Huriye HEARN Yazarın Tüm Yazıları
Huriye HEARN Ä°ngilizce ÖÄŸretmeni
ÖÄžRENMENÄ°N YAÅžI YOK;
YA ÖÄžRETMENÄ°N YAÅžI VAR MI?
Huriye HEARN
On beÅŸ eylül sabahına kadar kaç tane uykusuz ve geceler geçti bilmiyorum. O sabahın gecesi sanki bin asırlık karanlığı ağırlıyordu da ÅŸafağı bırakmıyordu. Arasıra bahçedeki güvenlik görevlilerinin ışığı, evin tavanında ahenkli bir ÅŸekilde yansısa da bu bir sabah belirtisi deÄŸildi elbette. Uzun bekleyiÅŸler mutlaka bekleneni getirir bizlere; iÅŸte benim de beklediÄŸim sabah gelmiÅŸti.
Heyecanla ayakkabılarımın kıyafetime uygunluÄŸu kontrol etmeden birkaç dakikalık dolmuÅŸ durağına yürüdüm. Durak eve çok yakın; orada pek fazla kimsenin olmayışı da dikkatimi ilk önce çekmemiÅŸti. Kısa bir süre sonra eÄŸitim göreceÄŸim ünüversitenin kapısında duran dolmuÅŸtan bir öbek insanla beraber indim.
Üniversitenin bahçesi bomboÅŸtu… ”Eyvah!” dedim, “Geç kaldım ilk günden hem de.. “ diyerek ve üzülerek danışmaya gittim. Kibar bir ÅŸekilde yüzüme ÅŸaÅŸkın ÅŸankın bakarak beni gitmem gereken yere yönlendiren görevlinin ÅŸaÅŸkınlığını birkaç dakika sonra ben de yaÅŸayacaktım.
B bloktan içeri girdim ama bütün sınıflar kapalıydı üstelik herkes derse girmiÅŸ ve ben sınıfımı bile bulamıştım. Bir kez daha üzüldüm, panikledim ve en üst kattaki bölümde hocaların bulunduÄŸu yere gittim. Nihayet açık bir kapının önünden sızan ışık beni kendine çekmiÅŸti bile. Nefes nefse kaldığımın farkında bile deÄŸildim aklım fikrim ilk derste idi.
Aceleyle kendimi tanıttım ve dersin olduÄŸu sınıfı sordum. Karşımdaki sakin duruÅŸlu gencecik okutman; “Lütfen oturun, bir su için, yorulmuÅŸsunuz” dediyse de ben teÅŸekkür edip gitmem gerektiÄŸini söyledim. “Acemi ve yeni olduÄŸum her halimden anlaşılıyor deÄŸil mi?” dedim. Güldü:
”Derslerinizi seçtiniz mi?”
“Hayır, seçmem mi gerekiyor?
Tatlı bir tebessümle bakarak;
”Aaa, danışman hocanız sizin adınıza seçmiÅŸ merak etmeyin.” dedi.
“Tamam, derslik numarasını verin de ders bitmeden yetiÅŸeyim. Anlaşılan bugün ben sizi çok gülümseteceÄŸim; baksanıza yine bana gülümsüyorsunuz.” dedim.
Görevli, yine yüzüme gülerek baktı:
”Sanırım saatiniz yok üzerinizde.” Dedi.
“Hayır, telefonumun saati var, üzülmeyin.” dedim ve saati söyledim. O, tekrar gülümseyerek;
“Bir daha bakın saatinize isterseniz…” diye ısrar etti.
Baktım, saat daha sabahın sekizi idi ve benim ders, saat onda başlayacaktı.
Niçin bu kadar gülümsediÄŸini anlayınca ben de güldüm kendi kendime. Bana yardımcı olan genç beyefendiye teÅŸekkür edip neden bu kadar erken geldiÄŸimi sorgulamaya baÅŸladım.
“Eyvah!” dedim, “Ä°lk gün kızım erkenden gitmiÅŸti okula onun heyecanını anlamamıştım o anlayamdığım heyecan beni de sarmıştı demek ve her ÅŸeyi unutturmuÅŸtu.”
Tatlı bir bekleyiÅŸten sonra nihayet “Edebiyata GiriÅŸ” dersimiz için sınıftayım. Sınıfa bir bir gencecik çocuklar geliyorlar, tanışıyoruz, sohbete baÅŸlıyoruz. Çok fazla beklemeden hocamız da elinde tomar tomar kağıtlarla içeri giriyor.
Küçücük, mini minnacık bir hanımefendi bu. Yüzü ingiliz gülleri gibi ÅŸeker pembesi. Tırnaklarındaki kırmızı oje, ışığı bizlere yansıtacak kadar parlak. Yüzündeki, yeni sürdüÄŸü fondöten, yüzünün çizgilerinin arasında kalsa da ona çok yakışmÅŸtı. Ä°ncecik dudaklarındaki pembe ruj, beyaz tenini tamamlamıştı adeta. Üzerine giydiÄŸi Türk el iÅŸi desenli siyah bulüz ve sade gümüÅŸ takılar, onun üstünde sanki farklı bir saygınlık kazanmıştı. Masmavi gözleri bizi tarıyordu; sıcak, heyecanlı ve kıpır kıpırdı.
Hemen kendini tanıtarak derse baÅŸladı. Kısa hayat hikayesinden onun zorlukları seven birisi olduÄŸu anlaşılıyordu. Bir cümlesinde Filistin’de bombaların altında yaptığı dersi anlatırken heyecanını saklayamamıştı bizden; hala o anı yaşıyor gibiydi. Hiç bir ÅŸeyin kendisini yıldırmadığını ve öÄŸretmeyi çok sevdiÄŸini söyledi.
Bu arada kendisine meslek ünvanıyla hitap etmemizi isteyip ekledi:
“Bana ismimle hitap etmenize çok kızarım.” dedi ve “Modern dünyada kadınların sosyal statülerini yükseltebilmelerinin onlar için ne kadar zor olduÄŸunu biliyor musunuz?” diye sordu.
Yani bir kadın olarak “Dr.” ünvanını alabilmenin çok önemli olduÄŸunu vurguladı ve diÄŸer rolleriyle bunu baÅŸarabilmenin zorluklarından bahsetti. Kadınlara daha ilk günden ne çok önem verdiÄŸini, Mitolojideki kadın karakterleri öve öve bitiremediÄŸinden anlıyoruz.
Kadınlara yaÅŸ sorulmazdı elbette ama biz onun yaşını öÄŸrendiÄŸimizde kendisine olan saygınlığız bir deÄŸil bir kaç kez artmıştı. Seksen üç yaşında bir çınar bizi bilgisiyle besliyordu. O muhteÅŸem yaşının olgunluÄŸuna raÄŸmen gözlerindeki öÄŸretme heyecanı ve sınıfın ta dersini bir tiyatro performansını izletircesine resimleyrek anlatan ve bizi sürükleyen bu cüssesi küçük ama ünvanı, bilgisi büyük hanımefendi öÄŸretmenin yaşının olmayacağının canlı örneÄŸini sergiliyordu adeta...
Evet, öÄŸrenmenin yaşı olmadığı gibi, öÄŸretmenin de yaşı yoktu.