Kurtuluş Savaşında Ahmetler
AHMETLER, AKSEKÄ°’NÄ°N YILDIZI SEÇÄ°LDÄ°
(Anlatan: Babam Ä°brahim Koç (Babaannem Hanife'nin anlattıkları.)
Mustafa Koç
Sakarya Savaşı ve Tekalifi Milliye Yasası
Osmanlı Devleti yıkılmış, Sömürgeci dünya devletleri kendi aralarında anlaÅŸarak Anadolu’yu paylaÅŸmışlar. Son üç yüz yılda Osmanlı’yı dağıtan emperyal dünya yine büyük bir oyunun içinde. Ülkenin dört bir yanı yabancı güçler tarafından iÅŸgal edilmiÅŸ, ülkeye Sevr AnlaÅŸması dayatılıyor, halk yoksul ve periÅŸan. Türkiye parça parça edilmek isteniyor.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, ülkenin bütünlüÄŸünü saÄŸlamak için Samsun’dan Erzurum’a, Sivas’tan, Amasya’ya ve Ankara’ya kadar dolaşıp bu iÅŸgale karşı halkı örgütlüyor. Ä°ÅŸte onun Anadolu’da yaktığı ateÅŸ bütün ülkeyi sarmış ülkenin iÅŸgalden kurtulması ve vatanın bütünlüÄŸünün saÄŸlanması için yokluk ve yoksulluk içinde KurtuluÅŸ Savaşı baÅŸlatılmış. Tarihimizin en zor günlerinde 1921 yılında Ä°smet PaÅŸa önderliÄŸinde kazanılan Ä°nönü SavaÅŸlarından sonra ordu bir ölüm kalım mücadelesine, Sakarya Savaşına hazırlanıyor.
Yıl 1921’in yaz ayları… Ä°ÅŸte tam da o günlerde bölgenin en büyük yörük köyü olan Ahmetler, Akseki’nin Çimi köyü sınırlarındaki Ahmetler Yaylasında oturmaktadır.
Ahmetler, idari olarak Manavgat'a baÄŸlı olmasına karşın coÄŸrafi özellikleri ve sosyal, kültürel iliÅŸkileri büyük ölçüde Akseki ve Akseki köyleriyle ortaktır, Türkistan'ın Horasan bölgesinden göçerek Anadolu’ya gelen ilk Türkmen aÅŸiretlerinden olan Ahmetler’in bilinen en az 600 yıllık geçmiÅŸi vardır. Manavgat ovasındaki Kızılot, Uzunlar, Hacıobası köylerinin bulunduÄŸu topraklarda baÅŸlayan yerleÅŸik düzen, birkaç yerde daha devam etse de Ahmetler, hayvancılığın çok geliÅŸtiÄŸi, bölgenin en büyük köylerinden biri olarak bilinir. Ancak köylüler yaz aylarını, 1530’larda Kanuni Sultan Süleyman tarafından tahsis edilen kendi yaylalarında geçirmektedir.
Bölgede en çok küçükbaÅŸ hayvan besleyen Ahmetler köylüleri, o sıralarda yayladaki tek düzlük arazi olan Aldürbe alanında, alanı boydan boya çevreleyen obalarda oturmaktadır. Burası Cumhuriyet hukukuyla yaylaların kullanımı konusunda bazı deÄŸiÅŸiklikler olsa da memleket haritalarında "Ahmetler Yaylası" olarak yazılıdır. Ayrıca yüzlerce yıllık oba yerleri bugün de kullanılmakta, mezarlıklar olduÄŸu gibi durmaktadır. Åžimdilerde ise yörük geleneklerini yaÅŸatmaya çalışan az sayıda köylü hayvancılık ve arıcılık yapmayı sürdürmektedir.
***
O yıllar Millî Mücadele dönemidir... Ä°stiklal (KurtuluÅŸ) Savaşı sırasında, “Millî Tekâlif Kanunu” (Tekalifi Milliye) gereÄŸince her köyden orduya mal ve erzak toplanacaktır.
O yıllarda memleketin içinde bulunduÄŸu durumdan Ahmetler de fazlasıyla etkilenmiÅŸtir. Eli silah tutan bütün erkekler orduya katıldığından köydeki ve yayladaki bütün iÅŸler kadınlara kalmıştır. Yaylada erkek olarak, erkek çocuklardan baÅŸka sadece muhtar Topal Hasan’la yaÅŸlı Molla Mehmet vardır.
Ä°ÅŸte tam da o günlerde bir gün sabah erkenden Çimi köyü bekçisi Kır Sadık, Kuvayi Milliye Cemiyetinden ve kaymakamlıktan memurlarla birlikte Aldürbe’ye gelir. Bunu gören köylü kadınlar;
“Bunun geliÅŸinden pek hayır gelmez ama...” diye endiÅŸelenirken Kır Sadık, kendisini karşılayanlara;
“KomÅŸular, merak etmeyin bu sefer hayırlı bir iÅŸ için geldim.” der.
Onu tanıyan köy muhtarı Topal Hasan (Hasan Güngör);
“Buyur Kır Sadık, hoÅŸ geldin, hayırdır inÅŸallah!” der.
Kır Sadık, Ahmetler Muhtarına bir sarı zarf uzatır:
“Muhtar, Akseki kaymakamıyla Akseki Kuvayi Milliye Cemiyeti BaÅŸkanının hepinize selamını getirdim. Kaymakam bu emirleri bütün köylere ve yaylalara gönderiyor, sizin köye haber vermek de bana düÅŸtü. Cephedeki orduya yardım toplanacak. Kaymakamın ve Cemiyetin yazılarında her ÅŸey anlatılıyor. Askerimizi cephede yalnız bırakmayalım. Allah yardımcımız olsun.” der.
Zarfı alıp açan Topal Hasan, okuma yazma bilmez. Ama kaymakamın ve Cemiyetin emirlerini okuma yazma bilen Molla Mehmet’e okutarak iÅŸin aslını öÄŸrenir. Muhtar, Aldürbedeki obalara ulak olarak çocukları gönderir ve kadınları kendi obasına çağırtır. Orada toplanan kadınlara ÅŸunları söyler:
“KomÅŸular, memleket zor günlerde, vatan toprakları iÅŸgal edilmiÅŸ. GördüÄŸünüz gibi köyde benimle Molla Mehmet’ten baÅŸka erkek kalmadı, vatanı kurtarmak için herkes savaÅŸa gitti. Ben topalım diye kaldım, Molla Mehmet de yaÅŸlı olduÄŸundan cepheye gidemedi. Åžimdi Mustafa Kemal vatanı kurtarmak için yeni bir ordu kurmuÅŸ, Memleket çok fakir, cephedeki askerin silah dışında her türlü yiyecek, giyecek, mal ve gıda ihtiyacı var. Kaymakam ve Akseki Kuvayı Milliye Cemiyeti yazı göndermiÅŸ. Bu yazılardaki emirler Ankara’dan, meclisten geliyor. Tekalif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) emirleri gereÄŸince her evden orduya bağış yapacağız. Åžimdi yurdun dört köÅŸesinden ordumuza yardım toplanıyor. Onlar cephede vatan için savaşırken bizler burada boÅŸ duramayız. Oralarda bizim de evlatlarımız var. Åžimdi herkes ne verebilirse ordu için mal melal, yiyecek, giyecek ne bulursa hazırlasın, kısa zamanda Akseki’ye teslim edilecek.”
Kadınlar endiÅŸelidir ve birbirlerine bakışırlar. Kocası da cephede olan Gedik Hüseyin eÅŸi Kör Hanife ile Muhtarın eÅŸi Elif Ana ayaÄŸa kalkarak;
“Ne duruyorsunuz, duydunuz iÅŸte elimizde avucumuzda ne varsa askere göndereceÄŸiz. Vatan elden giderse malın mülkün deÄŸeri mi kalır. Kalkın ayaÄŸa, durmak zamanı deÄŸil.” derler.
Kadınların çabasıyla orduya verilmek üzere kısa zamanda onlarca keçi, koyun, at ve deveden oluÅŸan bir sürü toplanır. Babaannem Kör Hanife, askerdeki kocasının çok sevdiÄŸi kır tiÄŸiÅŸ tekeyi de bu sürünün içine katıp “Güle güle git kır tiÄŸiÅŸ teke, Hüseyin’ime selam söyle.” diyerek dualarla gönderir. Bir yandan da Ahmetlerdeki bütün kızların, kadınların elleriyle ördükleri kazaklar, bereler, çoraplar, ellikler (eldivenler), tozluklar, ÅŸallar ve gön çarıklar büyük bir sevgiyle ala çuvallara doldurulur. Bağış toplamaya gelenler, büyük bir heyecanla toplanan yardımları görünce Akseki’ye mutlu dönerler.
Her evden toplanan bağışlara karşılık onlara birer de belge verilir. Bu belgelerin altında ise ÅŸöyle bir not vardır:
“Bedeli, zaferden sonra ödenecektir.”
Obalardan toplanan koyun ve keçiler; çok miktarda sığır, deve ve at, muhtar Topal Hasan gözetiminde Aldürbedeki çocuklar ve kadınlar tarafından Akseki’ye teslim edilir. Aynı ÅŸekilde büyük ala çuvallara doldurularak develere ve atlara yüklenen yiyecek, giyecek gibi diÄŸer ihtiyaç malzemelerini Akseki’ye götürme iÅŸi de çocuklarla kadınlara kalmıştır.
GörüldüÄŸü gibi bağış toplama ve ilçeye teslim döneminde Ahmetlerli çocuklar oyunlarını, eÄŸlencelerini, iÅŸlerini bırakıp yardım kampanyasında görev alırlar. Küçük yaÅŸtaki çocuklardan biri ile Aldürbe’ye yardım toplamaya gelen Kuvayı Milliyeci görevliler arasında herkesin gözünü yaÅŸartan ÅŸöyle bir konuÅŸma geçer:
“Amca, benim ala oÄŸlağı verirsem vatan kurtulur mu?”
“Kurtulur.”
“Verdim gitti. Ala oÄŸlak vatana helal olsun!”
***
Toplanan bütün yardımların Akseki Kuvayı Milliye Cemiyeti tarafından cephelerde savaÅŸan orduya teslim edildiÄŸi haberi de gelir.
Ä°ÅŸte tam da o günlerde bir sabah Çimi köyü muhtarı ve Akseki Kuvayi Milliye Cemiyeti BaÅŸkanı Tahir AÄŸa, atına atlayıp yanına aldığı Kır Sadık ve birkaç atlıyla Ahmetler Yaylasına çıkagelir. Gelir gelmesine de Çimi’nin önemli kiÅŸilerinden olan Tahir AÄŸa, derin bir üzüntü içindedir. Atının heybelerindeki kuru üzüm yüküyle Aldürbedeki Ahmetler obalarını tek tek dolaÅŸacaktır. Gelir gelmez;
“Bana acele muhtarı bulun.” der.
Muhtar geldikten sonra orada bulunan köylülere;
”KomÅŸular, buraya ne için geldim bilir misiniz?” diye sorar.
“Nerden bilelim Tahir AÄŸa? Buyur!”
“Yardım için geldim, sizin yardımınıza ihtiyacımız var. Her köyden orduya erzak toplanıyor. Sizin köyün orduya bağışladığı sürüler ve malzemeler cepheye ulaÅŸtı. Toplanan bağış bakımından Akseki’de sizin köy birinci geldi. Daha doÄŸrusu Ahmetler, Akseki’nin yıldızı seçildi. Sizler Kuvayi Milliye’nin yıldızı oldunuz, Allah sizden razı olsun! Mustafa Kemal'in ordusuna yaptığınız bu büyük yardımdan dolayı herkesin dilinde Ahmetler var. Bizler Çimi köyü olarak pek bir ÅŸey bulup veremedik, askere mahcup olduk. BildiÄŸiniz gibi bizde hayvancılık pek yok. Atın heybesindeki kuru üzümleri alın; bize de biraz kıl, yün, mal, ne verebilirseniz verin. Biz de köyümüz adına bir ÅŸeyler hazırlayıp orduya gönderelim.”
Köylüler, bu habere çok sevinirler. Hem gururlanırlar hem de Çimi için de bir miktar mal ve erzak toplayarak Tahir AÄŸa’ya verirler. O da topladıklarını Çimi köyü adına Akseki’ye teslim edip canını vermeyi göze alarak cephede çarpışan Mehmetçiklere gönderir.
***
Yapılan bağışlara karşılık Kuvayi Milliye’nin verdiÄŸi belgenin altında; “bedeli, zaferden sonra ödenecektir.” diye yazılmıştı. Gerçekten de yapılan bütün yardımların, bağışların bedeli, verdiÄŸimiz ÅŸehitlerle ve kazanılan büyük zaferle ödenmiÅŸtir. Bizim bağışlarımız ve bizim haklarımız da zaferi getiren, cumhuriyeti kuran o kahramanlara helal olsun!
***
Gedik Hüseyin’in Keçisi
Ahmetler’den toplanan bağışlar, yerine ulaÅŸtıktan bir süre sonra bir gün çeÅŸitli cephelerde savaÅŸa katılan dedem Gedik Hüseyin’den bir mektup gelmiÅŸ. Pantır Mustafa’nın oÄŸlu Gedik Hüseyin, köyün en kalabalık keçi ve koyun sürülerinden birinin sahibidir. Hayvanlarla ilgili büyük deneyimi vardır. Daha önce Çanakkale’de de askerlik yapan Gedik Hüseyin, ordunun hastalanan develerini, atlarını iyileÅŸtirince komutanlarının takdirini kazanmış. Bu nedenle onu baytar gibi görevlendirip develerle atların bakımına vermiÅŸler. Hatta kendisine ödül olarak verilen 1 aylık izni de kullanmayıp cephede kalmış.
Daha sonra Tekalifi Milliye yardımları döneminde de Edirne sınırında görev yapan Gedik Hüseyin, oradan gönderdiÄŸi bir mektupta ÅŸunları yazmış:
“Edirne Köprüsünden geçerken sürünün içinde bizim kır tiÄŸiÅŸ erkeci buldum.”
Bu ilginç haber herkesi duygulandırmış. Çünkü gerçekten orduya verilen mallar arasında kulağındaki eni bile belli olan kır tiÄŸiÅŸ erkeç de vardır.
***
“Ä°ki Mustafa’yı tanıyacaksın…”
2013’te Murtiçi’nin altında, Ahmetler’le Güçlüköy arasındaki Ahmetler Kanyonunda yapılmak istenen HES projesine karşı mücadele verenler arasında kısa süre önce aramızdan ayrılan 90 yaşındaki Pantır Mustafa Koç da vardır. Bu yaşında köylülerini yalnız bırakmayan Pantır Mustafa, bölge halkının HES karşıtı mücadele için kurulan nöbet çadırında askerlere, gazetecilere ve tarihe dönerek ÅŸöyle haykırmış:
“Ahmetler’i harcamayın, bu köyde eli silah tutan her gencimiz seferberlikte cepheden cepheye koÅŸtular. Babam Gedik Hüseyin çeÅŸitli cephelerde 9 sene askerlik yapmış. Çanakkale’de, Afyon’da, Dumlupınar’da, Sakarya’da ÅŸehitler vermiÅŸiz. 28 askerden ancak 3’ü geri dönebilmiÅŸ. ÇoÄŸunun mezarı bile bilinmiyor. Ä°ÅŸte bizler, o üç kiÅŸinin torunlarıyız. Devletten medet bekliyoruz, bu HES iÅŸini durdursunlar. Ölümüz burada kalır. Atalarımızın ölüsü cephede kalmış bizim ölümüz de burada kalır. Harbe gerek yok, artık harbi köylerde mi yapacağız? Her gün askerimiz ölür, “Vatan saÄŸ olsun” deriz. Vatan saÄŸ olur mu sen sahip olmadan?
Bir de; iki Mustafa’yı tanıyacaksın, biri Peygamber Mustafa, biri Mustafa Kemal... Vatanını tanıyacaksın, vatanını tanımayan Allah’ını da tanımaz…”
***
NOT: Yukarıdaki KurutuluÅŸ Savaşı anılarından çok etkilendim. Bundan çıkarılması gereken dersler olduÄŸunu düÅŸünüyorum:
Birincisi; Ahmetler, her ne kadar Manavgat’a baÄŸlı olsa da sosyal ve kültürel yönden bir Akseki köyüdür. Yakın zamana kadar bütün dışardan evlilikler sadece Akseki köyleriyledir. Emrullah Efendi’nin ve Müderris Ali Efendi’nin torunu olan annem de Güçlüköy’den gelmiÅŸtir.
Ä°kincisi; KurtuluÅŸ savaşında birbirine sarılabilen Ahmetler ve Çimi köyleri arasında unutulmayacak bir dostluk hukuku vardır. Ancak Cumhuriyet döneminde bu hukuku koruyacak ÅŸeyler yapılamamış. Vaktiyle Ahmetler’i yaylaya çıkarmamak için Çimi köyünün içine demir kapı yapılmış, yayla göçleri yıllarca asker desteÄŸiyle saÄŸlanabilmiÅŸtir. Toros daÄŸlarının tepesinde, yüzlerce yıldır geleneksel yörük kültürünü yaÅŸatmaya çalışan Ahmetler’e sahip çıkılmamış, bu yüzden hayvancılık çok gerilemiÅŸtir. O yıllar artık geride kalmış olsa da aslen Çimili olmayan ve Çimi’de yaÅŸamayan bazı kiÅŸilerin nüfus kayıtlarını Çimi’ye aldırarak iki köyün tarihi dostluÄŸunu ve komÅŸuluÄŸunu zehirlemesine fırsat verilmemelidir.
Bu nedenle Akseki’nin ileri gelenlerine ve Çimili dostlarımıza, tarihi iliÅŸkilerimizi yeniden canlandırmak için o bölgede yaÅŸayan diÄŸer komÅŸu köy obalarıyla birlikte Aldürbe’de ortak bir Yayla ÅženliÄŸi düzenlemeyi teklif ediyorum.
Ayrıca atalarımızın dostluÄŸuna saygı için daÄŸları, taÅŸları herkesle birlikte paylaÅŸabilir, hep birlikte yaÅŸayabiliriz. Bu nedenle; Akseki idari ve yerel yönetim kadrolarını, iki köyün ileri gelenlerini ve bütün Aksekili dostlarımızı, köylerimizin tarihi dostluÄŸunu yeniden geliÅŸtirmeye destek olmaları çaÄŸrısı yapıyorum. Memleketin başına bir gün bir bela gelirse yine hep birlikte omuz omuza mücadele etmek zorunda kalacağımızı asla unutmamalıyız.
Saygılarımla…
Mustafa Koç