Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMİŞ Antalya, Manavgat, Ahmetler doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Aksu İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliği yaptım. Daha sonra girdiğim sınavları kazanarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim (Pedagoji) b&ou...
KAÇAN FIRSAT
Ahmetler’den Molla Yusuf, Osmanlı döneminde İstanbul’da askerlik yapmaktadır. Okumuş yazmış biri olduğu için askeri bir kurumda yazıcılık görevindedir. İşi gereği tapu kayıtlarının olduğu yere, Tapu ve Kadastro dairesinde de girip çıkabilmektedir. Bir gün Tapu dairesinde Ahmetler Yaylasının tapu kaydının bulunduğunu öğrenir. Ve buna çok sevinir.
Molla Yusuf, köyün bu yaylanın Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanıyla Ahmetler’e tahsis edildiğini ama sonradan Beşir Ağa Vakfına geçtiğini bilmektedir. Ama yaylanın tapu kaydını da görmüştür. Yusuf, yetkili kişiden yaylanın tapu kaydını almak ister. Oradaki yetkili de Molla Yusuf’un Ahmetlerli olduğunu bildiği için ona;
“Eğer tapu harcını yatırırsan kaydı veririz” der.
Molla Yusuf’un üzerinde buna yetecek kadar para yoktur. Ama hemen köye bir mektup yazıp durumu bildirir ve tapu harcı için para ister.
Aksiliğe bakın ki o sıralarda Manavgat’ta posta dağıtım işlerine Çimi köyünden birisi bakmaktadır. Çimili postacı, Tapu Kadastrodan gelen mektubu görünce gözleri fal taşı gibi açılır:
“İstanbul’dan Ahmetler’e mektup ha?” der.
Acaba nedir ki? Merak bu ya, mektubu açıp bakar. Ama okuduklarına inanamaz. Mektubu kapatıp hemen Çimi’nin ileri gelenlerine götürür.
Ondan sonrasını anlatmaya gerek var mı? Çimi’nin her yerde etkili ve yetkili adamları çoktur, gereken yapılır. Molla Yusuf da başka yere tayin edilir, böylece Ahmetler için çok büyük bir fırsat kaçar.
Ancak yine de Ahmetler Yaylasının tapu kaydı olduğu da öğrenilmiş olur. Ve yıllarca sürecek hukuk oyunları başlar. Ne var ki Osmanlı bürokrasisi gibi Cumhuriyet bürokrasisi de bu tapuyu Ahmetler’e vermemek için çok büyük bir maharet gösterir.
Şimdi o süreç bitmiş sayılır. Ama Ahmetler köylüleri olarak yüzlerce yıldır yaylalarına ara vermeden çıkmaya devam ederler.
Sonuç olarak yıllarca Çimi’nin yollarından geçtik, sularından içtik. Diyebiliriz ki atalarımızın ortak hatıraları var. Küçük hesaplarla; büyük bir dostluğu ve değerli bir geçmişi inkar etmeyelim, bu geçmişe saygı duyarak dostluğumuzu yaşatalım. Geçmiş geride kaldı. Çok şükür aramızda telafi edilmez bir husumet de yok.
Ahmetler olarak, Mera yasasında da vurgulanan “Kadimden beri kullanma” hakkına bağlı olarak yüzlerce yıldır Çimili komşularımızla yan yana yaşamışız. Ancak devletimiz, bu küçük sorunları kolayca çözmek yerine hukuki ve idari usullerle uzatmış da uzatmış ve bugünlere taşımış.
Dedelerimiz gibi üç dönem muhtarlık yapan rahmetli babam da bu konuya yıllarını verdiği halde sorunun çözümünü göremedi.
Bizim kuşak biraz daha farklı bakarak hayvancılık ve arıcılık amacıyla yılda ancak üç dört ay kullanılan bu yaylayı hep birlikte kullanalım diyerek daha olumlu bir aşamaya getirdik. Artık her hangi bir sorunla karşılaşmadan bu geleneksel yayla kültürünü yaşatmaya devam etmekten yanayız.
Dağlar taşlar hepimizin, ama biz de varız…
Hem de “kadimden beri” ve sonsuza kadar…
***
İşte geçtiğimiz yıllarda, yılan hikayesine dönen ve yıllardır süregelen bu yayla uyuşmazlığının düzene sokulması konusunda bizlere de söz düştü.
Yayla için kayıtlara “Çimi Yaylası” yazan Tarım İl Müdürlüğünün Mera Komisyonuna, köyü temsilen vali emriyle bilgi vermeye çağrıldığımda, fotoğraflar ve belgelerden oluşan bir dosya hazırlamış, bilgisayarımı da omuzlayıp sunum yapmıştım. O zaman bu bizim için büyük bir şanstı ve ilk kez oluyordu. İşte o gün vali yardımcısının da katıldığı komisyon üyelerine şöyle demiştim:
“Bir kere tarım Müdürlüğü bu yanlışı düzeltmeli, burası Ahmetler Yaylasıdır. İşte belgeler, işte haritalar. Çimili dostlarımız Aldürbe’ye Çimi Yaylası demekten ve bizi yok saymaktan artık vaz geçmeli. Böylesi geçmişten gelen dostluklara daha çok yakışır. Hem hukuken hem de tarihi olarak bizler buradayız. Tapudan, tahsisten vaz geçtik; ama “kadimden gelen” kullanma haklarımızla bu yayla geleneği sürdükçe Ahmetler’i buradan koparamayız. Çünkü bu yaylada söylenen bütün dağların tepelerin, koyakların adlarını bizim atalarımız verdi. Yer adlarının hepsi bize ait. Kimse buralara ad veren insanları yok saymaya ve buradan çıkarmaya kalkmasın. İdari kadroların, valinin, kaymakamların iki köyün yakınlaşmasına yardımcı olmasını istiyoruz” demiştim.
Bu sunum etkili olmuştu. Vali yardımcısının da bulunduğu komisyon, orada bizleri ciddiye aldı. Ancak ne yazık ki bu ülkede çoğu zaman “adalet” yerine “siyaset” daha etkili olduğu için devamında aynı duyarlığı göremedik./