AHMETLER’Ä°N TARÄ°HÇESÄ°
TÜRKÄ°STAN’DAN ANADOLU’YA…
Mustafa KOÇ
2. BÖLÜM
VEBA SALGINI VE BÜYÜK BÄ°R YIKIM
1800’lü yıllarda Ahmetler, Manavgat Ovasından Akdeniz’e dökülen Karpuz Çayı kenarında ve sahile yakın Hacıobası, Kızılot, ÇavuÅŸköyü ve Uzunlar köyleri civarında, bugün de Ahmetler Bükü olarak bilinen verimli topraklarda yaÅŸadığını daha önce söylemiÅŸtik.
Ä°ÅŸte köylümüz bu bölgede yaÅŸarken büyük bir veba salgını olmuÅŸ. Zaten Manavgat ovasının sıcakları, sivrisinekler ve sıtma hastalığından rahatları kaçmıştır. O yıllarda Kıbrıs’tan gelen ticaret gemilerinin bulaÅŸtırdığı bilinen ve tarihte “Kara Veba” olarak bilinen büyük salgınında Ahmetler de nasibini almış.
1828’de Kıbrıs kaynaklı ticaret gemileriyle önce Alanya’ya, oradan da özellikle hava sıcaklıklarının çok yüksek olduÄŸu Manavgat - Alanya sahillerinde yayılarak sahil boyunu kırıp geçirmiÅŸ, kitlesel ölümlere yol açmış, kısaca amansız bir “kıran girmiÅŸ”, sahilden baÅŸlayarak birçok yer haritadan silinmiÅŸ.
Veba salgının etkisiyle bölgenin en büyük köylerinden biri olan Ahmetler köyü harap ve periÅŸan olmuÅŸ, köylülerin çoÄŸunluÄŸu ölmüÅŸ. Köyün ileri gelenlerini ve önderlerini de kaybeden Ahmetler baÅŸsız kalmış ve dağılmış
Ancak salgından kurtulabilenlerle, anasız babasız kalan çocuklar daha yükseklerdeki komÅŸu köylere, muhtemelen Güçlüköy (Fersin), Çaltılıçukur, GeriÅŸ, Güzelsu (Sülles) Çukurköy gibi Akseki köylerine emanet olarak bırakılmış. Böylece Ahmetlerliler sahilde sahip oldukları verimli toprakları da terk etmiÅŸler.
Aile büyüklerimiz, bu veba salgınını dilden dile anlatırken “bir ölet gelmiÅŸ” ya da “bir kıran girmiÅŸ” diye anlatageldiler. Yıllardır söylenenlerle tarihi belgelerdeki veriler de bu bilgilerle tıpa tıp uyuÅŸuyor.
1830’lu yıllardaki bu felaket; Alanya Çöngere nahiyesini ve Çöngere’ye baÄŸlı HürremÅŸah, EzenkiriÅŸ, TaÅŸ Harman, Yalaklar ve Ahmetler’le birlikte birçok köyü silip süpürerek ortadan kaldırmış.
Aile büyüklerimizin anlatılanlara bakılırsa Ahmetler’in aynı anda birkaç yerde yerleÅŸik düzen kurduÄŸu ancak sonunda ÅŸimdiki yere karar verildiÄŸi anlaşılıyor.
Daha önce de çeÅŸitli nedenlerle köy yerini deÄŸiÅŸtiren Ahmetlerliler; sırasıyla GoramÅŸa, AÅŸağıköy ve SokmaaÄŸzı / TaÅŸharman’da da köy kurmuÅŸlar. Sahillerdeki sıcaklarla birlikte, sıtma, veba gibi hastalıklardan kurtulmak için sürekli daha yukarılara çekilmiÅŸler. Sahil yörelerindeki sıcakların hayvancılık için de pek uygun olmamasının da bu çekilmelerde rolü olduÄŸu düÅŸünülebilir.
Bizim uzak atalarımızdan çok fazla ölenler olmuÅŸ. Salgından kurtulabilenler, veba salgını sırasında ölülerinin ağıtlarını bile yakamadan çocuklarını kurtarma derdine düÅŸerek onları komÅŸu Akseki köylerine dağıtmışlar. Yıllar sonra ne zaman ki salgının etkisi geçmiÅŸ, saÄŸ kalanlarla biraz büyüyen çocuklar tekrar toplanıp bir araya gelerek köyü yeniden kurmuÅŸlar.
2013 yılında Antalya Körfez Gazetesindeki bir yazıda Mazlum Güney ÅŸu notu düÅŸmüÅŸ:
“Ahmetler, 1840-1860 yılları arasında son olarak da GüÄŸlen Dağı eteklerindeki ÅŸimdiki köyün bulunduÄŸu yere yerleÅŸiyor. (Mazlum Güney, Antalya Körfez Gazetesi, 2013).
OSMANLI BELGESÄ°NDE NELER VAR?
Osmanlı arÅŸivlerinden elimize geçen tarihi belgede Alanya Kadısına yazılan ve cami izni istenen bir dilekçeden öÄŸrendiÄŸimiz birçok bilgi var:
Bir kere daha önce sözünü ettiÄŸimiz büyük veba salgınında Ahmetler’den de çok miktarda ölenler olduÄŸunu öÄŸrenebiliyoruz. Belli ki bu salgından saÄŸ kurtulanlarla çocuklar kimsesiz kalıp baÅŸka köylere sığınmışlar.
Yine bu belgeyle Manavgat’ın eski adının “Senir-DüÅŸenbe Kazası” olduÄŸunu öÄŸreniyoruz.
Ahmetler’in salgından sonraki yıllarda yeniden kurulduÄŸu ve ilk camisinin 1839 yılında yapıldığı anlaşılıyor. Cami izni alınıncaya kadar kışları özellikle Cuma namazlarını kılmak için civar köylere gitmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Eski adı Kozlu Irmağı olarak geçen Kapız Irmağının taÅŸmasıyla da Cuma namazları için Fersin Köyüne (Güçlüköy) gidildiÄŸi anlaşılıyor. Zaten Fersin, tarih boyunca Ahmetler’in en çok iliÅŸkisi olan, kız alıp verilen bir köydür. Annemin dedesi Ali Efendi de oralıdır. BirçoÄŸumuzun ailesinde Fersin’le akrabalık iliÅŸkisi bulunuyor.
DiÄŸer taraftan belgede adı geçen kiÅŸiler, Ahmetler’in en eski, iki büyük sülalesinin ileri gelenlerini iÅŸaret ediyor.
Bunlardan biri mescidi yaptıran Seyyid Veliyyüddi, anne tarafımdan en az beÅŸinci kuÅŸak dedem oluyor. Bugünkü cami yerini köye bağışlayan da aynı ailedir.
Yine bu belgeden anlaşılıyor ki Hacı Hatip (Mustafa) dedemin babası olan Veli FakıoÄŸlu ile askerde hastalanıp vefat eden dayım Mahmut Seyyit’in adı da Seyyid Veliyiddü Efendiden geliyor.
Belgede adı geçen ikinci kiÅŸi ise Molla Mehmet sülalesine adını veren Hasan oÄŸlu Molla Mehmet’tir. O da cami izni verilen mescidin ilk imamı olmaya uygun görülmüÅŸ.
Bu belgeden, hayırseverler tarafından yaptırılan mescitlere padiÅŸahın izniyle cami izni verildiÄŸini ve burada namaz kıldıracak imam ya da hatiplerin bu görevi, “herhangi bir ücret almaksızın” yaptıklarını öÄŸreniyoruz. (Osmanlı’nın bir din devleti mi, yoksa gerçekten laik bir devlet mi olduÄŸuna karar veremedim. M.K.)
Ä°ÅŸte; “Osmanlı Devleti'nin Duacı Kulu, Senir ‑ DüÅŸenbe Kazası Kadısı Ahmet” in imzasıyla,
“devletli sultanımız hazretlerinin Emir ve Fermanları”:
BELGENÄ°N SADELEÅžTÄ°RÄ°LMÄ°Åž HÂLÄ°
Ruus Kalemi tarafından gereğinin yerine getirilmesi [uygundur].
Bu gibi köylerin çevresinde Cuma ve bayram namazları kılmak için her hangi bir cami bulunmadığı durumlarda hayır sahiplerinin yaptırdıkları mescide yeni bir minber yerleÅŸtirilerek Cuma ve bayram namazları kılınmasına padiÅŸah tarafından izin verildiÄŸi ve her hangi bir ücret olmaksızın hatiplik görevinin de bazı kiÅŸilere verile geldiÄŸi olmuÅŸtur. Emir ve ferman devletli sultanım hazretlerinindir.
Devlet'in saÄŸlam kapısına bu aciz duacınız ÅŸöyle arzuhâl eder ki; Alaiye [Alanya] Sancağı kazalarından Senir‑DüÅŸenbe [Manavgat] Kazası'na baÄŸlı Ahmetler Köyü ahalileri mahkeme huzuruna gelerek;
"Çocukluk çaÄŸlarımızda köyümüzde veba salgını olup köylülerimizin çoÄŸu öldüler. Bizler de çocuk başımıza kimsesiz kaldığımızdan çevre köylerde hayatımızı devam ettirdiÄŸimiz için köyümüz boÅŸ, harap ve periÅŸan bir halde kalmıştı. Allah'a ÅŸükür on sene kadar önce eskisi gibi tekrar bir araya geldik. Köyümüzden Seyyid Veliyyüddin bir mescit yaptırdı. Farz namazları burada kılıp Cuma namazlarını baÅŸka bir köyde kılmaktaysak da kış mevsiminde Kozlu Irmağı'nın taÅŸması sebebiyle çoÄŸu zaman Cuma namazlarını eda edememekteyiz. Bu sebeple köyümüz mescidine bir minber yerleÅŸtirilmesine izin verilmesini ve iÅŸbu arzuhâlin yazılmasını saÄŸlayan ve kendisi [imam-hatiplik için] yeterli bulunan Hasan oÄŸlu Molla Mehmet'e hatiplik görevinin karşılıksız olarak verilmesini ve eline bir berat sadaka buyrulmasını ilgili makamlara bir ilamla iletiversen"
Diye istirham etmeleri üzerine durum yüce makamınıza arz edildi. Bundan sonra emir siz adaletli ve iyilik sahibi efendimizindir. Tarih: 17 Safer 1255 / 2 Mayıs 1839
Osmanlı Devleti'nin Duacı Kulu Senir‑DüÅŸenbe Kazası Kadısı Ahmet
5 Cemaziyelevvel 1255 / 17 Temmuz 1839, Yazıldı.
***
Ahmetler’de “kıran girmek” ve “kıran artığı olmak” gibi çok anlamlı iki söz var.
GörüldüÄŸü gibi, atalarımızın yaÅŸadığı bu büyük salgınlar da amansız bir kırımı haber veriyor. Bizleri hayata getiren ailelerimizin büyük parçasının yok olmasına karşın hayatta kalan bir kolun devamı olarak bugünkü kuÅŸakların ortaya çıkmasına bakarak diyorum ki aslında “hepimiz bir kıran artığıyız.”
Dileyelim ki artık böyle felaketler hepimize ve bütün insanlığa uzak dursun! Tanrı dünyayı ve ülkemizi böyle yıkımlardan, kıranlardan, salgınlardan korusun!
***
Devamı var:
TAÅžHARMAN'DAN TAÅžKUYU’YA
Yazının 3. ve son bölümünü okumak için buraya tıklayın.