalara ayıran tahta bölmenin adı