Mehtap ÖZ Yazarın Tüm Yazıları
Mehtap Öz Tekirdağlı anne babadan, Burdur ili Yeşilova ilçesinde doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Keşan ile Tekirdağ arasında geçti. İlk, orta ve lise eğitimini Keşan'da tamamladı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne girerek 1...
KIRMIZI BONCUKLU KÜPELER
Ne güzel duygudur ilk kez gidilen bir şehri tanımak için sokaklarına girip kaybolmanın tatlı telaşını hissetmek. Yaşamlarının akışına karışmak halkının. Belki bir zanaatkarla sohbet ederken acı kahvesini yudumlamak. Selamını iletmek bir diğerine. Bazen yerel tatlarından açılan iştahları dizginleyememek. Sanat eseri gibi evlerine, bahçelerine hayran olmak bazen. Bazen yol kenarına oturup geleni geçeni izlemek. Kelimelerine dikkat etmek konuşurlarken. Yerel giysilerindeki ayrıntıları fark edebilmek. Havasını solumanın bilincinde olmak. Şehre ait kokuları yerleştirmek hafızaya. Kokunun güçlü bir hafıza olması bilinciyle. Seslerini dinlemek kentin. Ritmine ayak uydurmak. Bazen slow bir dans, bazen rock’n’ roll yapmak.
Kızım Eda ile her zaman bizi mutlu eden bu duyguyu bu kez Saraybosna sokaklarında yaşıyor; şehre dair, halka dair ipuçları arıyoruz yine.
“Güzelliği adından belli olan şehir bunun bedelini ağır yaşadı yakın geçmişte.Masum canlar katledildi.Tarihi yapılar yıkıldı, dillere destan binası ve arşivi olan kütüphanesi bombalardan nasibini aldı, belgeler yağmalandı.Bunlar olup biterken tüm dünya katliamları görmemek için kapattı gözlerini sımsıkı.. Kanlar akarken, işkenceler, tecavüzler yapılırken görmediler! Tıkalıydı kulakları da diğer ulusların. Duymadılar yükselen acı çığlıkları, yardım isteğini. Genç, yaşlı, çocuk halkın yok edilmeye çalışılmasını umursamadılar.””
Şehrin ünlü çarşısı olan “Baş Çarşı”yı geziyoruz. Osmanlı zamanından kalan saat kulesi hala ihtişamla seyrediyor çarşıyı. Bakır cezvelerde belli bir yöntemle pişirilen nefis Boşnak kahvesinin tadı damağımızda, tarihi çarşının sokaklarını keşfediyoruz. 1537’ de Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılmış medresedeki eğitimi anlatan rehberimizi dinliyoruz pür dikkat. Medresedeki kütüphanede ilk açıldığı yıl 50000 kitap olduğunu öğreniyoruz. Bilim yuvası olarak hizmet veren medresede dinimiz de düzgün olarak öğretilmeye devam ediyormuş. Türkçe, İngilizce ve Arapça öğretiliyormuş Boşnak çocuk ve gençlere. Adımlarımız küçücük bir dükkanın minik vitrinine taşıyor bizi. Vitrinde her birinin ayrı hikayesi olan el emeği takılar sıralanmış.
Üzerinde kan kırmızı iki minik cam boncukları olan bakır küpenin öyküsünü soruyorum.
"Bu küpeler" diyor satıcısı, "Yaşadığımız büyük acıyı anlatıyor.Bakır bereketli topraklarımız, kırmızı boncuklar dökülen masum kanlarımızdır. Ayrıca topraklarımızda kine ve öfkeye yer olmadığını da vurgular. Biz kindar ve mutsuz bir nesil istemediğimiz için tarihimizdeki acılı günlerimizi özenli bir dille anlatırız evlatlarımıza. Halkların gerçekten kardeş olacağı güne umutlarını yitirmesinler diye. Zaten ataların yaptığı hataları, kötülükleri, vahşetleri yüzünden yeni nesli suçlamak akıntıya kürek çekmek değil midir? "
Yaşanan zulüm, çekilen acılar öyle bir yer etmiş ki, gözleri hep hüzünle bakıyor Bosna'nın. Ama bu hüzünde asla nefret yok, kin yok. Aksine umut var barışa dair.
Küpeleri Srebrenitsa'da ve dünyanın diğer yerlerinde katledilen masum canları, güzeller güzeli Bosna'yı hep hatırlayacağımın bilinciyle alıyorum.