Mehtap ÖZ Yazarın Tüm Yazıları
Mehtap Öz Tekirdağlı anne babadan, Burdur ili Yeşilova ilçesinde doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Keşan ile Tekirdağ arasında geçti. İlk, orta ve lise eğitimini Keşan'da tamamladı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne girerek 1...
TAMİRCİ
"Bir tamirci,
acaba içimizdeki kalp kırıklarını da
tamir edebilir mi?"
Yolumun üzerindeki uzun süredir boş olan dükkanın kapısı açık bu sabah. Kapı önünde iki küçük koli görünce merakıma yenilip adımlarımı yöneltiyorum. Aralarından geçerken kolileri yan gözle incelemeyi ihmal etmiyorum. Sakladıkları sırlar ifşa olmasın diye ağızları sımsıkı bantlanmış birileri tarafından. Öyle mahsun bakıyorlar, öylesine üzgün.
Dar ve içeriye doğru uzanan koridor şeklindeki dükkanı gün ışığı aydınlatmaya çalışıyor. O da sadece vitrin ve girişe yetecek kuvvette. Geri kalan kısım katman katman karanlığa dönüşmekte.
Işığın her türlü haline uyum gösterebilen göz bebeklerimizin daralıp genişlemesi sayesinde aydınlıktan karanlığa kolayca geçiyorum. Böylece görebiliyorum dükkanın iç kısımlarındaki adamı.
Bir koltukta oturuyor. Sessizce ve yönü girişe doğru. Paçaları oldukça bol beyaz bir tunik giymiş. Göğsüne inen uzun sakalındaki kırçılları görebiliyorum. Halinde biraz berduşluk, sanki biraz yoksulluk, çokça dervişlik hissediyorum.
Bir tepsi düzlüğündeki yüzündeki iri burnuyla tezat minicik gözleri sakin ama meraklı.
“Hoş geldiniz fakirhaneme” diyor.
“Günaydın, hayırlı işler. Sanırım henüz yerleşmemişsiniz.” diyorum. Çıplak duvarlara bakıp raf ya da dolap arıyor gözlerim. Kolileri görmek için bakışlarım dört dönüyor dükkan içinde.
“Yooo! Çoktan yerleştim ve müşteri beklemeye başladım bile. Siz geldiniz.”
Şaşkın şaşkın bakıyorum gözlerine. Minicik gözlerinde zeka pırıltıları dolaşıyor. Gülümsemesi ile aydınlanan yüzüne dikkatle bakıyorum.
“Şaşırmayın öyle hemen. Tamirciyim ben. Aklınıza gelen her şeyi tamir edebilirim. Bozulan elektrikli eşyadan tutun, akıtan musluklara, bisiklet aksamına, mobilyalara, değerli değersiz her türlü takıya dek her şeyi onarırım.”
Alaycı gülümsememe engel olamıyorum. Üstüne hafif bir kıkırtı çıkıyor boğazımdan istemsiz. Yol alıyor havada ve tamircinin kulağına ulaşıyor.
“Öyle tuhaf bakmayın lütfen! Şu koca şehirde neredeyse tanımayan insan yoktur beni.”
Bu kez gülmeye başlıyorum. Bir yanım delinin tekiyle karşılaştığımı söylüyor. Hemen dükkandan çıkmamı öğütlüyor. Diğer yanımsa çok meraklı. Didiklemek istiyor konuyu.
Adam istifini bozmadan oturuyor karşımda. Sakin bakan gözlerinde küçümseyen bir bakış yakalıyorum. Soru sormamı umuyor gibi. Ters köşe yapacak bir soru tasarlayıp;
“Yani tamircisiniz ve elinizden kurtulabilen bozulmuş nesne yok. Doğru mu anladım?” derken o kollarını göğsünde kavuşturmuş halde başıyla onaylıyor,
“Bazen kalp kırığı tamiratı zorlar!”
Öyle şaşkınım ki, benim de var kalbimde kırıklarım. Eskimiş ama derin izleri olan. Hala baş edemediğim, hala acıtan canımı. En önemlisi hak etmediğim.
Fısıltı gibi çıkıyor sesim:
“Nasıl yani?”
Oturduğu yerde kıpırdıyor. Gözlerinde biraz önceki küçümseme, sabırlı bir öğretmenin bakışına dönüşerek;
“Kalp kırığını anlatan kişiye, bu kırığa sebep olanla geçirdiği güzel bir anı anlatmasını isterim. Kabul edip anlatırsa, yakınmaları güzel bir sohbete dönüşür. Yüzündeki kırgın çizgiler yerini minik tebessümlere bırakır. Beraberce ağız dolusu güldüğümüz müşterilerim oldu bu zamana dek.”
Fısıltıdan hallice sesimde umut kırıntılarıyla;
“Ya gülümseyecek anısı olmayanlar, artık umudunu kesmiş olanlar?”
Duygularımı okumak için olsa gerek, pür dikkat bakışları gözlerimde:
“Gülümsetmeyi bile beceremeyenler, güzel anılar bırakmaz! Hemen uzaklaşmak gerek böyle insanlardan.”
Susuyor aniden. Düşünür gibi bekleyip devam ediyor kaldığı yerden:
“Böyle durumlarda kalp kırığı onarımı uzun sürer. Ama hiç olmazsa geçici tutkal vazifesi gören sözcükler sunabilirim.”
İyice meraklandığımı ele veren mimiklerime bakıyor ve;
“Bir virgül mesela... Bir nefes alıp hayata devam etsin diye. Akşamları geçip sabahlara ulaşsın diye. Her sabah yenilikler doğurmaz mı? Tene değen her taze gün ışığı umut değil mi?” deyip susuyor. Başıyla kapı önündeki kolileri işaret ederek,
“Onların içinde ne olduğunu soranlar var. Tamir aletlerim. Çok da zor olmayan kırığı döküğü toplarım onlarla.”
Ayağa kalkıp koltuğunun ardında kalan o an farkına vardığım mutfağa yürüyor. Dolaptan aldığı fincanlara doldurduğu mis kokulu kahveyi ikram ediyor. Yüzünde bilge insanlara has gülümseme ile…