Zehra Özdemir Yazarın Tüm Yazıları
Zehra Deniz ÖZDEMÄ°R Manavgat DoÄŸançam köyünde doÄŸdu. Ä°lkokulu DoÄŸançam'da, Ortaokul ve Liseyi Manavgat'ta okudu. Bursa UludaÄŸ Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitirdi. Ahmetlerli Mustafa Özdemir'le evli ve iki çocuk annesi olan Zehra Özdemir, ...
Ä°NCÄ°R
Ä°ncir mevsimi geldi de geçiyor bile bizim ellerde. Yazmadan geçersem incire haksızlık yaptığımı düÅŸüneceÄŸim için kendi kültürüme duyduÄŸum özlemle bugün inciri anlatmak istedim.
Ünlü tarihçi Heredot yazılı kaynaklarında Anadolu’da incir kültürünün insanlık kültürü kadar eski olduÄŸundan ve tüm dinlerde sembol olarak kullanıldığından bahseder. Kuranı Kerim’de de adı geçtiÄŸi için kutsal olarak bilinen ve yemin edilen meyvelerden biridir.
Aramızdan ayrılan aile büyüklerimizden biri “zeytini yiyeceksen dedenden, inciri yiyeceksen babandan kalacak; üzüm yiyeceksen de kendin ekeceksin“ derdi. Bu sözün anlamını ÅŸimdi daha iyi anlıyorum.
Ä°ncir aÄŸaçlarının bol olduÄŸu bir coÄŸrafyada, atalardan kalan incirler arasında büyüdüm. Bizler deÄŸiÅŸsek de kocaman dev aÄŸaçlara dönüÅŸen incir aÄŸaçlarının fedakarlığı, mütevazılığı hiç deÄŸiÅŸmedi. Yıllardır ne su istedi bizden ne ilaç, ne gübre, ne de çapa istedi. GenetiÄŸi hiç bozulmayan incir aÄŸaçları, her zaman karşılıksız ikramlarını dallarına yükleyerek önümüze serdi.
Bizde “keÅŸik” adı verilen hoÅŸ bir gelenek vardı. KeÅŸik bir döngüdür ve her iki günde bir incir toplamanın adıdır. Dalları kırılsa da taÅŸlansa da keÅŸikten hiç vazgeçmedi incir aÄŸacı. O her keÅŸikte kimlerin gönlünü almadı ki? Bir keÅŸik sahibine, bir keÅŸik kendisinden olmayanlara, bir keÅŸik de misafirlere, çocuklara ve önünden geçerken koparıp yiyenlere yeterken nasibiyle, bereketiyle yöremizin simgemiz oluvermiÅŸti. Hala bizim oralarda olmazsa olmazımızdır incir. Mevsimi geldiÄŸinde sadece incir için bile memleketine dönenler olur. Bu bahaneyle imece kültürü devam ederken incir besteli yapım günlerimiz olur.
Her keÅŸikte nasibimize ne düÅŸtüyse topladığımız incirleri odun ateÅŸinde, kazanlarda 3-4 saat aralıksız karıştıra karıştıra piÅŸirerek yaparız yöresel incir bestelimizi. Kavanozlara doldurulan her bestel kimlerin sofrasında yer alacak bilinmese de o, herkesin yaptığı ve mutfağında mutlaka bulunan bir özel besindir bizim oralarda.
Dedelerin, ataların adlarını incirlerde yakıştırarak yaÅŸatırız biz. Her incir aÄŸacı, baÅŸka adlarla anılırken adeta anıların açık adresi gibi hafızalarda yaÅŸamaya devam eder.
“Lop yemiÅŸ, Hacı Osman, Çürüyen, Rukiye Ebe yemiÅŸi, Kırtıl” gibi özel adlarla yaÅŸatılan incir aÄŸaçlarının her birinde ayrı görüntü, ayrı tat ve ayrı bir aroma vardır. Bu tadı da sadece o incirlerle birlikte büyüyenler bilir.
Ä°ncir, yıllanmış gövdesiyle ve dallarında hayıt aÄŸacından örülmüÅŸ sepetlerin asılı durduÄŸu bir kombinedir bizler için.
Anneannemin “yemiÅŸ (incir) yükünden umulurmuÅŸ“ dediÄŸi gibi, sepetlere doldurulan incirlerin yol boyunca her eve ve gelene geçene ikram edilerek paylaşılması da unutulmaz bir gelenekti bizim çocukluÄŸumuzda. Ben de çocuk aklımla paylaÅŸma kültürünü iÅŸte ilk olarak ikram edilen bu incirden öÄŸrenmiÅŸtim. Her ikramda “geçmiÅŸlerin ve dikip büyütenlerin ruhuna deÄŸsin” diyerek dua etmeyi yine bu incir aÄŸaçlarıyla öÄŸrenmiÅŸtim.
AÄŸaçların önünden geçerken “Ä°ki incir kopardım, helal edin” diyenlere bakarak da yine incirler sayesinde helalleÅŸmeyi öÄŸrenmiÅŸtim.
Tertemiz duygularla en güvendiÄŸimiz aÄŸaç dallarında özgürce oynarken yere her düÅŸtüÄŸümüzde yeniden ayaÄŸa kalkıp oyuna devam ederken de güçlü olmayı yine orada öÄŸrenmiÅŸtim.
Kabuk baÄŸlamış gövdelerinde ve aÄŸaçların gölgelerinde okul çıkışı randevu yeri gibi toplanıp yazmayı, ilham almayı da ilk incirler öÄŸretti bana.
Yıllar geçse de her ÅŸey daha dün gibi geliyor insana. Ne var ki o bereket, o bolluk ve o çocuksu tadlar gerilerde kaldı. Sadece anılar deÄŸil incirler de uzaklaÅŸtı insanlardan. Çünkü o paylaşılan, her geçene ikram edilen incirlerin artık kolilerde pazarlarda, el yakan fiyatlarla satılmaya baÅŸladığını görmek insanı mutsuz ediyor. Pazarda alıcı bekleyen incirlerin yorgunluÄŸunu ve gönülsüzlüÄŸünü görmek de hüzün veriyor o tatlı geçmiÅŸi hatırlayanlara.
Bunları gördüÄŸümde paranın ve maddiyatın insanları nasıl esir aldığını düÅŸündüm. Bu bir zenginlik mi yoksulluk mu bilmiyorum ama insani deÄŸerler, kültürler, gelenekler, sosyal alışkanlıklarımız birer birer aşınıyor, kaybolup gidiyor. Bu da onlardan biri olmalı.
Ama ben söz vermiÅŸtim; babamın yetiÅŸtirdiÄŸi, dedemin bıraktığı incirleri koparmak varken pazardan incir almayacaktım. Üstelik artık incir dikme sırası bize de geliyor. Sözümü tutacağım ve bahçeme ben de incir dikeceÄŸim. Bizden öncekiler nasıl ki cömertçe bahçeleri incir aÄŸaçlarıyla doldurduysa ben de benden sonrakiler için incir aÄŸacı dikmeliydim.
Bu düÅŸüncelerle pazarda yürürken elimdeki sepetle pazar kalabalığının arasında kaybolup gitmiÅŸtim. Ama kafamda yine incirler ve çocukluÄŸum vardı.
Her devir görevini yaparsa incir yine ikram edilecek ve bizim incirlerimiz pazara çıkmadan konu komÅŸuya, eÅŸe dosta, çoluk çocuÄŸa ikram edilecekti.